Dosto Kitap Dünyası
@DostOKitapDunyasi
Kendimce okumalar…
252 okur puanı
Ocak 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Ahmet Ümit - Kar Kokusu
Merhaba.
Bu yıl Ahmet Ümit kitaplarına bir yenisini daha eklemiş oldum. Kar Kokusu yazarın toplumcu gerçekçiliği yansıttığı en önemli romanlarından birisidir.
Romanda TKP tarafından komünizmi öğrenmek amacıyla Rusya’ya gönderilen bir grup gencin orada yaşadıkları konu edilmiş. Yazar kitapta insanların başından geçenleri sanki bizde oradaymışız gibi yaşatıyor. Galiba bunun bir büyük etkenide yazarın o dönemlerde kendisinin de orada yaşamış olmasıdır. Ne de olsa insan yaşadıklarını daha etkileyici şekilde okuyucusuna aktarabiliyor…
Siyasi ağırlığı daha yüksek olan bu kitapta Sovyet Rusya’ya dair izlenimler edinebilirsiniz. Kitabı okurken yazarın diğer kitaplarına aşina olanlar genel olarak Kar Kokusu için olumsuz eleştirilerini belirtmiş. Naçizane tavsiyem okurken isimleri not alın, bu sayede daha akıcı olabilir. Yazarın henüz ilk kitaplarından sayılan bu eser şimdilik size böyle hissettirse de ileride çıkardığı “Kukla” kitabı efsanedir. Kar Kokusu, yarı otobiyografik bir eser olarak düşünülünce, polisiye gerilim sevenlere biraz hafif gelebilir. Yine de okumanızı tavsiye ettiğim, başka bir bakış açısından daha dünyaya bakmanızı sağlayacak bir eserdir…
Keyifli okumalar dilerim.
Kar Kokusu 
Ahmet Ümit
Amin Maalouf - Doğu’nun Limanları
Merhaba.
Bu yıl Maalouf’tan okuduğum üçüncü kitap oldu Doğu’nun Limanları. Kitapta Ortadoğu’ya has bir savaş, bu esnada yaşanan talihsizlikler, aile içi çatışmalar, birbirinden uzak eş ve çocuk dramı, akıl hastanesinde geçirilen uzun yıllar, eski dostlar ve birçok konuya dokunan bir kitap var karşınızda. Okuyanların kimisi çok beğenirken kimi de hiç tatmin edici bulmamış yazılanları… Kendimce okuyunca düşündüğüm, sorguladığım yerler oldu. İnsan böyle bir acı yaşamamalı…
Doğu’nun Limanları ağırlıklı olarak Adana, Beyrut ve Fransa çevresinde geçen bir yapıt. Savaş ile başlayan ve bununla birlikte vatan sevgisinin, insan sevgisinin dramatik bir dille okuyucuya aktarıldığı, yer yer olayların akışının zaman atlamasıyla kafa karıştırıcı olabileceği, sade ama okunabilir; tarihi gerçekleri kendi gözünden bizlere aktarmayı seven yazarın bu kitabına da bir şans vermenizi tavsiye ederim…
Bu kitap ile şunu bir kez daha gördüm ki; bu coğrafyada yarım kalan aşklar, hayaller ve hayatlar hep var olacak. Kimse umarım hayatı boyunca büyük bir çaresizliğe ve umutsuzluğa düşmez…
Keyifli okumalar dilerim.
Doğu'nun Limanları 
Amin Maalouf
Yaşar Kemal - Çakırcalı Efe
Merhaba.
