Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden de anlaşıldığına göre, insan bu Din-i Mübin-i İslâm'ın: Farz (en kesin delillerle ispat edilmiş hükümler), vacip (farzdan bir derece aşağı zannî olan delillerle sabit olan meseleler), sünnet (Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve sellem) in farz ve vacib'in dışında yaptıkları), müstehap ve edeplerini (Allah-u Teala'ya sevgili olan şeyleri) ne kadar tamamlar, haram (kuvvetli delillerle yasaklığı açık olan) ve mekruhlardan (Mevlâ'nın sevmediği her şeyden) de ne kadar kaçarsa, o kadar kalp yumuşaklığı kazanır. Ve bu işlerden ne kadar eksiltir, haram ve mekruhlardan da na kadar irtikâp eder (işler) se, o derece kalbi katılaşır.
Sayfa 400 - Kur’an-ı Kerim 10. Sayfa Tefsirinden
O, Namık ve ben bir akşam yemeğe gittik. Kulağıma eğilip, "Annemler haftaya Ankara'ya geliyorlar" dedi. "Aaa ne güzel, belki sen de gelirsin, işleri mi var Ankara'da?" dedim. "Senin için geliyorlar ve benim için." Anladığım kadarıyla bu evlenme teklifiydi. Soru olmadığı için "evet" cevabı da yoktu. Ona sarılıp ne kadar mutlu olduğumu da söyleyemedim. Namık'tan utandım… Ankara'daki evimizde nişan, Beyoğlu Evlendirme Dairesi'ndeki nikâhtan (30 Nisan 1975, saat 13:15) sonra ailemin bir tiyatro oyuncusu ile evlenmeme pek sıcak bakmamasına rağmen evlenmiştik. "Nikâh için kâğıtlarınız askıda kalacak." Bu bilgi bizi korkuttu. Ne kadar süre askıda kalacağı bilinmiyordu. Benim hemen evlenmem gerektiğine dair bir rapor olursa, yıldırım nikâhı yapılabilecekti. Böylece istediğimiz tarihte evlenebilecektik. Sonuçta bana "sağlık sorunları yüzünden acilen evlenmemin şart" olduğunu bildiren bir rapor aldık. Çok utanmıştım… Formalite icabı bile olsa sevmemiştim bu durumu… Nişan yüzüklerimizi takan Yüksel Eniştemiz benim şahidim, Ertem Eğilmez de O'nun şahidiydi. O'nun damatlık smokinini yapımcı Yılmaz Kuzgun hediye etmişti, gelinliğimi Şişli'de bir mağazadan kiralamıştık.
Sayfa 18 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
fincanın üzerinden birbirimize bakarken ikimizde biliyoruz giden gitti daha kapıda ayrılacak yollarımız buluştuğumuz kafeden kendi hayatlarımıza dağılırken yine de birbirimizden hatırladıklarımıza değmez mi o bir fincan kahve ağzımızda yıllardır zehir zemberek bekleyen ya da boşver, en iyisi garbage dinleyelim ikimiz de kahvelerimizi içerken kendi evlerimizde
Sayfa 45 - 5.basımKitabı okuyor
"Korktum, Sadie. Daha önce hiç korkmadığım kadar korktum. Seni incittiğimi düşündüm." Elini uzatıp yanağıma koydu. "Bir şekilde acı çektiğini düşündüm. Hatamı telafi edemediğim için içim içimi yedi. Birine âşık olmak üzere olduğunu hissettiğinde bu tür duygularla boğuşmak hiç de eğlenceli olmuyor inan." Gözlerini kapattı. "Ya da o kişiye çoktan âşık olduğunu anladığında."
Özgür bir kafaya pek az rastlanır. Bunlardan biriyle karşılaştığımızda şunu fark ederiz: Bu kişinin en iyi yanı eserlerinde değil de (yazdığımız zaman gizemli bir şekilde zincirler kuşanıyoruz) itiraflarındadır; ciddilik ya da saygınlık kaygısından, kanılarından ya da çalımlarından kurtulmuş olarak, zaaflarını o itiraflarda sergiler. Ve kendisine nazaran doğru yoldan sapmış görünür.
Sayfa 102Kitabı okudu
"ömrümümüzün bütün günlerini birbirimize veda ederek,yarın görüşürüz deyip bize de bunun dediğini işiterek geçiriyor olmamız ve mukadderat gereği, o günlerden birinin bu kişilerden biri için son gün olması,ya yarın görüşürüz dediğimiz kimsenin ya da bunu diyen kendimizin artık hayatta olmaması ilginç."
