Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Uzun ama okumaya değer
Ünlü filozof Sokrates yolda bir tanıdığına rastladı. Adam ona, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?” dedi. Sokrates, ne duyduğunu söylemeden önce sana küçük bir test yapmak istiyorum” dedi. Bu sözler karşısında adamın şaşırdığını gören Sokrates devam etti: “Hiç şaşırma dostum, düşüncelerimizi filtreden geçirmenin yararlarını şimdi göreceksin. Sana uygulayacağım testin adı ‘Üçlü filtre testi.’ İlk filtre ‘Gerçek Filtresi’. Şimdi söyle bakalım, bana anlatacağın şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?” “Hayır” dedi adam. “Aslında bunu bana başkası anlattı ve...” “Tamam” dedi Sokrates. “ Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreye geçelim, ‘İyilik Filtresi’. Arkadaşım hakkında bana söyleyeceklerin iyi şeyler mi?” “Hayır, aksine…” “Öyleyse” diye devam etti Sokrates, “onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan da emin değilsin. Fakat yine de son filtreyi kullanalım: ‘Yararlılık Filtresi’. Arkadaşım hakkında bana anlatacakların işime yarayacak şeyler mi?” “Hayır, sanmıyorum.” “O hâlde” dedi Sokrates, “eğer, bana söyleyeceklerin doğru değil, iyi değil ve işe yarar değilse bunları neden bana anlatasın ki?”
Biraz uzun ama okumaya değer. Erkek ..... tekidir. Kıza üzüldüm :(
"Ev işlerinin, haftalık belli işlerin kıskacında büyümüş, belki pazar günleri yavaş yavaş yapılıp yakıştırılmış bir giysiyle ve kendi gibilerle kentte gezintiye çıkmak, belki düğünden düğüne biraz dans etmek ve bir komşu kızla bir kavganın gerekçesi, bir kötü dedikodu üzerine kimi saatler büyük bir heyecan ve katılımla lâflamak dışında başka
Reklam
Masal
Zamanın birinde her gün yeni bir acıya uyanan, her akşam bir başka kötü haberle gözlerini kapatan bir ülke varmış. Bu ülkenin insanlarının bazılarının zaten dünyadan haberi yokmuş. Sadece nefes alıp vererek dünyaya iştirak eder, kendileri için yaşarlarmış. Bazıları kendi havasındaymış. Paranın, rahatın, konforun, eğlencenin içinde yaşayıp gider,
Her ne kadar bugün kültürün gerekli bir parçası adını verdiğimiz bilgi birikimini gereğince edinmiş olsalar da, bilim adamlığı ya da yazarlık yapmayanlara ve yalnızca vakit geçirmek için okuyanlara gelince, bildiğin gibi, onlar kitapların gerçek niteliklerinden zevk almayı bilmezler; bunun, yukarıda söylenenlerin yanı sıra, şimdi dile getireceğim
GENÇ ŞAİRLERE ÖĞÜTLER
Bu çalışmanın değişik yerlerinde Joachim du Bellay, Nerval, Charles Baudelaire ve Mayakovski gibi dört önemli şair ve kuramcının genç şairlere öğütleri yer aldı. Onları bir araya toplamakta yarar var. Bunlara, Dağlarca'nın öğütlerini ve gerek şair, gerek şiir araştırmacısı olarak elli yıla yakın bir süre şiir üstüne çalıştığım için, kendi
Sayfa 633
Biraz uzun ama okumaya değer...
Biz, ancak şimdiden sonra yapacağımız inkılaba ruh cephesinden başlayacağız ve bu ınkılapta nesillerin ruhunu böyle bir öğretimle yoğuracağız. Yedi yaşındak çocuğun beynini "Falan kurtarıcımızdır, ona tapacaksınız; Filan yaşatıcınızdır, onu alkışlayacaksınız." diye yeryüzünün Şahid olmadığı korkunç taasup tekinleriyle çürütmeye çalışan bütün bir gençlik dimağının ateşlerini matematik ve fizik formüllerini ezberletmekle söndüren ve bunların yanında bir masal tarihi, bir sözde inkılap felsefesi ve bir sürü şarap ve oğlan beyitleriyle iradesiz, mecalsiz ve şaşkın bırakan terbiyeye veda etmeliyiz. Bu, bütün bir memleket meselesidir. İnkılap buradan başlayacaktır....
