Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
AKINCILAR ?..
*Gaza kim ettiler Allahu ekber Dediler her nefes Allahu ekber* Aşıkpaşazâde'nin, dillerinden bir nefes dahi Allahu Teâla'yı düşürmeyen ve onun uğrunda gazâdan başka bir iş düşünmeyen yiğit dilâverler diyerek övdüğü Osmanlı akıncıları, hafif süvari birliklerindendir. Temelinin Osman Gazi zamanında Köse Mihal tarafından atıldığı rivayet olunur. Uç
Sayfa 61 - Kartal Kanatlı YiğitlerKitabı okudu
“Bir fil bir insanı kucaklayabilirse de, buna karşılık veren tam tersi bir hareket kesinlikle mümkün olmaz.”
Reklam
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Ben hep şimdiki zamanda yaşarım. Geleceği bilmem. Artık geçmişim de yok. Biri, her şeyin mümkün olmasıyla çöküyor üzerime, öteki, barındırdığı hiçbir şeyin gerçek olmamasıyla. Ne umutlarım var, ne de pişmanlıklarım. Hayatımın bugüne kadarki halini -yani çoğunlukla, istediğimin tam tersi şekilde aktığını- bildikten sonra ne söyleyebilirim ki geleceğim hakkında, beklemediğim, dilemediğim bir şey olacağından, benim dışımdan bir yerden, hatta bazen kendi irademin bir oyunu olarak başıma geleceğinden başka..?
Ben hep şimdiki zamanda yaşarım. Geleceği bilmem. Artık geçmişim de yok. Biri, her şeyin mümkün olmasıyla çöküyor üzerime, öteki, barındırdığı hiçbir şeyin gerçek olmamasıyla. Ne umutlarım var, ne de pişmanlıklarım. Hayatımın bugüne kadarki halini -yani çoğunlukla, istediğimin tam tersi şekilde aktığını- bildikten sonra ne söyleyebilirim ki geleceğim hakkında, beklemediğim, dilemediğim bir şey olacağından, benim dışımdan bir yerden, hatta bazen kendi irademin bir oyunu olarak başıma geleceğinden başka? Geçmişimde ise, hatırlayıp da gereksiz yere yeniden yaşamayı arzulayabileceğim hiçbir şey yok. Kendi benliğimin izinden, onun bir benzerinden başka bir şey değilim ben. Geçmişim, olmayı başaramadığım her ne varsa onlarla dolu. Uçup gitmiş anlardaki duyguları bile özlediğim yok. Duygu şimdiki zamana muhtaçtır; o an geçtikten sonra sayfa kapanır ve hikaye sürer, öykü ise biter.
BM'nin işlevsiz ve etkisiz kılındığı en çarpıcı örneklerden biri Filistin konusudur. Filistin'de on yıllardır süren zulme rağmen İsrail'in yaptığı hep yanına kâr kalmıştır. Şimdi de ABD, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımıştır. BM Genel Kurulu'nda yalnız kalmasına rağmen bu kararından geri dönmemiştir. Daha da kötüsü geçmişte kendi imzaladığı anlaşmaların tam tersi bir tavır ortaya koymaya devam etmektedir. BMyi ve organlarını hiçe saymak tam budur . İşte temel meselemiz bu tür hukuksuzlukların önüne geçmektir.
Reklam
Fazla iyisin Pessoa
Ben hep şimdiki zamanda yaşarım. Geleceği bilmem. Artık geçmişim de yok. Biri, her şeyin mümkün olmasıyla çöküyor üzerime, öteki, barındırdığı hiçbir şeyin gerçek olmamasıyla. Ne umutlarım var, ne de pişmanlıklarım. Hayatımın bugüne kadarki halini -yani çoğunlukla, istediğimin tam tersi şekilde aktığını bildikten sonra ne söyleyebilirim ki geleceğim hakkında, beklemediğim, dilemediğim bir şey olacağından, benim dışımdan bir yerden, hatta bazen kendi irademin bir oyunu olarak başıma geleceğinden başka? Geçmişimde ise, hatırlayıp da gereksiz yere yeniden yaşamayı arzulayabileceğim hiçbir şey yok. Kendi benliğimin izinden, onun bir benzerinden başka bir şey değildim ben. Geçmişim, ol-mayı başaramadığım her ne varsa onlarla dolu. Uçup gitmiş anlardaki duyguları bile özlediğim yok: Duygu şimdiki zamana muhtaçtır; o an geçtikten sonra sayfa kapanır ve hikâye sürer, öykü ise biter.