Yaşar Kemal ile yeniden bir başka kitapta buluşmak çok anlamlıydı. Usta yazarın Çakırcalı Efe kitabını aslında okuma nedenim İnce Memed serisini bitirmiş olmamdı. Kitapta beklediğim gibi çıktı. Dört serilik eserin ilham kaynağı kesinlikle Çakırcalı Efe. Yaşar Kemal, Çakırcalı Efe’den esinlenerek bizlere uzun soluklu ve unutulmaz eserini bırakmış…
Çakırcalı Efe 1872-1911 yılları arasında yaşamış bir efedir. Ege’nin en ünlü efelerinden birisidir. Kitaptan da anlaşıldığı gibi Çakırcalı Efe için dönemin padişahı özel af çıkarmıştır. Ayrıca yabancı ülkelerden gazetecilerin kendisi ile röportaj yaptığı görülmüştür. Efe insanlara hükümetin yapmadığı yardımları yapmıştır. Haklı haksız savaşı vermiştir. Yaşananlar için, yaptıkları için suç mudur yoksa adalet arayışı mıdır bu tartışılır. Fakat gerçek bir yaşam öyküsünden oluşan bu kitapta; hem dönemin halkı tarafından anlatılanla hem de askeri kaynaklardan derlenenler bulunuyor. Gerisi de okuyucunun zihninde edinenlere kalıyor.
Ayrıca Çakırcalı Efe için pek çok araştırma yapılmış, belgesel çekilmiş, dizi ve filmlere konu olmuş. Hakkında türküler söylenmiştir.
“İzmirin kavakları
Dökülür yaprakları
Bize de derler Çakıcı
Yar fidan boylum
Yakarız konakları…”
Keyifli okumalar dilerim.
Çakırcalı Efe 
Yaşar Kemal
Okur Takip Önerileri
Stefan Zweig - Lyon’da Düğün
Merhaba.
Stefan Zweig okumayı seviyorum. Çünkü kısacık kitaplarının etkisi uzun zaman sürüyor. Lyon’da Düğün kitabı da bunlardan birisi oldu. Kitapta üç öykü var: Lyonda Düğün, İki Yalnız İnsan ve Wondrak
Bu hikayelerden Wondrak yine yazarın savaş karşıtlığına çok yerinde bir örnek olmuş. Etkileyici bir yazıydı. Öykülerde insanların toplumsal dışlanmaya maruz kalması, şiddetin psikolojik ve toplumsal boyutu ön plandaydı. Akıcı ve sade bir anlatım ile okuyucuya aktarılmış.
Belki de içinde yaşadığı dönemde yalnızlıklarını dile getiremeyen Zweig bu öykülerde bize hep bir şeyler anlatıyordur. Belki de son öyküsü bu yüzden yarım kalmış hissi veriyordur. Savaşın halktaki yorgunluğu, ölüm hissiyatının bireydeki psikolojik etkilerini hep anlatmak istemiştir. Anlayabilelim diye… Derin bir yazar Stefan Zweig ve hep dediğim gibi üzerine daha fazla araştırılması, düşünülmesi, makale, tezler yazılması lazım…
Bu arada kitaba ismini veren Lyon, Fransa’nın güneydoğu tarafında yer alan bir kentmiş.
Keyifli okumalar dilerim.
Lyon'da Düğün 
Stefan Zweig
Hannibal - Thomas Harris
Merhaba.
Sonunda serinin son kitabı da okundu. Böylece bu macerayı sona erdirdim. Keyifli bir seriydi…
Bu seri dört kitaptan oluşuyor ve eğer okumak isterseniz kitapların çıkış tarihine göre değil de, olayların gelişim sırasına göre okumanızı tavsiye ederim.
1- Hannibal Doğuyor (HannibalRising) (2006)
2- Kızıl Ejder (RedDragon) (1981)
3- Kuzuların Sessizliği (SilenceoftheLambs) (1988)
4- Hannibal (1999)
Hannibal ve ClariceStarling karakterlerinin ön planda olduğu bu kitap ile macera sona erdi. Bu kitapta yazarın sadece bir korku-gerilim kitabı yazmadığına bir kez daha emin oldum. Yazar bizlere karakterlerin psikolojik tahlilini çok iyi yansıtıyor.