Sayfa 43 - DergahKitabı okudu
Reklam
Bir miktar uzun lâkin okunmaya değer bir kıssa:
Küçük yaşta bir çocuk Ebû Bekr b. Halef el-Lahmiye, yüzü sapsarı kesilmiş bir halde Kur'an okur. Bu hali gören Şeyh durumu merak edince kendisine çocuğun bütün gece uyumayıp Kur'an okuduğu söylenir. Oda "Evladım! Bu gece Kur'an okurken gözünün önüne beni getir ve öyle oku, bir an olsun benden gafil kalma" der Çocuk
Biliyorum kısa alıntı seviyorsunuz ama bu uzun alıntı okumaya değer.
İki adam alın. Fizik ve ahlak bakımından tamamen aynı ol­sunlar. Kıyaslamayı basitleştirmek için ikiz diyelim. Daha sonra ayırın bu iki adamı. Farklı ortamlara götürün. Birincisini bir or­manın dibine götürün, oduncu olsun. İkincisini bir saraya yerleş­tirin, bir efendi olsun. Zaman geçsin, yeni koşullar içinde kalsın her ikisi de. Yirmi yıl sonra yine alın bu iki adamı. Kıyaslayın. İri elleri, kamburlaşmış sırtı, açık havanın esmerleştirdiği yüzüyle oduncu, büyük ihtimal göbekli ve nazlı biri haline dönüşen kardeşiyle fizik bakımından belli belirsiz bir benzerlik gösterecektir artık. Üste­lik bu iki adam aynı biçimde de düşünmeyecek, toplum hakkında farklı yargılarda bulunacaklardır. Denemeye değer. Aslında gerek de yok. Yaşam gerçekleştiriyor zaten bu deneyi. Bunun için etrafımıza bakmamız yeterli. Okul sıralarında birlikte olan çocuklar, yabancı oluyorlar birbirlerine büyüyünce. Birbirlerinden ayrılmayan gençlik arkadaşları, ara­ya biraz ayrılık girince birbirlerini unutuyorlar ve yaşamın akışı içinde geriye kalan tek ortak noktalarının anıları olduğunu fark ediyorlar. Bunun nedeni aynı ortamda yaşamamış, aynı yolu izlememiş olmaları. Bizim örneğimizde de oduncu ile efendi, sömürülen ve sömüren oldular.
Sayfa 237Kitabı okudu
Çocukluk: Sıkıntılar İçinde Bir Memur Ailesi Bizim yaşlarımızda, çocuk yaşta, en çok giyilen şey, cızlavet lastikler vardı. Başka türlü ayakkabı falan alamazdık. Ama amcam bize zaman zaman bayramda ayakkabı alırdı. Doktor amcam... Zaten elini öperdik amcamın bayramlarda. 5 lira, 2,5 lira falan para verirdi. Onları da getirir koşa koşa annemize
Uzun ama okumaya değer. "Herkesin becerememesine şaşmamak lazım."
"Okumayı seven insan az değil. Çoğunluk değil ama tutarlı, sağlam bir azınlık.Ve okurlar aldıkları hazzın sadece eğlendirilmekten farkını biliyorlar. İzlemek genelde tümüyle edilgenken okumak daima bir eylemdir. Açma düğmesine bastınız mı Televizyon başlar ve devam eder, eder, eder… Oturup bakmaktan başka bir şey yapmanız gerekmez. Oysa kitaba dikkat vermek gerekir. Kitabı hayata okur getirir. Diğer tümünün aksine, kitap sessizdir. Kitap kişiyi fon müziğiyle uyutmaz, banda alınmış kahkaha sesleriyle kulak zorlamaz ya da odanızı silah sesleriyle doldurmaz. Hepsini sadece kafanızın içinde duyabilirsiniz kitap okurken. Kitap, televizyon veya film gibi gözlerinizi, bakışlarınızı bir yerden bir başka yere götürmez. Aklınızı vermezseniz aklınızı, yüreğinizi vermezseniz yüreğinizi etkilemez kitap. Kitap, sizin yerinize bir şeyler yapmaz. İyi bir romanı okumak, romanı izlemek, romanı yaşamak, romanı duyumsamak, romanı yaşamak, romanın kendisi olmak, kısacası romanı yazmak dışında ne varsa yapmaktır. Okumak bir iş birliği, bir katılımdır. Herkesin becerememesine şaşmamak lazım yani."
