“Başka bir gezegene, oradaki kayaların yapısını incelemek için araç gönderebilecek kapasiteye sahip bu şizofrenik insanlık, milyonlarca insanın açlıktan ölmesini umursamayabiliyor. Mars’a gitmek, yanı başındaki komşuya gitmekten daha kolay görünüyor.” Demiş Jose Saramago 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonraki konuşmasında. Aslında
Evet Yüzyıllık Haz diyorum çünkü gerçekten öyle. Bana göre kitap yüz yılın değil tüm zamanların en iyi kitabı. Okurken yaşadığım hazzı anlatmam için yeni bir kitap yazmam gerekir. Çünkü kitabı anlatmaya inanın kelimeler yetmez. Kitabı hala okumayan varsa dünyanın en şanslı kişisi olabilir bence. Böyle bir kitabı sıfırdan okumaya başlamak için
Amerikan televizyonlarında yayınlanan bir dizide,oturduğu yerden dizi izleyen sıradan bir ailenin hayatı konu edinilmiş ve dizi, kısa sürede çok tutmuş çünkü bu dizi, bizzat bu diziyi izleyen milyonlarca insanın yaptığı şeyin saçmalığını anlatmaktaymış.Yani dizide ,televizyon karşısında oturduğu yerden dizi izlemekten başka hiçbir işi olmayan
Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk
Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş
Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel
Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel
Bugün radyoterapimin yirmi beşinci, kemoterapimin ise beşinci günü. Bir kaç ay önce boğulurcasına öksürük nöbetleri sonrasında gittiğim dahiliye uzmanı, onkoloji servisine yönlendirdiği zaman anlamıştım bir şeylerin ters gittiğini.
"Akciğer kanserisiniz" dedi doktorum. Üzüldüm, "tahliller, tetkiklerde başka organlara yayılmamış,
Ve kitap bitti,
İncelemeyi yazıp mı intihar etsem yoksa yazmadan mı bilemedim.
Eğer bu incelemeyi okuyorsanız ilk ihtimal kazanmış demektir!
"Ölümle biten bir intihar yok.
Asıl intihar
Gün gün yaşamakta." (s. 288)
Öyle bir eser ki sayfa sayfa ölüyorsunuz. Yalnız başınıza, sevgisiz, bıkıp usanmış... Ölümü anlatan şairler var
Bir tarihte Kayseri'ye bir Yahudi gelmiş.
Adı da Moizmiş. Ticaret yapmak için Kapalıçarşı'da bir dükkan tutmuş. Mekan komşularına sormuş;
'Bu çarşıda en çok kimden çekinmeliyim ?'
Birkaç dükkan ötesini gösterip "Bak orada bir Ahmet Ağa var onun yanına desturla yanaş." demişler.
Moiz gitmiş Ahmet Ağa'nın
Kendi kişiliğinden ziyade davasını ön planda tutmuş yazarımızın yaşamı hakkında "Türkçe sevdalanan; İslamca yanan binlerce Anadolu evlatlarından biri." olduğu dışında pek bilgiye sahip değiliz . Kitabımız ise Dava Yazıları, Gençlik ve Şuur Yazıları, Biyografik Yazılar olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler içerisinde
Freud'un yardımcısı Wilhelm Reich'ten son derece keskin bir kitap. Neden keskin bir kitap? Çünkü küçük adam olduğunuzu düşünüyorsanız ya da okuduğunuz şeyleri üzerinize alınacaksanız bir yerleriniz kanayabilir, canınız yanabilir veya küplere binip kitabı atabilirsiniz. Ama bunları yapmazsınız çünkü kimse kendini "Küçük adam"
Kovit sevdiklerimizi, yakınlarımızı bir bir bizden alırken, hayatımıza kaldığımız yerden devam etmek ne acı değil mi? Ama hayat devam ediyor. Ölenle ölünmez diye bir söz vardır. Biz geride kalanlar da bu söze uymak zorunda kalıyoruz. Evet zor da olsa insanlar hayatlarına kaldığı yerden devam ediyor. Neden böyle bir giriş yaptım ben de bilmiyorum.
Bir kez daha kitabın kalınlığından ziyade içindeki bilgilerin doyurucu nitelikle dolu olmasının ne kadar önemli olduğunu fark ettiren şahane bir eseri okumanın mutluluğunu yaşadım... 68 sayfaya sığdırılan devasa bir anlatım... Boş laf kalabalığının aksine her cümle, heybenize dolduracağınız bilgilerle dolu. Sezai Karakoç konuşturmuş gene