Bazan da akşamları Çukurcuma'ya
gidip Füsun'u gördükçe, onunla gözgöze gelip konuştukça, Keskinlerin
yemek masasından, evlerinden bana
daha sonra onu hatırlatacak eşyaları çalıp Nişantaşı'na götürdükçe
ve o eşyalarla oynayıp oyalandıkça,
artık hiç mutsuz olamazmışım gibi
gelirdi bana.