NOT: Bu yazı yalnızca kitaba dair değildir. Uzun bir makale konusu, tez ya da kitap olabilecek "kadınların tarihi"ne dair kısa bir yazıdır. Yine de bir incelemeye göre uzundur. 10'dan fazla alıntıyla da yazıyı zenginleştirmeye çalıştım. Ve rahat okunması için konu başlıklarına ayırdım. Yalnızca kitapla ilgili kısımları merak edenler
Sizlere merhaba demiyorum ya da iyi akşamlar dilemiyorum. Çünkü bunu diyerek Melekler ve Şeytanlar'a 5 saniye de olsa geç kalmak istemiyorum. Eyvah, stresten bunu belirtip daha da vakit kaybettim galiba. Neyse...
Kitabı bitirdikten sonra kendimi 8 farklı yerden bıçaklamak istedim. Çünkü bu serinin ilk kitabını okumak yerine kuzenimle filmini
Benim küçük Jane'im. Bu güzel tatlı romanı kısaltılmış değil de tam metin olarak okumanızı tavsiye ediyorum. 660 sayfa hiç anlamadan ellerinizin arasından kayıp gidecek ve sonunda niçin bitti diyeceksiniz. Ben Koridor Yayınlarının o harika kapak tasarımlı, bez ciltli versiyonunu okudum ve kelimenin tam anlamıyla bayıldım.
Jane Eyre benim okuduğum
Sakin, anlaşılır hatta kitaptan bahsetmeyi de başaracağım bir inceleme yazmak istiyorum. Yaşadıklarımı anlatsam , şu oldu, bu oldu diye izaha çalışsam da biliyorum ki yine de anlaşılır olamayacağım. Onlarca kez ölmem gerekirdi Fiziken defalarca kez rahatsızlıklar ile mücadele etmiş olsam da ruhumun gücüne binlerce kez minnettarım.
İnsan,
Yazarımız Merlin Stone heykel sanatçısı ve sanat tarihi eğitmeni olarak yıllarca çalıştığı süre sonunda mesleği, dinler tarihi ve arkelojiye merak salmasında etkili olmuş ve bu sayede konu üzerinde uzun araştırmalar yaparak, pek çok inanışı yerinde, kendi sözlü ve yazılı kaynakları ile incelemeye karar vermiştir. Stone'un çocukluğundan yetişkinlik
“Beyaz Geceler” Dostoyevski’nin, 1948 yılında, henüz 27 yaşında iken, bir gazetede yayınlanmak üzere tasarlayarak kaleme aldığı, saf, sade, sıcacık ve fazlasıyla melodramatik bir uzun öyküsüdür.
Öykünün konusu, Dostoyevski’nin hayalperest diye tanımladığı ve kendisine bir isim vermeyi dahi fazla bulduğu 26 yaşındaki sefil bir adam ile 17
Gün biterken, karanlık koca ayaklı bir mahluk gibi ezerken cadde ışıklarını, uyku çökmüşken şehrin üzerine, çıkardı Fetmegâh melekleri yeryüzüne. Logar kapakları icat olduğundan bu yana Fetmegâh meleklerine geçit olurlardı her gece. Göksel değillerdi ki kanatları olsun ya da Kaos zamanı düşerken kırılmış da olabilirdi ışıktan olma kolları.
Bu kitabı yakmak istedim... Sonunda sanırım dibi buldum şekerim. Yıllardır kitap okuyup yorumlayarak pek çok iğrenç ergen romanıyla beynime işkence ettim ve bu yolculuk artık dibe vurdu. Bakın sevgili ergenler iki insan evladının birbirlerine psikolojik şiddet uygulamaları AŞK DEĞİLDİR. Siz bu abuk sabuk şeyleri okuyarak en başta kendinize
Cinsiyetin önemsiz olduğu, üstünlük ya da zayıflık çağrıştırmadığı bir dünya...
Ursula K. Le Guin'den bir kitap okuduktan sonra diğer kitaplarını da okuma isteği hemen peşinden geliyor. Yazardan okuyucuları düşünsel anlamda zorlayacak, hayal güçlerinin sınırlarını aşmasını sağlayacak bir kitap daha..
Alternatif dünyalar yaratmayı seven yazar
-Cinsel Şiddet Üzerine Safsatalar-
Kadına yönelik şiddet, özellikle de cinsel şiddet söz konusu olduğunda araştırmalar öncelikle kurban profili çizmeye odaklandı. Erkekler belirli kadınları şiddet nesnesi olarak seciyorsa sorumluluğun bir kısmı da bu kadınların çekiciliklerinde veya normun dışında-aşırılıklarında aranmalıydı. Kadınlara bile
Onları korumaktan vazgeçin, onları
aynı faaliyetler ve uğraşlarla baş başa bırakın, bırakın asker olsunlar, denizci, otomobil sürücüsü ya da liman işçisi...
Kadınlık, himaye edilen bir meşguliyet olmaktan çıkınca her şey olabilir.
-“Kadınları korumaktan vazgeçin, onları ayrı faaliyetler ve uğraşlarla baş başa bırakın, bırakın asker olsunlar, denizci, otomobil sürücüsü ya da liman işçisi... «Kadınlık, himaye edilen bir meşguliyet olmaktan çıkınca her şey olabilir.»”
Boyner'in Kadınlar Günü reklam klibi çok güzel olmuş. Şahsen ben kadınlardan "bayan" diye bahsedildiği anlarda rahatsız oluyorum. Bayan bir hitap kelimesidir; yolda konuşmamız gerektiğinde tabii ki “kadın/karı/kız/ hatun bakar mısınız?” demeyeceğiz. Tıpkı “Erkek/adam/herif bakar mısınız?” demediğimiz gibi. Ama problemli olan hitap yerine geçen ‘bayan’ değil; cinsiyet yerine kullanılan ‘bayan.’ Ne kadın olmak ayıp, ne de kadın demek. Kadınlık ne bekaretle ilgili bir şey ne de evlenmekle. Nasıl ki oğlan çocuğu büyür erkek olur, kız çocuğu da reşit olmakla kadındır artık. Asıl ayıp olan "kadın" kelimesinin çağrışımlarını ayıp bulup bir cinsiyeti nazikleştirmeye, bayanlaştırmaya çalışmak. Erkek reyonu demekten, erkek çalışan demekten, erkekler tuvaleti demekten imtina etmiyorsak; kadın reyonu, kadın çalışan, kadınlar tuvaleti demekten çekinmek ayrımcılığa girmiyor mu? Kriterimiz bu olmalı bence "Bir erkekten ya da erkeklerden söz ediyor olsaydım bay / baylar der miydim? O zaman erkeğin karşılığı olan kadın dememek niye?"
Bu vesileyle hepinizin kadınlar günü kutlu olsun efendim.
youtube.com/watch?v=vtXa8_r...
* Bu iletiyi yazarken Işıl Cinmen'in Posta'da çıkan yazısından faydalandım.
Burak Sönmez, Paul Muaddib gibi kullanıcı adları her zaman dikkatimi çekiyor, benim gibi isim soy isim bileşkesini tercih eden profillerdense. Filmlerden, dizilerden ve özellikle bu sitede ortak ilgi alanımız olan kitaplardan seçilen karakterleri öne çıkaran,