Bu serinin hem kitaplarını hem dizisini hem de filmlerini izlemiş birisi olarak sizlere de tavsiye etmede geçmek istemedim. Okuduğumuz tarzların dışına çıkıp ara sıra böyle kitaplar da sıkıştırmak insana başka dünyaların kapısını açıyor. Yine de her şeyin kurgudan ibaret olduğunu unutmayın…
Keyifli okumalar dilerim.
Hannibal 
Thomas Harris
Kemal Tahir - Yorgun Savaşçı
Merhaba
Yazarın Esir Şehir Üçlemesi ile tanıştığım kitaplarına ek olarak yazdığı Yorgun Savaşçı bizlere Yüzbaşı Cemil üzerinden hikayenin başka bir boyutunu anlatıyor. Hem o dönemde bir Osmanlı askeri olan hem de İttihat ve Terakkici olan sonradan Kuvvacı olacak Cehennem Topçu Yüzbaşı Cemil bizleri 1918-1920’li yıllara bir yolculuğa çıkarıyor…
Yorgun Savaşçı kitabında Kemal Tahir bizlere Anadolu’daki örgütleri, efeleri, Osmanlı askerlerini, Cumhuriyet için sevdalıları, Mustafa Kemal’i ve destekçilerini, onunla telgraf yazışmalarını ve pek çok konuyu işliyor. Aynı zamanda hem bu durumların sosyolojik ve psikolojik açıdan tahlillerini de yapmamızı sağlıyor. Adete o dönemin içinde, o şartlarda buluyoruz kendimizi…
Bu eseri okurken aklımdan Tarık Buğra’nın Küçük Ağa kitabı çok fazla geçti. İki kitabıda mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Kitaba ismini veren durumun, sürekli savaştan savaşa, cepheden cepheye koşan askerlerin durumunu göz önüne almamız gerektiğini vurgulamak istediğinin kanısındayım…
Kısacası özetleyecek olursam; kitabın birinci bölümünde İttihatçılara dair ufak tefek bilgiler mevcuttur. İkinci bölümde; kurtuluş mücadelesi devam ederken aynı zamanda iç karışıklıkların anlatıldığı bir bölümle karşı karşıyasınız. Üçüncü bölümde ise; Kuvvayı Milliye’nin ilk günlerine dair, onları başarısızlığa uğratmak, dirençlerini kırmak istemelerine rağmen başarının hikayesinden bahsedilir. Kitap bir yerde bir anda bitiyor gibi bir hissiyata sahip, bu yüzden keşke yazar devamını yazmış olsaydı da daha fazla okusaydık demekte istiyorum…
Keyifli okumalar dilerim.
Yorgun Savaşçı 
Kemal Tahir
Stefan Zweig - Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
Merhaba.
Usta bir yazardan üç usta yazarın yaşam öykülerine dair edebi bir ziyafet… Hem onları daha yakından tanımak için hemde bazı kitapları okurken yazarı tanımanın önemi açısından insana huzur veren bir eser Üç Büyük Usta.
- HoneredeBalzac (20 Mayıs 1799 - 18 Ağustos 1850, Fransa)
- CharlesDickens (7 Şubat 1812 - 9 Haziran 1870, İngiltere)
- FyodorMihayloviçDostoyevski (11 Kasım 1821 - 9 Şubat 1881, Rusya)
Stefan Zweig kendi ifadesiyle şöyle diyor: “Bu üç romancıdan her birinin kendine ait bir alanı vardır. Balzac toplum dünyasını, Dickens aile dünyasını, Dostoyevski bireyin ve insanlığın dünyasını anlatır.”
