Dikkat edilirse görülür ki Tanzimat Romanı çerçevesinde incelenen metinlerin hemen hemen hepsinde bir ebeveyn çemberi mevcuttur. Ekseriyesinin babası vefat etse de muhakkak bir hamisi vardır. Bu Batı romanı için bireyleşme sürecinde büyük engeldir ama Türk romanı için makuldür. Çünkü yazarlar, genellikle anne ve babaları bir tipleştirme metodu ile metne adapte ederler. Anne ve babalar kimi zaman eskinin, kimi zaman da alaturkalığın sembolüdürler. Aşağıdaki alıntımda Münire'nin (romanda anne) ahlâk anlayışı, vahşi olarak nitelendirilmiştir. Yani Münire'nin ahlâk anlayışı,romanda ele alınacak ahlâk anlayışından, kısaca yeni(modern) ahlâk anlayışından böylelikle dışlanmıştır
"Münire, soylu bir ailenin kızı olup gençliğinin en coşkulu zamanını Arnavutluk'ta geçirmiş ve ahlakının temizliğine gene ahlak koruyucu niteliğinde olan yarı vahşi düşünceleri o zamandan bir hatıra olarak kalmıştır."
Yazar, romanda düşünceyi karakterin benliği olarak tanımlar. Bkz:
"Yol alan beyni değil, kalbiydi. Bir içgüdü müdür yoksa anlaşma mıdır, her neden ibaret ise bu güç yürüyüşünü düzenlemekte ve yönetmekte idi. Düşüncesi yani benliği ise bir gül fidanı yanında duran güzel bedene dalıp kalmıştı." (Syf,44-45)