Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Eşil elekli yarim Biyaz gölmekli yarim Oturmuş yazı yazar Aslan yürekli yarim.
Sayfa 281 - Mâniler
Amerikan ansiklopedilerini açıyorsunuz sadece iki Türk'ün adı yer alıyor Atatürk ve Yaşar Kemal.
Reklam
Alman kartograf Sebastian Münster "Türkler hareketlerinde şaşılacak bir çabukluk, tehlikeli zamanlarda sebat ve imparatorluklarına büyük bir bağlılık gösterirler. Pek derin ve tehlikeli sulardan yüzerek geçerler. Dik dağları aşarlar. Emrolununca hayatlarına hiç ehemmiyet vermeyerek acı, tatlı her şeye katlanırlar. Gözlerinin önünde yalnız imparatorlukları vardır. Açlığa, susuzluğa hiç ses çıkarmadan dayanabilirler. Aralarında isyan, karışılık olmaz" gözleminde bulunurken dönemin Avrupalısının gözündeki asker Türk imgesini de retorik bir şekilde özetlemiş olur. Cesaret, düzen, disiplin ve itaat, Türk ordusuna atfedilen erdemlerin ilk sıralarına yer alır. Giovanni Botero'nun Relationi Universali (Evrensel İlişkiler) adlı eserinin kısaltılmış ve İngilizceye çevrilmiş versiyonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri disiplininin üç temele dayandığı yazar: Çok adam, bozulmaz bir askeri disiplin, bitmez tükenmez zahire ve levazım. Ayrıca ordulara seferlerde kadınların katılmaması, askerlerin kasabalarda evlere dağıtılmaması, uzakta karargâhlarında kalmaları da askeri düzenin önemli bir kısmını teşkil eder. Gözlemlediği -ya da kulağına geldiği- üzere ölümden hiç korkmazlar, çünkü kaderlerinin alınlarında yazılı olduğuna inanırlar.
Altay Türklerine göre, bir çocuk dünyaya geleceği zaman, Bay Ülgen, oğlu Yayık’ı bu işe memur eder. Memur, Süt Gölü'nden bir damla alarak bununla çocuğun ruhunu yaratır. Maiyetindeki meleklerden bir Yayucı’yı, sevaplarını yazmak üzere bu çocuğa tahsis eder. Bir çocuğun dünyaya geldiğini haber alınca, derhal Erlik Han da, bir Körmös gönderir. Birincisi çocuğun sağında, İkincisi solunda durur. Birincisi sevaplarını, İkincisi günahlarını yazar. Bu iki melek bu adamı ölünceye kadar takip ederler. Vefat edince Körmös, derhal bu adamm ruhunu kaparak yeraltına götürür. Erlik Han yeraltındaki semada bir siyah taht üzerinde oturmuştur. Onun daha altındaki katta Kadırkan adlı Cehennem vardır. Burada bir kazanın içinde, erimiş katran kaynamaktadır. Körmös, ruhun günahkâr olduğunu Erlik Han'ın huzurunda isbat ederse, onun emriyle bu ruhu kazana atar.
Avustralyalı yazar Alan Moorehad’in 1956’da yayınladığı Galipoli isimli eserinde tarafların Çanakkale zayiatı şöyle sıralanır: Türkler 251.309 İngilizler 205.000 Fransızlar 47.000 Aynı eserde Türk zayiatının detaylarına da iner: Ölü 55.127, yaralı 100.177, meçhul 10.067, hastalıktan ölen 21.498, hastalanan 64.440. Bu arada yaralananlardan tedavi sıra­sında ölenlerin rakamları verilmemiştir.
Sayfa 272
İngiliz binbaşısı Allanson, bu konuda şunları yazar: «Ben ömrümde böyle bir topçu hazırlığı görmedim. Mer­milerin isabetindeki sıhhat şaşılacak derecede idi. Türk siperleri paramparça ediliyordu».
Sayfa 255
Reklam
el-İber fi Haberi men Gaber: İslâm âleminde haklı olarak "Müverrihu'l-İslâm" (İslâm'ın tarihçisi) unvanını elde etmiş olan Zehebi'nin (v. 1348) eserleri de ikinci elden kaynak olmakla beraber kıymetli bilgiler nakletmektedirler. Aslen Türk ve velüd bir yazar olan Zehebî, değişik sahalarda geniş hacimli eserler kaleme almıştır. Dini eğitim aldığı ve hadis geleneğinin takipçisi olduğu için eserlerinde bu özellik kendini hissettirir.