Bu kitabı ilk okuma nedenlerimden birisi hiç şüphesiz Dostoyevski içindi ve pişman olmadım. Kitapta en fazla bölüm ona ayrılmıştı. Bu kitap sadece bir biyografi kitabı değil aynı zamanda yazarların kitaplarına, karakterlerine dair de bilgilerin olduğu bir eser. Dili ağır bir kitap değildi. Bu üç yazar dışında başka yazarlara dair, onların eserlerine dair de bilgiler bulmanız mümkün…
Bu kitap ile bu üç yazarı yeniden keşfedebilir, onların eserlerine başka bir bakış açısıyla bir kez daha bakmanızı sağlayabilirsiniz. Kişisel olarak Dostoyevski hayranlığım bir kez daha arttı…
Stefan Zweig öyküleri, hikayeleri dışında kaliteli bir biyografi yazarı… Keyifli okumalar dilerim.
Üç Büyük Usta Stefan Zweig
Thomas Harris - Kuzuların Sessizliği
Merhaba.
Bir süredir takip ettiğim seride #HannibalDoğuyor ve #KızılEjder kitaplarından sonra sıra efsaneye, yani #KuzularınSessizliği kitabına gelmişti. Bu kitapta okuduğum eserler arasında yerini aldı. Korku, macera, gerilim, aksiyon tadında 90’ların unutulmaz filmiylede insanların hafızasında olan bir eser…
Yine hatırlatmakta fayda var. Bu seri dört kitaptan oluşuyor ve eğer okumak isterseniz kitapların çıkış tarihine göre değil de, olayların gelişim sırasına göre okumanızı tavsiye ederim.
1- Hannibal Doğuyor (#HannibalRising) (2006)
2- Kızıl Ejder (#RedDragon) (1981)
3- Kuzuların Sessizliği (#SilenceoftheLambs) (1988)
4- #Hannibal (1999)
Bu kitaptaki olaylara kısaca bakacak olursak; FBI da henüz eğitim aşamasında olan Clarice Starling, hapishanede özel bir hücrede tutulan Psikiyatrist Dr. Hannibal Lecter ile görüşmesi ile başlayan olayların entomoloji, seri katiller, cinayetler çerçevesinde ilerlediğini ve sizi sayfa sayfa sona ulaştırdığını göreceksiniz. Cinsiyet değiştirmek yerine deri değiştirmeyi kendine amaç edinen ve bu yolla kadınları seri bir takım cinayetlerle öldüren Buffalo Bill karakteri ile yaşananları bu kitapta okuyabilirsiniz…
Polisiye-gerilim sevenlerin beğeneceği bir kitap olduğunu düşünüyorum. Son kitap olan #Hannibal ile de bu seriyi önümüzdeki günlerde tamamlamış olacağım.
Keyifli okumalar dilerim…
Kuzuların Sessizliği Thomas Harris
Thomas Harris - Kızıl Ejder
Merhaba.
Daha önce yazarın Hannibal Doğuyor adlı eserini Hannibal dizisini beğendiğim için okumuştum. O zaman da bahsettiğim gibi yazarın yazmış olduğu kitapları araştırdım. Ve uygun sırasıyla okunduğunda bu seride her şey mantığa oturuyor. Eğer okumak isterseniz kitapların çıkış tarihine göre değil de olayların kronolojik sırasına göre okumanızı tavsiye ederim:
1- Hannibal Doğuyor (HannibalRising) (2006)
2- Kızıl Ejder (RedDragon) (1981)
3- Kuzuların Sessizliği (SilenceoftheLambs) (1988)
4- Hannibal (1999)
Will Graham ile bir maceraya çıkmak isterseniz Kızıl Ejder size göre bir kitap olacaktır. Polise-Gerilim kitapları içinde bence ülkemizde az bilinen bir seri… Bu kitapta Hannibal ile çok fazla karşılaşmayı beklememelisiniz. Kitabın ayrıca aynı isimli filmini de izlemenizi tavsiye ederim. Bu kitaptan sonra okuyacağım Kuzuların Sessizliği şimdiden merak uyandırıyor. Bakalım bu seri nasıl sona erecek.
Keyifli okumalar dilerim.
Kızıl Ejder Thomas Harris
Thomas Harris - Hannibal Doğuyor
Merhaba.