Reklam
Bir şeylere benzerler ya hiçbir şeye benzemeden yaşayanlar Kıyılarını unutmuş her denizin de sayısız kayıp kaptanı var Derinlerden çıkıp gelen uğultulara muhtaçların korkunç acıları ya da daha yazılmadan tükenmiş trajedilerle beslenenlerin kederi Hepsi palavra, hepsi yalan Ne kadar tanrıyı reddederse biri, varlığı da işte anca o kadar
Bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi, her şeyi feda etti ona, dostlarını, emeğini hatta dürüstlüğünü fakat bir akşam, kadını hiç sevmemiş olmadığını anladı. Canı sıkılıyordu, hepsi bu, insanların çoğu gibi canı sıkılıyordu. Bu yüzden kendine karmaşa ve dram yüklü bir yaşam yaratmıştı. Bir şey olması gerek, insan ilişkilerinin birçoğunun açıklaması bu. Bir şey olması gerek, aşksız bir kölelik, savaş ya da ölüm. O halde yaşasın cenaze törenleri!
Annen beni gerçekten sevdi, biliyorum; ama neydi bu ‘sevgi’ onun yalnızca daha önceden edinmiş olduğu bakış bi­çimlerine verdiği addı. Beni, hep, ya yanlış an­ladı, ya da hiç anlamadı. Beni hiçbirzaman sahi­den ben olarak göremedi ki, o zaman kimdi Annen’in ‘sevdiği’?... Bende ben olmayan birini hatta birşeyleri 'sevdi’; sonra, bekledikleri­ni bulamadıkça, duygulan o sevgi’si nefrete dönüşmeğe başladığı zaman da, ne yazık ki, gene, ben değildim nefret ettiği kişi... Beni tanıyarak, bilerek, görerek; sahiden ben olan benden nefret etseydi, inan, sevinirdim buna. Öyle olmadı.
Onun gibi insanlar var, dünyadan korkmayan,sınırsız özgürlük sahibi,rahat insanlar, hatta belki de hiç az değiller. Canının istediğini yapacak,ABD'ye gidecek, ENA'ya başvuracak, suda balık o. Bense aşağılanmışlık ve tırmanma arzusu dolu, zavallı, yoksul bir kızdan başka bir şey değildim, bütün bunlar bir enerji israfıydı.
Sayfa 148Kitabı okudu
Reklam
O "yepyeni"lik - garip ya işte, bunu seninle, ama sen olmadan - sen orada, yanımda olmadan- gerçekleştireceğim, galiba... Çok yavaş gelişir bende yaşam yönelmeleri- dinazorlar gibi: gövdesinin ucundan gelen bir sinir uyarısının beynine ulaşması birkaç saniye süren... Benimkiler daha da uzun - yıllar sürüyor!
Gölgesi tam karşısındaydı. O anda hayatta en çok korktuğu şeye dönüştüğünü fark etti. Gülümsemeyen, ışığı ya da rengi olmayan bir şeye dönüşmüştü.
Sayfa 186 - AlmaKitabı okudu
Hakkını yemeyeyim; kelamı boldu, güzel konuşurdu Rasim Abi. Sonra da millet onu hep öyle güzel bir adam sanırdı. Halbuki ister karın seni aldatsın, ister arabanı çizsinler, ister umutsuz bir aşka düş, ister evin yansın, baban ölsün, uzaylılar kaçırsın, apan­distin patlasın, bacaklarını kessinler ya da kanser olduğunu öğren, Rasim Abi için fark etmezdi. Dert dertti. Anlatırdın, o da dinlerdi. Ama sonra birgün bir bakardın, "Al kızını koy çuvala, salla salla vur duvara!" diye türküler söyleyerek çıkıverirdi karşına. Bir kızı çuvala koyup duvara vurmayı anlatan neşeli türküler var, ne tuhaf değil mi? Kan içinde bir çuval, içinde ölü bir kız... Gidiyor kafa yine. Rasim Abi diyordum, keyfi yerindeyse eğer, dert tasa salla­mazdı. Onun için dert dinlemek, kendi dertlerinin panzehiriydi, o kadar.
Herkes o kadar birbirinin aynısı ki, gelenler gidenleri ya da gidenler gelenleri aratmıyor. Galiba bu yüzden, kalabalığın yalnızlıktan bir farkı yok.
Sayfa 28 - Yapı Kredi Yayınları, 15.BaskıKitabı okuyor
sahi kimse ya da hiç kimse söylediklerimden çok sustuklarım seçtiklerimden çok reddedilmek için ne kadar varsam o kadar kimseyim kendime
Sayfa 20
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.