Onu her gördüğümde uğradığım heyecanlardan henüz kurtulmuş değilim fakat ümidim var ben bu dertten mutlaka kurtulmalıyım. Ama o zaman ne yapacağım? Beni tamamen değişmiş görmekten sanırım memnun olmayacak. Ama o zaman ne yapacağım? Ben de istekli bakışlar görecek yerde aldırış etmez tavırlar bulacak. Yüzüne baktığım zaman gözümü yerdende indirmeyeceğim. Tam tersi soğuk bir baş işareti ile geçip gideceğim.Karşısında boynu bükük durmayacağım. Tam aksine başım daima yukarıda gezeceğim.Yerlerde ayağını izini aramayacağım. Karşılaştığımda durmayıp geçeceğim. Aman o zaman ne yapacağım heyhat! İşte bu sözler bile aşkın yönlendirmesiyle ile söyleniyor. Ben de nerede o kararlılık... Bu hayaller pek tatlı ama ne faydası var ki hayal...ah mümkün değil ben kalbimin bu devamlı çarpıntısından kurtulamayacağım.İşte her zaman böyle ayrılık derdiyle ağlayacak, yazık ki ağlamam bile böyle gizli gizli olacaktır.
Ben hep şimdiki zamanda yaşarım. Geleceği bilmem. Artık geçmişimde yok. Biri, her şeyin mümkün olmasıyla çöküyor üzerime, öteki, barındırdığı hiçbir şeyin gerçek olmamasıyla. Ne umutlarım var, ne de pişmanlıklarım. Hayatımın bugüne kadarki halini -yani çoğunlukla, istediğimin tam tersi şekilde aktığını- bildikten sonra ne söyleyebilirim ki geleceğim hakkında, beklemediğim, dilemediğin bir şey olacağından, benim dışımda bir yerden, hatta bazen kendi irademin bir oyun olarak başıma geleceğinden başka? Geçmişimde ise, hatırlayıp da gereksiz yere yeniden yaşamayı arzulayabileceğim hiçbir şey yok. Kendi benliğimin izinden, onun bir benzerinden başka bir şey değilim ben. 
Ben hep şimdiki zamanda yaşarım. Geleceği bilmem. Artık geçmişim de yok. Biri, her şeyin mümkün olmasıyla çöküyor üzerime, öteki, barındırdığı hiçbir şeyin gerçek olmamasıyla. Ne umutlarım var, ne de pişmanlıklarım. Hayatımın bugüne kadarki halini – yani çoğunlukla, istediğimin tam tersi şekilde aktığını– bildikten sonra ne söyleyebilirim ki geleceğim hakkında, beklemediğim, dilemediğim bir şey olacağından, benim dışımdan bir yerden, hatta bazen kendi irademin bir oyunu olarak başıma geleceğinden başka?
Reklam
Ben hep şimdiki zamanda yaşarım. Geleceği bilmem. Artık geçmişim de yok. Biri , her şeyin mümkün olmasıyla çöküyor üzerime , öteki , barındırdığı hiçbir şeyin gerçek olmamasıyla. Ne umutlarım var , ne de pişmanlıklarım. Hayatımın bugüne kadarki halini -yani çoğunlukla , istediğimin tam tersi şekilde aktığını- bildikten sonra ne söyleyebilirim ki geleceğim hakkında , beklemediğim , dilemediğim bir şey olacağından, benim dışımdan bir yerden , hatta bazen kendi irademin bir oyunu olarak başıma geleceğinden başka ? Geçmişimde ise , hatırlayıp da gereksiz yere yeniden yaşamayı arzulayabileceğim hiçbir şey yok. Kendi benliğimin izinden , onun bir benzerinden başka bir şey değildim ben. Geçmişim, olmayı başaramadığım her ne varsa onlarla dolu. Uçup gitmiş anlardaki duyguları bile özlediğim yok: Duygu şimdiki zamana muhtaçtır; o an geçtikten sonra sayfa kapanır ve hikaye sürer, öykü ise biter.