Hannibal dizisini izleyince birden kitap aklıma geldi ve diziyi bitirip hemen kitabı da okudum. Çünkü Hannibal Lecter neden böyle oldu sorusuna cevap arıyordum. Buldum mu derseniz, sayılır. Yazarın yazmış olduğu kitapları da araştırdım. Uygun sırasıyla okunduğunda her şey mantığa oturuyor. Eğer okumak isterseniz kitapların çıkış tarihine göre değil de olayların kronolojik sırasına göre okumanızı tavsiye ederim:
1- Hannibal Doğuyor (#HannibalRising) 2006)
2- Kızıl Ejder (#RedDragon) (1981)
3- Kuzuların Sessizliği (#SilenceoftheLambs) 1988
4- Hannibal (1999)
Bu kitapta yazar bizlere Hannibal’ın çocukluğunda yaşamak zorunda kaldığı olayları aktarıyor. Hannibal’ın nasıl bir entellektüel olduğunu ve yine nasıl kanibalizm (yamyamlık-Cannibalism)’e yöneldiğine dair çarpıcı olaylar okuyoruz. Yine görüyoruz ki “Her şeyin kökeni çoçukluk” diyen Sigmund Freud haklı çıkıyor. Ayrıca filmini de özellikle izlemenizi tavsiye ederim: #HannibalRising (2007)
Kitabın içinde Hannibal için geçen şu satırlarla sözlerime son veriyorum:
“-Sizce o ne?
+ Küçük çocuk Hannibal, 1945’te karların içinde kız kardeşini kurtarmaya çalışırken ölmüş. Kalbi de Mischa ile birlikte ölüp gitmiş. Şimdi ne? Bunun için henüz bir kelime icat edilmedi. Daha iyi bir kelime olmadığı için canavar diyebiliriz.” (279)
Keyifli okumalar dilerim…
Hannibal Doğuyor Thomas Harris
Nermin Yıldırım - Misafir
Merhaba,
Pek çok şeyin üst üste yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Bazı acıların tarifi imkansız. Hepimiz bir şekilde bunu yaşıyoruz. İçindeyiz. Dışarıdan bakıyor gibi görünsekte… Bu ruh hali içinde okuduğum bu kitaptan sizlere kısaca bahsetmek istiyorum.
İlk kez yazar Nermin Yıldırım’a ait bir kitap okudum. Son olmaz diye düşünüyorum. Kalemini beğendiğim birisi oldu…
“Ev” adı altındaki sembolik bir mekanda bir grup sağlıkçı (baba, abla) ile tedavi için orada bulunan hastaların (misafirlerin) konu edildiği bir kitap Misafir.
Burada normların, anormalin, kendine benzenilmeyeni, aykırı tipleri, toplum içinde barınamayanların aslında sistem içerisinde nasıl şartlara itildiğini görmek mümkün. Sistem içinde sisteme karşı çıkmanın çözümsüzlüğünü de görüyoruz...
Bu kitabı okurken aklıma sadece şu soruya cevap aramak geldi:
Deliliğe doğru gitmekte olan bir toplumu, nasıl normalize edebilirsiniz? Normalin bile mümkününün olmadığı bir anda bunu yapabilmek bir delilik mi? Ya da içinde bulunduğumuz toplumu delirtmek için dışardakilere mi suç buluyoruz? Zamanın içinde olan kayıplar ile mi kayıp zamanları aramaya itiyoruz kendimizi ve biz zamanın ne kadar içindeyiz? Duvarın hangi tarafında olduğumuzu kimler önemsiyor? Normal ve anormal bu durumda bize neyi ifade ediyor? Galiba hepimiz önce başta kendimizi sonra da birbirimizi anlamalıyız…
Kitaplar iyileştirir… Kitaplarla kalın.
Misafir 
Nermin Yıldırım
Ogai Mori - Yaban Kazı
Merhaba,
Uzun zamandır okumayı planladığım Japon Klasikleri Serisinin ilk kitabıyla maceraya başlıyorum.