Epud
Reklam
Uzun ama okumaya değer…
Gerçi bu mekteplerde, padişaha aşırı sadakat gösteren, sınıflarda yerli yersiz ve bin bir tekerlemeyle padişahın adını andıkça, kürsüde yay gibi yerinden fırlayıp çocukları da hep birden saygı duruşuna kaldıran yapmacıklı subaylar da bulunurdu. Fakat bu subaylardan korkulsa bile onlar sevilmezdi. Öğretmenlerin çoğunluğu kışlalardan, sınırlardan, iç savaşlardan veya çete takiplerinden gelmiş hamiyetli subaylar olurlardı. Bunlar memleketin halini tanımış ve gidişin kötülüğünü görmüş olurlardı. Bunlar derslerde ve tabii hiç belli etmeden, çocuklara vatan sevgisini ve gerçekleri anlatmaya çalışırlardı. Gerçi vatan kelimesi söylenmezdi. Vatan kelimesi yasaktı. Çünkü vatan anlamı, o devirde şiirleri yasak edilen ve ancak yüksek mekteplerde gizlice elden ele dolaşan şair Namık Kemal' in getirdiği bir anlamdı. Namık Kemal ise Birinci Meşrutiyetin (1876-1878) bütün hürriyetçi önderleri gibi sürgündeydi. Hele o meşrutiyetin hakiki kurucusu ve son imparatorluk devri tarihinin en büyük adamı Mithat Paşa, Mustafa'nın rüştiyeye yazılışından tam on sene önce, Arabistan çöllerinde bir zindanda boğdurulmuştu. Ama ne var ki onun ölümüne, Namık Kemal ve arkadaşlarının sürgün edilmelerine rağmen, daha Mustafa'nın askeri rüştiyeye yazılışından 6 yıl önce (1889) hem ıstanbul'da, hem Paris'te, «Osmanlı Terakki ve İttihat Cemi yeti» kurulmuş, çalışmalarına başlamış bulunuyordu. Ve bu cemiyetin daha sonraları hem Mustafa'nın, hem onun neslinin kaderine büyük etkileri olacaktı
_Hayat öylesine sürprizlerle doludur ki, sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine. _Onların zırvalara inanmalarının sebebi, cahillikleri. _Sefil egolarının değer ölçüleriyle ölçüp, gerçeğe, güzele ve iyiye ağızlarından salyalar saçarak nutuk çekiyorlar. _Köle tiplerden oluşmuş hiçbir devlet yasayamaz. Köleden doğan yine köle
_Sıradan sözcüğü neden bir küçümseme ya da bir hakaret ifadesidir? Neden sıradan olmayan sözcüğü, olağanüstü seçkin gibi takdir ifadelerini içinde barındırır? Neden sıradan olan her şey alçak ve bayağıdır? Sıradanlık, türün doğuştan sahip olduğu şey demektir. Onların kendilerine özgü alametifarikaları yoktur: Onlar tıpkı seri imalat mamulleri
_Asıl mesele, şimdiye dek kimsenin görmediğini görmek değil fakat daha çok şimdiye dek kimsenin düşünmediği bir şeyi düşünmektir. Dolayısıyla bir filozof olmak, doğa bilimcisi olmaktan çok daha fazla şey talep eder. _Orta çağlar bize tecrübe etmeksizin düşündüğümüzde nereye gideceğimizi gösterdi. Yaşadığımız yüzyıl da düşünmeksizin tecrübe
Espriler - Otobiyografi
_Nükte’yi anlamak oldukça güç. _Nükte, benzemezin içindeki gizli benzerleri açığa çıkarma yeteneğidir. _Nükte, zeka ürünü olarak haz üretmeye yarayan bir etkinliktir. Esprilerin malzemesi, yasaklanmış arzulardır. _Bazı Nükte formülleri: Şaşırtma, aydınlatma, karşıtlıklar, anlamsızlıktaki anlam. _Kraeplin: Karşıt iki kavramın birleşimi ve
145 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.