Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Düzülke Gönderileri

Düzülke kitaplarını, Düzülke sözleri ve alıntılarını, Düzülke yazarlarını, Düzülke yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Neden ışıktan daha hızlı hareket edemeyiz? Bizi durduran nedir? Yanıt olarak ileri sürülecek en iyi sav, bu sınırlamanın, varlığımızın olduğu gibi Evrenimizin de bir parçası olması nedeniyle bunu yapamayacağımızdır. Sınırlama olmasaydı ya da farklı nitelikte olsaydı, Evren yine var olabilirdi, ama bu bizim Evrenimiz olamazdı. Hatta, daha başka sınırlamaların olduğu bir Evrende, bizimkisi gibi bir yaşam belki de mümkün olmazdı.
Reklam
Sürekli beraber yaşadığımız veya inanmak üzere yetiştirildiğimiz sınırlamaları sorgulamadan kabul etme eğilimliyizdir.
Bunun üzerine sesimi yükselterek Nokta’ya şöyle bağırdım: “Kes artık sesini adi Yaratık. Sen kendine 'Her şey' diyorsun, ama bir Hiçsin: Senin sözde Evrenin bir Çizgi üzerinde küçük bir lekeden başka bir şey değil; Çizgi ise kıyaslayacak olursak bir gölgeden baş...” “Şışş, gereğinden fazla konuştun”, diyerek sözümü kesti Küre, “şimdi attığın nutkun Noktaülke Kralı üzerindeki etkisini seyret.” Sözlerimi işiten Hükümdarın her zamankinden daha fazla parıldıyor olması, hâlâ kendinden hoşnut olduğunu gösteriyordu; daha yeni susmuştum ki o yeniden bildiğini okumaya başladı: "Ah, nasıl bir keyif, nasıl bir keyif bu Düşünme! Düşünce neye kadir değil ki! Düşünce O'na Mutluluğunu daha da artırmak amacıyla kendini yererek gelir! Düşünce Zaferle sonuçlanan tatlı ayaklanmayı körükler! Ah, Her Şeyin kutsal yaratıcı gücü! Ah, Var olmanin keyfi!" “Sözlerinin,” dedi Hocam, “ne kadar etkisiz olduğunu görüyorsun. Hükümdar onları anlamasına anlıyor, ama hepsini kendi sözleri kabul ediyor -çünkü kendi dışında hiçbir şeyin varlığını kavrayamıyor-ve yaratıcı Güç örneği olarak 'Kendi Düşüncesi'nin çeşitlemeleriyle böbürleniyor. Bırakalım bu Noktaülke Tanrısı, cehaleti yüzünden aynı anda her yerde bulunduğunu ve her şeyi bildiğini sansin. Senin ya da benim yapabileceğimiz hiçbir şey onu kendinden hoşnut olmaktan kurtaramaz."
Sayfa 106Kitabı okudu
Sustu; vızıldayıp duran küçük yaratıktan sizin Uzayülke’nizdeki gramofonların sesini andıran cılız, hafif, tekdüze ama açıkça seçilen bir cızırtı yükseldi. Bu seslerin içinden şu sözleri yakaladım: “Varoluşun sonsuz güzelliği O'dur! O'ndan başka bir şey yoktur.” “Bu ufaklık, ‘O’ile kimi kastediyor?” diye sordum. “Kendini kastediyor,” diye cevap verdi Küre, “küçük çocukların ve kendilerini başkalarından ayırt edemeyen çocuksu insanların kendilerinden Üçüncü şahıs olarak söz ettiklerini daha önce fark etmemiş miydin? Sus da dinle şimdi!” “O bütün Uzayı doldurur,” diye devam etti kendi kendine konuşan Yaratık, “ve neyi doldurursa, O'dur. Neyi düşünürse O'nu söyler; neyi söylerse O'nu işitir ve O'nun kendisi Düşünendir , Söyleyendir , İşitendir, Düşüncedir, Sözcüktür, İşitmedir ; Tek’tir, ama yine de Her şeydir. Ah, mutluluk, ah, Var olmanın mutluluğu!”