Kitap üç ana karakter üzerinden işlenmiş.
Okada, O-Tama, Suezo.
Toplumsal cinsiyet bağlamında olaya baktığımız zaman açıkçası kadının ötekileştirilip, ikinci plana atılıp, yine erkek üstünlüğüne boyun eğdirildiği, erkeğe bağımlı bir yaşamı görüyoruz. Buraya bir çok şey eklenebilir fakat okuyunca demek istediklerimi anlarsınız. Feminist bağlamda olay örgüsüne bakmasanız bile insani davranışlar açısından rahatsızlık verici tutum ve davranışlar söz konusuydu.
Kitabın geçtiği 1800’lü Meiji dönemi dikkate alınmalıdır. O dönem araştırılınca karşımıza kapalı bir toplum yapısı, tapınaklar, yeme-içme kültürü, çarpık evlilik düzeni, dini inanışlar bağlamında kendine özgü öncü bir kitapla karşılaşabilirsiniz. Ayrıca ne acıdır ki Japonya’daki bu olay örgüsü ülkemizdeki kadınların sırf ailelerine destek olmak için evlendirildiği birçok örneği bana anımsattı. Uzak Doğu diyoruz ama içimizde ki uzak doğuyu görmüyor muyuz? Bunlar uzun meseleler…
Çeviri dilindeki bazı noktaların tarafımdan eleştirildiği bir kitap oldu. Japonca’da bizim dildeki gibi bazı deyimler ve ifadeler olmayabilir. Bunu da dikkatli okuyuculara söylemek istedim. Okumak isteyen kitap severlere kısa ve anlatımıyla sizi yormayan bir kitap olarak tavsiyemdir.
Keyifli okumalar dilerim.
Yaban Kazı 
Ogai Mori
Lewis Carroll - Alice Harikalar Diyarında
Merhaba,
1865 yılında yazılmış bir eser düşünün ve günümüzde halen etkisinin devam ettiğini; tarihsel olarak çok uzak sayılmasada üzerinden yaklaşık iki asır geçmesine rağmen onlarca diziye, filme, çocuğa, yetişkine etki eden bir kitap Alice Harikalar Diyarında…
Geçenlerde yeniden okumak aklıma geldi ve bir solukta o harikalar diyarına yeniden gittim geldim…
Bu kitabı bir yetişkin olarak okuyunca aklıma Alice Harikalar Diyarında Sendromu rahatsızlığı yanı sıra kitapta bazı yerlerde geçen aşırı biber kokusunun çürük gıdaları bastırmak için kullanıldığını, düşesin kucağındaki domuzun kralı temsil ettiğini -ki o döneme dair atıflar bunlar- elma ısırdığı anın dinsel bazı durumlarla benzerliği, tavşan deliğinden geçişin ergenliğe bir adım olabileceğini, anahtarların, kapı deliğinin cinsel obje olabileceği gibi varsayımları düşününce aslında arka planda bunlarında yazar tarafından zekice kurgulandığını ifade edebiliriz, bu da başka bir gerçek. Yazarın kendisininde iyi bir zekaya sahip olması insanı düşündürüyor. O zaman ki çocuk okumalarımdan sonra, yıllar geçtikçe, bazı şeyleri başka görmek insana da değişik hissettirmedi değil. Masalların gerçek olduğu bir dünya neden olmasın? Diyerek farklı bir gözle okumanızı tavsiye ederim.
Keyifli okumalar dilerim.
