Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir Yudum Kitap
Ben çocukken Bakırköy'de bahçeli evlerin sıralandığı küçük bir mahallede oturuyorduk. Sokakta oynamayı severdim. Aynı yaşta bir sürü çocuk, bazen futbol ya da misket oynardık bazen de arka mahallelere meyve toplamaya giderdik. Kural şuydu: Hava kararmadan evde olunacak. Babam lokantalarda çalıştığından gece eve geç gelirdi, bu yüzden bu kural
Sayfa 172 - İletişim Yayınları
Sanırım deliyim....
"Toplum her zaman belirli davranış kurallarını herkese empoze etme eğilimindedir, tek tek insanlar ise neden bu kurallara uymak zorunda olduklarını her zaman meak ederler. Bunları kabullenirler, tıpkı daktilo kulllananların belirli bir klavyeyi en doğrusu sanarak benimsedikleri gibi. Saatin yönünü sorgulayan biriyle karşılaştınız mı hiç?" "Hayır" "Biri böyle bir şey yapacak olsa alacağı karşılık, 'Deli midir, nedir?' olacaktır.
Sayfa 176Kitabı okudu
Reklam
Milena Jesenska - Yuvadaki şeytan
Neden bütün ya da hemen hemen bütün modern evliliklerin mutsuz olduğu sorusu (sanki sadece modern evlilikler mutsuzmuş ve modern olmayanlar mutluymuş gibi), bütün edebiyatın -ciddiyetle- ve her beş çayı sohbetinin –ciddiyetten uzak bir biçimde- etrafında döndüğü, son moda sorulardan biri. Dünya üzerindeki her soru, toplumun gevezeliklerine olduğu
Sayfa 376 - Can YayınlarıKitabı okudu
BİZİM ÇOCUKLAR NEDEN OKUMAZ? Okumayan bir toplumuz, sanatçımız, teknokratımız, bürokratımız, hekimimiz, yargıcımız, öğretmenimiz, işadamımız, askerimiz, sivilimiz, dahası bilginlerimiz ve de maalesef öğrencilerimiz hep az okuyor. Üniversitede önerdiğim en kısa makaleleri bile öğrenci çoğunluğu tarafından pek iltifat görmediğini
Sanırım favori karakterimi buldum.
Liberal Parti dinin, azgın insanları yola getirmeye yarayan dizginden başka bir şey olmadığını söylüyor, daha doğrusu, ima ediyordu. Gerçekten de, Stepan Arkadyeviç en kısa süren bir ayinde bile bacaklarında müthiş ağrılar hissediyor, bu dünyada da pekala güzel yaşayabilecekken öteki dünya için böylesine korkunç, ürkütücü sözlerin niçin söylendiğine bir türlü akıl erdiremiyordu. Şaka yapmayı pek seven Stepan Arkadyeviç, insanoğlunu atalarıyla övünmesi gerekiyorsa, öyleyse Rurik'te kalmayıp daha gerilere, maymuna kadar gitmenin daha doğru olacağını söyleyerek takılırdı dostlarına.
Sayfa 50
"Yine de bir insan yalnız korkaklığı yüzünden ne fırsatlar kaçırıyor. Bu artık yadsinmaz bir gerçek. Doğrusu ilginç bir soru, Acaba insanlar en çok neden korkarlar? Herşeyden çok atacakları yeni bir adımdan, edecekleri yeni bir sözden korkarlar sanırım..."
Reklam
İyi uyku üzerine
Uyku ve erdem üstüne pek güzel konuşan bir bilgeyi övdüler Zerdüşt’e: kendisi bu yüzden çok saygı görür, el üstünde tutulurmuş, bütün gençler de kürsüsünün önünde otururlarmış. Ona gitti Zerdüşt ve bütün gençlerle birlikte, kürsüsünün önüne oturdu. Ve şöyle buyurdu bilge: Saygı ve utanç duymalı uykunun karşısında! İşin başı budur! Ve kötü
Che Guevara
Doğrusu müthiş bir çekiciliği vardı. Sen de fark ettin mi? Vivaldi dinleyen, Heidegger okuyan ve Amerika'da doğan bu delikanlının hayatı pratik olarak bütün olasılıklara açıktı. Sanırım Troçki'ydi, bilmiyorum, en değerli devrimci devrim yerine başka bir şey seçme şansı olup yine de devrimi seçendir, diyen. Devrimi seçtiği andan itibaren, yalnızlık aşağı yukarı bir zorunluluk olmuştu. Devrimin kendisiyle olan dışında herhangi bir derin bağı kabul edemezdi. O her zaman derin bir bütünlük ve saflık ihtiyacında oldu.