Aslında bu muharebelerin çoğuna ne derece çarpışma deneceği tartışılır. Çoğu yerde asker silah bırakmış, savaş alanından kaçmıştı. Şevket Süreyya Kırklareli kaybedildiğinde ‘Türk piyadesinin kaçışı, Bulgar süvarisinin ilerleyişinden daha hızlıydı!’ diye yazar.
Balkan Harbinin seyri
Samle Çağla yazdı... MEHMET BİNBOĞA’NIN, “ŞİİRKENT'İN NARÇİÇEĞİ” ADLI ROMANI HAKKINDA BİR İNCELEME DENEMESİ...Samle Çağla Mehmet Binboğa'nın geçen yıl birinci cildi yayımlanan "Efelya" seri romanının ikinci cildi, "Şiirkent'in Narçiçeği" adıyla İzan Yayınlarından çıktı. Kitabın kapak dizaynı, Efelya'da
30 Mart 1431 Pazar günü Edirne'de dünyaya gelen II. Mehmet, çocukluğundan itibaren devrin ileri gelen alimlerinden eğitim aldı. Devlet idaresini öğrenmesi amacıyla Manisa'ya vali olarak gönderildi. On iki yaşında babası Sultan II. Murat tarafından tahta çıkarıldı. Bu genç padişahın tecrübesizliğinden yararlanmak isteyen dönemin Avrupa devletleri bir haçlı ordusu kurarak bölgedeki Türk hâkimiyetini sona erdirmek için yola çıktılar. Durumun ciddiyeti üzerine vezirleriyle görüşen genç padişah, babası II. Murat'ı yeniden tahtı devralması için Edirne'ye davet eder. Babası bu davet üzerine oğluna şu haberi gönderir: "Bizim tahtı oğlumuza bırakmaktan maksadımız, yorucu geçen ömrümüzün son yıllarını rahat ve huzur ile yaşayıp ibadetlerimizi yapmaktı. Saltanat kimde ise din ve devleti savunmak da onun görevidir." Sultan II. Mehmet bu haber üzerine babasına şu cevabı yazar: "Saltanat senin ise, düşmanlar topraklarımızı alarak ilerlemektedir. Osmanlı Devleti ve İslam dünyası tehlikededir. Eğer saltanat benim ise, ordunun başına geçmeniz için fermanım vardır. Göreviniz ihtar olunur!" Bunun üzerine Edirne'ye gelen II. Murat ordusuyla Varna'ya hareket eder ve 1444 yılında büyük bir zafer kazanarak Osmanlı'nın bölgedeki gücünü perçinler.
Elma YayıneviKitabı okudu
Reklam
Mobbing Bank Diyor ki;
Dijital Peygamberler Pozitif enerjinin yükselen bilinci emperyalizmi telaşlandırdı. Pozitif bilincin yükselmesinin arkasında ki gücü biliyorlar. Emperyalizm ise negatif gücün arkasında yaratanı gösterip kendileri olduğunu gizleyerek toplumları aldatıyorlar. Ülkeyi, dünyayı, kişisel yaşamlarımızı, siyasi ve ekonomik gelişmeleri, tabiat
KİMLİK KAYBI
"İslamlığın kabulünden sonra Türk toplum hayatında kökten bir değişme olmuş..." (Abdurrahman Nisari: Türk ve Batı Edebiyatı, 1979, İst.) Yazar, "Türk toplum hayatında kökten değişme olmuştur" diyor! Bu "kökten değişme" değil! Bu; yağmacılık, yakım yıkım, öldürüm... Tam anlamıyla; "Türklerin kimliklerinin zorbalıkla kökten değiştirilmesi!"
Sayfa 148Kitabı okudu
Oğuz Atay, hikayelerini hak verdiği kişilerin değil, karşı safın bakış açısından yazar. Böylece gizli bir ironi kullanarak kahramanlarını içinde yer aldıkları toplumun pasif ama etkili eleştirmenleri konumuna yükseltmektedir .
Sayfa 331
Atina'ya giden Karadeniz kıyısı??? Yazar bilmiyor. Ya Türk çevirmen?
Fısıltıyla konuşuyorlardı; çünkü Karadeniz kıyısında, Atina'dan Selanik'e doğru ilerleyen beş kişilik Churchill tankında, onlardan başka daha iki er ile bir yüzbaşı olduğu için, bu özel bir konuşma sayılmazdı.
bize içimizdekiler yetiyor, bu konuda çok haklı yazar :)
".. ve herkes , herkes , bütün dünya Türk'e düşman !"
Sayfa 371 - yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.