Alice Harikalar Diyarında 
Lewis Carroll
Merhaba,
Belki de Dostoyevski’nin en az okunan kitaplardan birisidir bu kitap. Usta yazarın ideolojik romancılığına, gazetecilik alanında yaptığı bir başlangıçtır. Bu anlatı-gezi yazısından oluşan bir kitaptır. Bu seyahat notları birinci şahıs anlatılardan oluşur. Dostoyevski’nin Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları kitabı ile Yeraltından Notlar kitabı bir anlamda bağlantılıdır. Dikkatli bir okuyucu bu kitapta Yeraltından Notlar’ın taslak metninin benzerine rastlayabilir…
Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları sekiz bölümden oluşuyor. Bu kitap aynı zamanda yazarın ilk seyahati. Dostoyevski “Trende” adlı bölümde sanki kendimi onunla aynı vagonda hissettirecek bir bölüm kaleme almış. En çok etkilendiğim bölümlerden birisiydi. Bir diğeri de burjuva üzerine yazdığı bölümdü. Tüm bu kısacık kitapta Dostoyevski sanki şu satırları bana söylüyordu:”Okuyucuya karşı çok dikkatli, insaflı davranmak gerek çünkü dostlarla daha bir senli benli olabilir insan.” Onun kişiliğini ve fikirlerini biraz merak ediyorsanız size göre bir kitap. Bu kitap iyi bir eleştiri kitabı ve içeriğinde pek çok materyal var…
Gezmeyi, okumayı ve yazmayı çok seven birisi olarak bu kitabı ile de usta yazardan öğrendiklerim adına minnettarım ve sizlerinde okumasını tavsiye ederim.
Kitaplarda buluşalım…
Fyodor Dostoyevski 
Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları
Haruki Murakami - Sahilde Kafka
Merhaba Sayın Okuyucu…
Murakami artık gözümde kendi evrenini yaratan ve kendi kuralları olan bir yazar. Bu yüzden yazara hakkıyla bir Nobel Edebiyat Ödülü layık diye düşünüyorum. Bir çok önemli eseri olduğunu biliyorsunuz. Bunlardan birisi de “Sahilde Kafka”. Kitaba kısaca değinmek istiyorum:
Kitabın bir kısmının kahramanımız üzerinden anlatılması bir kısmının da hakim bakış açısı ile anlatılması ilgi çekiciydi. Kitabın olay örgüsü, karakterlerin 600 sayfalık bir kitapta on kişiyi bile geçmemesi ve hepsinin kendine özgü bir insan veya kedi olması dikkat çekiciydi. Kitapta ayrıca yazarın müzik ve felsefe bilgisine bir kez daha hayran kalabilirsiniz. Altı çizilesi, bir yere notlar alınması gereken çok içerik mevcuttu. Evden ayrılan on beş yaşındaki Kafka Tamura’nın ve yaşlı Nakata’nın bu hikayesi bendenizi çok etkiledi ve aklımda bir çok şey ile hafızamda kalacak…
“Dünya bir metafordur.” diyen Haruki Murakami acaba kitabın final kısımlarında bazı soruların cevapsız kalması ile bilinçli bir şey mi yaptı? Yoksa ileride bir devam kitabı mı yazmak istedi? Bunun cevabını en azından ben bilmiyorum ama Murakami’nin mutlaka okumanız gereken bir kitabı “Sahilde Kafka.” Bir kitaba erken veya geç kalmak kavramına da artık şu şekilde bakıyorum: Her kitap kendi okuyucusunu bekler; zamanı ve mekanı yoktur. Sadece okunmak için kitabı sizin elinize almanız lazımdır. Kitapları bekletmeyiniz!
Kitaplı zamanlarınız olsun.
Haruki Murakami 
Sahilde Kafka
İvan Aleksandroviç Gonçarov - Oblomov
Merhaba sevgili kitapseverler…
2023 yılının ilk okuması ve ilk paylaşımı için kendime özel bir kitap seçtim. Oblomov…
Hayatta bazı kitapları okuduğunuz zaman size bir şeyleri sorgulatır. Değiştirmek istediğiniz bir şeyleri hatırlatır. Veya öyle bir yaşam yaşıyorsunuzdur ki o şekilde de mutlu olduğunuzu anımsatır. İşte her insana başka dokunabilecek bir eser Oblomov. Eminim pek çok kitap sever okumuştur bu kitabı ve okuyacaklar da keşke daha önce okumuş olsam diyecektir.