İnsanın aşkından ölmesinin dilde hoş görülebilir şiirsel bir abartı olduğunu düşünmüşümdür hep. O akşam, bir kez daha kedisiz ve onsuz olarak eve döndüğümde, yalnızca insanın ölmesinin mümkün olduğunu değil, benim de böyle yaşlı ve kimsesiz bir halde aşkımdan ölmekte olduğumu anladım. Ama aynı zamanda bunun tam tersi bir gerçeğin de geçerli olduğunun farkına varmıştım: Yaşadığım kâbusun verdiği zevki dünyada hiçbir şeye değişmezdim.
Sayfa 71 - Can YayınlarıKitabı okudu
Askeri müdahalelerin demokrasinin gereği olduğunu söylemek müm­kün değildir. Bu nedenle askeri bir müdahalenin, bilhassa demokrasi il­kesine inanmış aydınlarca tepki görmesini beklemek gerekir. Fakat ne ilginçtir ki, kuramsal açıdan böyle olması gereken şey, uygulamada bü­ yük oranda gerçekleşmemiştir. Hatta "Aydın" sıfatını üstlenmiş bir kesim açısından tam tersi gerçekleşmiş ve bu kesim darbenin savunucusu ve ideolojik temellerini hazırlama rolünü üstlenmişlerdir. Bu konuda, 27 Ma­yıs sonrasında Cemal Gürsel'in "Bize derhal bir anayasa yapın, çünkü en geç üç ay içinde seçimlere gidip, iktidarı sivillere bırakacağız" demesi kar­şısında, Profesör Kubalı'nın, yapılan darbenin tamamıyla hukuki oldu­ğunu söyleyerek yaptığı tavsiye dikkat çekicidir: "Gerçek güç sizdedir. Bu bakımdan mevcut hukuksal mevzuatta başta anayasa olmak üzere her türlü değişikliği yapmak konusunda meşru yetkileriniz vardır". Gürsel'in hükü­müsteşarlardan oluşturma fikrini öne sürmesi üzerine de "Olur mu Paşam! her türlü yasama ve yürütme yetkisine sahip olduğunuza göre hü­kümeti de aranızda kurabilirsiniz"91 der. 91 Altuğ, 27 Mayıs'tan 12 Mart'a, s. 39
İnsanın aşkından ölmesinin dilde hoş görülebilir şiirsel bir abartı olduğunu düşünmüşümdür hep. O akşam, bir kez daha kedisiz ve onsuz olarak eve döndüğümde, yalnızca insanın ölmesinin mümkün olduğunu değil, benim de böyle yaşlı ve kimsesiz bir halde aşkımdan ölmekte olduğumu anladım. Ama aynı zamanda bunun tam tersi bir gerçeğin de geçerli olduğunun farkına varmıştım: Yaşadığım kâbusun verdiği zevki dünyada hiçbir şeye değişmezdim.
“Ben hep şimdiki zamanda yaşarım. Geleceği bilmem. Artık geçmişim de yok. Biri, her şeyin mümkün olmasıyla çöküyor üzerime, öteki, barındırdığı hiçbir şeyin gerçek olmamasıyla. Ne umutlarım var, ne de pişmanlıklarım. Hayatımın bugüne kadarki halini -yani çoğunlukla, istediğimin tam tersi şekilde aktığını- bildikten sonra ne söyleyebilirim ki geleceğim hakkında, beklemediğim, dilemediğim bir şey olacağından, benim dışımdan bir yerden, hatta bazen kendi irademin bir oyunu olarak başıma geleceğinden başka? Geçmişimde ise, hatırlayıp da gereksiz yere yeniden yaşamayı arzulayabileceğim hiçbir şey yok. Kendi benliğimin izinden, onun bir benzerinden başka bir şey değildim ben. Geçmişim, olmayı başaramadığım her ne varsa onlarla dolu. Uçup gitmiş anlardaki duyguları bile özlediğim yok: Duygu şimdiki zamana muhtaçtır; o an geçtikten sonra sayfa kapanır ve hikaye sürer; öykü ise biter.”
369 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.