Martıları Seven Adam ‘ı uyku tutmamış, yatağında dönüp duruyordu. Çünkü onu martılardan daha mutlu eden tek bir şey vardı, o da Fransız Teğmenin Kadını Patrice’ydı ve onu düşlerken gözüne uyku girmiyordu. Hava aydınlanırken
Hasan Ali Toptaş KİTAPLARI VE DİĞER GÜZEL KİTAPLARI OKUMA ETKİNLİĞİ****
“Bugünkü dünyanın uğultusu, anlamların yerinden oynadığı, araya silah patırtılarının girdiği, kalın ve rahatsız edici bir şey.”
Değerli arkadaşlar, hepinize merhabalar. Hiç lafı uzatmayarak bu uğultudan biraz olsun uzaklaşmak için sizi
Gabriel Garcia Marquez’in eserlerine baktığımızda üç gruptan oluştuklarını görmekteyiz.
1. Olayları Macondo’da ya da Macondo civarında geçen kitaplar
-
Yaprak Fırtınası’ndan kurtulup bana gelmiştir. 🍂👀 Bu kitaptaki bir âşık ve onun duyguları çok dikkatimi çekmişti: “…arkasına yaslanıp gülümseyerek şöyle diyordu: Her saat beni düşünmenizi sağlayacağım. Kapının arkasına bir resminizi koydum, gözlerine de iğneler batırdım.” 🫣 Kahraman açısından buraya kadar bir sorun yok, asıl sorun, bir sonraki sayfada şu cümleyle başlıyor: “Şimdi artık bütün ömrünüz boyunca beni düşüneceksiniz çünkü resmin üstündeki iğneler düştü.” 🌝 Kasabadaki bütün olayları başlatan o Yaprak Fırtınası, aslında şu sözlerle aşka ait duyguları ele veriyordu: “Kentlerdeki aşk acılarından artakalan süprüntüler bile gelmişti bize o fırtınanın içinde… Her şeyi bir yaprak fırtınası getirmiş ve her şeyi yine o alıp götürmüştü.” 🍃✍🏻📖
Gabrıel Garcia Marquez’in okuduğum ilk kitabı.Yazarın daha çok merak ettiğim kitabı yüzyıllık yalnızlıktı.Daha sonraki yapıtlarının ve yüzyıllık yalnızlığında arka planını oluşturan macondo kasabasının ilk kez bu kitapla ortaya çıktığını okuduğumda öncelikle bu öyküyle yazarı ve kasabayı tanımaya karar verdim.
Kitabın alışık olmadığım farklı bir anlatımı vardı.Öykü üç kişinin ağzından anlatılıyor;Albay , albayın kızı ve torunu anlatıyor öyküyü.Alışık olmadığım kısmı paragraflar akıp giderken anlatıcalar değişiyor ve hikayeyi albayın ağzından okuduğumu zannederken bir bakıyorum hikayeyi anlatan torunu oluyor.İlk sayfalarda olayları anlatan kişileri takip etmek de zorlandıysam da ilerleyen sayfalarda yazarın bu farklı tarzı beni büyülemeye başladı.
Gelelim kitabın konusuna;
Kitap halk tarafından sevilmeyen garip bir doktorun cenaze törenini anlatıyor.Albay sırf ona verdiği sözü yerine getirmek için herşeyi ve herkesi karşısına alarak kızı ve torunuyla cenazeyi defnetme çabasına düşer.Sonrasını albay ,albayın kızı ve torununun gözlerinden okuyoruz.
Üç karakterde farklı ruh halleri içinde çıkıyor karşımıza.Albay verdiği sözü tutmakta kararlı, kızı Isabel halkın düşmanlığından çekiniyor.Küçük çocuk ise bulunduğu ortamı anlamaya çalışıyor.
Kitabı okurken zaman makinesinde yolculuk yapıyormuşum hissine kapıldım.Yazarın düş gücüne ve doğanın kokusunu imgeleme şekline hayran kaldım.Yüzyıllık yalnızlığı okumak için sabırsızlanıyorum.