Sanırım, bakışlarla sesler arasında bir bağıntı kurulabilir. Belki de yanlıştır bu varsayım. Ama doğru olsa, senin sesinle bakışın arasında bir paralellik, hatta bir özdeşlik olduğu görülebilir. Daha doğrusu sendeki bu özdeşlik böyle bir varsayıma itiyor kişiyi. Kimbilir, başka belirtiler gibi, bakış ve ses de aynı ruhun değişik planlardaki görünümleridir belki de. Ruhun, özdeş yönlerini denediği organlar olabileceği gibi, çelişkin yönleriyle belirdiği organlar da vardır. Olabilir. Söz bitince senin sesin de biter; oysa sözü tüketen sesler vardır; söz tükenince de sürüp giden sesler vardır; söz tükendikten sonra başlayan sesler vardır. Senin sesin sözle özdeş. Çığlık değil, düşünce senin sesin. Ama etin, kemiğin malı olmuş bir ses. Ömründe bir iki kez büyük ihanete dadanmak isteyebilir bu ses. Küçük iha- netler onun düşünceyle kurduğu ilke- leri aşmaz, aşamaz. Ah! razı olma sevgilim, katıl. Katıl ama razı olma. Biraz da kendinden memnun bir ses. En büyük eleştiriyi, yadsımayı son anda yaparsın sen: Sanırım sende bulduğum en doğru gözlem bu. Oysa eleştiriyi son anda yapmak, razı oluşun ta kendisidir. Korkaklıktır da. Şu var: Fotoğraf çektirmek için yan yana getirilmiş iki nesne değiliz biz Güvercin curnatasında yan yana akan iki güverciniz Mesafeler birleştirdi bizi bir de sözler Razı olma hiçbir sessizliğe Biliyorsun seni seviyorum Pencereden bakmayı Öğreteceğim sana Sesin balkona asılı çamaşırcasına Havalansın, havalansın dursun Sokakta değil balkonda
Sayfa 104Kitabı okudu
"Ama sanırım sizi daha önce de uyarmıştım; merhamet iki tarafı keskin bir kılıçtır. Kullanmayı bilmiyorsanız en doğrusu ona dokunmamak, en önemlisi de kalbinizi ondan korumaktır. Merhamet, hastalara başlangıçta morfin gibi iyi gelir. Bu onlara, kendilerini daha iyi hissetmeleri için yardım etmenin yollarından biridir. Ama dozunu ayarlayamazsanız ve nerede duracağınızı bilmezseniz ölümcül bir silaha dönüşür. İlk bir iki iğne hastaya yararlı olur. Sakinleştirici ve ağrı kesicidir. Ama organizmanın, vücudun ve beynin gizemli bir uyum yeteneği vardır ve tıpkı sinirlerin giderek daha fazla morfine ihtiyaç duyması gibi beyin de gittikçe daha fazla , sonundaysa hiç kimsenin veremeyeceği kadar merhamet ister. Her iki durumda da hastaların size karşı, onlara hiç yardım etmemeniz durumunda duyacaklarından çok daha büyük bir nefret duyacaklarını bile bile, 'Hayır' diyeceğiniz o kaçınılmaz an gelecektir. Sevgili teğmenim, merhamet kontrol altında tutulmalıdır yoksa ilgisizlikten daha fazla zarar verecektir."
Sayfa 247 - Martı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Mesafeler birleştirdi bizi, bir de sözler...
Kahkaha kesin bir sınırdır senin sesin için; geçmezsin kahkahaya. Bu da gülümsemeyi senin tapulu malın yapar. Gülmek sende gülümsemenin bir noktada taşkınlığı oluyor daha çok. Bu bakımdan gülümsemenin bütün öğelerini de birlikte getiriyor. İş bu kadar da değil, yeni birtakım öğeler de getiriyor. Ilıktır senin sesin. Güvenli olmaktan çok güven
Sesin Senin
Cemal Süreya Gözünden Ahmet Arif
AHMED ARİF «Bir şair: Ahmed Arif  Toplar dağların rüzgârlarını  Dağıtır çocuklara erken» «Hasretinden Prangalar Eskittim» kitabıyla Ahmed Arif’in şiiri de gün ışığına çıktı. Böylece Ahmed Arif’in Türk şiirinde zaten öteden beri sağlamış bulunduğu yer, okurun gözünde de matematik bir kesinlik kazandı. Sanırım, bu yer, bundan sonra en az
En sevdiğim alıntı bu oldu.
Kitap sevgisi diye bir sevgi vardır sanırım. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, yâr sevgisi gibi bir sevgi. Bu sevgi insanın içinde doğuştan mıdır? Yoksa sonradan mı uyanır? Bunu bilmiyorum. Daha doğrusu ben şöyle inanıyorum: Kitap sevgisi de bütün öbür sevgiler gibi doğuştan vardır; ama uyuyordur. Onun, zamanı gelince uyandırılması gerekir.
Sayfa 42 - Mustafa GüzelgözKitabı okudu
"sınırsız sevgi ve sadakat!" siz ne diyorsunuz? eskiden, kişiyi olduğundan daha iyi yapan mutlu parıltılardan, o iyi kıpırdanışlardandı bunlar. emin olun, insan böyle yazdığı zaman içtendir. ama bunlar yalnızca parıltıysa suç kimde?.. yaradılışımızdaki derin kusurlardan hiç sorumlu olmayan bizlerde mi; sizde, ben de mi? yoksa bizleri en yüksek özlemleri duyabilecek nitelikte ama düşünceleri doğrultusunda davranmada yetersiz, yarım yamalak yaratanda mı? ya da yoksa kimse suçlu değil mi? bu konuda ikimiz de kuşku içindeyiz ve en doğrusu budur sanırım.
iş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
“Son dersimizde deneyciliği tartışmıştık. Bugünse tam tersini, akılcılığı ele alacağız. Deneyciler bilginin sadece duyularımız yoluyla elde edilebileceğine inanırken, akılcılar bazı gerçeklerin içkin olduğuna, yaratılışla geldiğine ve akıl yoluyla erişilmesi gerektiğine inanır. Onlara göre bilginin kaynağı deneyimler değil, akıldır. John Locke
241 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.