Sayfa 106Kitabı okudu
“Şuradaki sefil yaratığa bak. Bu Nokta, bizler gibi, ama Boyutsuzluğun uçurumuyla sınırlı bir varlıktır. O, kendi kendinin Dünyası, kendi kendinin Evrenidir; kendisinden başka hiçbir şeyi algılayamaz; hiç görmediği için ne Uzunluğu, ne Genişliği, ne de Yüksekliği bilir; İki sayısından bile haberi yoktur; Çoğulla ilgili hiçbir düşüncesi yoktur; Kendi kendisinin Tek varlığı ve Her şeyi olduğu için gerçekte Hiçbir şeydir. Yine de kendinden ne kadar hoşnut olduğuna bir bak ve şunu bil ki kendinden hoşnutluk iğrençlik ve bilgisizliktir, gözünü yukarı dikmek körü körüne ve âcizane mutlu olmaktan iyidir."
Sayfa 106Kitabı okudu
Reklam
Duyularımın bana gösterdiği Çizgiden başka bir çizginin bulunduğuna, her gün bilincinde olduğum hareketin dışında bir hareket olduğuna inanmamı istiyorsun.
Üç yüz yıl kadar önce Baş Daire, Akılları kit, Duyguları bol olduğu için Kadınlara bundan böyle akıl sahibi muamelesi yapılmaması ve zihinsel eğitim verilmemesini emretti. Sonuç olarak, Kadınlara ne okuma ne de kocalarının veya çocuklarının açılarını saymalarına yetecek kadar matematik öğretildi ve böylece Kadınların zihinsel yetenekleri kuşaktan kuşağa azaldı. Bu, Kadınları eğitmeme ve susturma sistemi bugün de yürürlükte. Bu politikaya yön veren düşünce iyi niyetten yoksun olmasa da, uygulamasının sonuçta Erkek Cinsine zarar verecek bir noktaya ulaşmasından korkarım. Çünkü bu politikanın sonucu olarak biz Erkekler, bir tür iki dilli, daha doğrusu iki zihinli varlıklar haline geldik. Kadınlarla, gerçekte var olmayan ve yalnızca Kadınca coşkuları denetlemek amacıyla uydurulmuş "aşk”, “görev", "doğru”, “yanlış”, “acima”, “umut” ve bunlara benzer daha başka akıldışı ve duygusal kavramlarla konuşuruz; ama kendi aramızda ve kitaplarımızda bambaşka kelimeler ve deyimler kullanırız. "Aşk” o zaman “çıkar beklentisi” olur; "görev”, “ihtiyaç" veya "liyakat” olur ve diğer sözcükler de buna benzer bir değişim geçirir. Dahası, Kadınlarla, onların Cinsiyetlerine çok büyük bir saygı duyduğumuzu ima eden bir dille konuşuruz ve Baş Daireye kendilerine duyduğumuz kadar sofuca saygı duymadığımıza tamamen inanırlar; ama arkalarından gençler dışında hepimiz- onları “kafasız organizmalar” olarak görür ve çekiştiririz. Kadınların odalarındaki ilahiyatımız da başka yerlerdeki ilahiyatlarımızdan tamamen farklıdır.
Uzayülke'deki okurlarıma Kadınlarımızın durumu çok acınası gözükecektir ki öyledir. En aşağı tipteki erkek İkizkenar Üçgen bile ileriye umutla bakabilir ve haysiyet kırıcı kendi kastından daha yukarı bir sınıfa yükselmeyi umabilir, ama hiçbir kadın kendi cinsi için böyle bir umut besleyemez. “Bir kez Kadın doğan, her zaman Kadın kalır,” bu bir Doğa Buyruğudur ve Evrim Yasasının Kadınlarin aleyhine hükümsüz kaldığı görülmektedir. Yine de, en azından, umut beslemedikleri için anımsamalarına yarayacak bir bellekleri de olmayan ve olacakları önceden kestirecek basiretten yoksun Kadınlarımızın yaşadıkları istirap ve aşağılanmaların kendi varoluşlarının ve Düzülke'nin anayasal temelinin bir gereği olmasını emreden bu ferasetli Öndüzenlemeye hayranlık duyabiliriz.
Bir Kadının sokmasından kaçınmaya yeten incelik ve ustalık, onun çenesini kapatmaya yetmez; bir erkeğin karısının söyleyeceği hiçbir şey olmamasına karşın, ağzından dökülecek sözleri hiçbir zekânın, sağduyunun veya aklın önlemesine asla olanak bulunmadığından, kadınların ölüm saçan ama işitilmeyen iğnesini, onun güvenli sesliliğine yeğleyeceklerini söyleyenler hiç de birkaç kinikle sınırlı değildir.
Reklam
Geri dönebileceği bir durumdayken bir kadının kızdırılmaması gerektiği çok açıktır. Kadınlarımız, öldürücü güçlerini kullanamayacakları şekilde inşa edilmiş olan kendi odalarındayken, onlara ne istiyorsanız söyleyebilir ve ne isterseniz yapabilirsiniz; çünkü o sırada aksi bir harekette bulunma gücünden yoksundurlar ve aradan birkaç dakika geçtikten sonra da ne sizi ölümle tehdit ettikleri olayı ne de öfkelerini yatıştırmak için sarf ettiğiniz sözleri anımsayacaklardır.
Kadınlarımızın sevecenlikten yoksun oldukları bir an için bile düşünülmemelidir. Ama ne yazık ki, anlık tutkular Cinsi Latifte diğer her türden düşüncenin önüne geçer. Bu, elbette onların talihsiz biçimlerinin bir gereğidir. Bir açıya sahip olup da caka satacak halleri yoktur, bu bakımdan İkizkenar Üçgenlerin en aşağı olanlarından bile daha aşağı bir konumdadırlar, dolayısıyla da, beyin gücünden tamamen yoksundurlar; ne düşünme ne yargılama ne öngörü yetenekleri ne de bellekleri vardır. Bu yüzden öfke nöbetine yakalandıklarında ne hak hukuk bilir ne de kimseyi tanırlar. Bir Kadının bütün ev halkını öldürüp yarım saat sonra öfkesi geçince, kırık parçaları süpürenlere kocasına ve çocuklarına ne olduğunu sorduğu bir olay biliyorum.
Bazı eyaletlerde, kamuya açık yerlerde Kadınların, arkalarında bulunanlara varlıklarını belli etmek amacıyla geri uçlarını sürekli olarak sağa sola sallamadan yürümelerini veya durmalarını ölümle cezalandıran ilave bir yasa daha vardır; başka bazı eyaletler Kadınların gezip dolaşmaya çıktıklarında oğullarından veya hizmetkârlarından biri ya da kocaları tarafından izlenmesini zorunlu kılmış, bazıları da dinsel bayramlar dışında Kadınları bütünüyle eve kapamıştır. Ama Dairelerimizden ya da Devlet Adamlarımızdan en bilge olanları, Kadınlara çok sayıda kısıtlama getirilmesinin, irkımızın yalnızca kuvvetten düşmesine ve doğum oranlarında azalmaya yol açmakla kalmadığını, aynı zamanda aile içi cinayetleri de olağanüstü derecede artirdığını, böylece de devletin, oldukça sert hükümler taşıyan bir yasayla elde ettiğinden çok daha fazlasını yitirmesine neden olduğunu görmüşlerdir. Zira eve kapatılmaktan ve ev dışındaki kısıtlayıcı kurallardan deliye dönen kadın, bütün hıncını kocasından ve çocuklarından çıkarmaya bakar; daha az ılıman iklimlerde bazen bir köyün tüm erkek nüfusu, birdenbire patlak veren bir kadın ayaklanması sonucu birkaç saat içinde yok olmuştur.
Eğer Asker sınıfının sivri mi sivri uçlu Üçgenleri korkunçsa, Kadınlarımızın ne kadar korkunç olduğunu varın siz düşünün. Çünkü Asker kama ise, Kadın iğnedir; deyim yerindeyse tepeden tırnağa, hiç değilse her iki uçta birer noktadan ibarettir. Buna bir de, canı istediğinde kendisini neredeyse görünmez yapabilme gücünü ekleyin, Düzülke'de bir kadının hiç de hafife alınacak bir yaratık olmadığını kavrarsınız.
618 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.