İlya İlyiç Oblomov ile üşengeçliği, adaleti, tembelliği, hayatı sorgulamayı, aşkı, derin duyguları, arkadaşlığı, dostluğu, güveni, yardım etmeyi, hareketsizliğin bir insanı nasıl yavaş yavaş soldurup o mutlak sona ulaştırdığını ve hayata dair başka bir çok şeyi sorgulayabilirsiniz. Oblomov bu yüzden gerçek bir roman ve her okuyucunun kendinden mutlaka bir şey bulduğu bir eser…
Aynı zamanda okuyucuların şuna da dikkat etmesinde fayda var. Oblomov ne kadar hareketsiz bir yaşam sürüyorsa Ştolts da onun tam tersi yerinde duramayan bir karakterdi. İkisinin özelinde bir kıyaslama yapmanızda fayda görüyorum. Gonçarov, doğu ile batıyı bu iki karekter üzerinden karşılaştırdığı bir gerçektir. Hem bunu ülkeler olarak hem de insanlar olarak görmemiz mümkündür. Bu bakış açısı da kitaba çok başka anlamlar yüklememizi sağlayabilir. Pek çok derin inceleme ve tartışma yapılacak bir eser…
Ben bu kitabı ileride bir kez daha okuyacağım. Bu vesileyle de yeni yılınızı kutluyorum. Umarım hepimiz için “Oblomovluk” yapmadığımız bir yıl olur.
Sevgilerle…
İvan Gonçarov 
Oblomov
Simyacı - Paulo Coelho
Dünyada en fazla çevirisi yapılan ve okunan kitaplardan birisi hiç şüphesiz Simyacı’dır. Bende üzerinden en az 10 yıl geçtikten sonra bir kez daha okudum. O yıllarda hissettirdikleri ile şuan ki durum açıkçası birbirinden oldukça farklı. Bu kitap bence hayatın içinde henüz bir arayış içinde olan herkese başka şeyleri görmesini fısıldıyor. Belki de sade ve akıcı dili ile bunu net bir şekilde yapıyor. Kitabı bence artık okumayan kalmadı. Kalan varsa da bir fırsat bulup okuyacaktır. Belki de okumamalı. Merak işte kitapkurtlarının her şeyi okuma açlığı…
Bence kitap şu sözlerle kendi kendini çok iyi özetliyor: “İnsanlar bir yığın acayip şeyler söylüyorlar. Bazen, koyunlarla birlikte yaşamak çok daha iyi, konuşmaz koyunlar, yiyecek ve su aramaktan başka bir şey yapmazlar. Ya da kitaplar, dinlemek isterseniz, size ilginç öyküler anlatır kitaplar. Ama insanlarla konuşurken durum başka, öylesine tuhaf şeyler söylüyorlar ki, konuşmayı nasıl sürdüreceğinizi bilemezsiniz.”
Simyacı’yı olumlu ve olumsuz eleştiren pek çok kişi var. Ben iki tarafı da haklı buluyorum. Ama sonuçta bu bir kitap ve okunmak için yazılıyor. Zaten amaçta bu değil mi? Herkes aynı tadı alırsa, herkes aynı düşünürse yeni fikirler nasıl kendine yol bulsun?
Paulo Coelho’nun pek çok kitabını okumuş birisi olarak İspanya'dan kalkıp Mısır Piramitleri'nin eteklerine hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamını anlatan Simyacı’nın bendeki yeri başkadır ve okumanızı tavsiye ederim. Diğer kitaplarını da fırsatınız olursa mutlaka okumalısınız, beğeneceksinizdir…
Kitaplarda buluşalım.
Simyacı 
Paulo Coelho
Yaşar Kemal - İnce Memed 2
Edebiyatımızın unutulmaz kalemlerinden biri hiç şüphesiz Yaşar Kemal’dir. Bıraktığı eserleri ile insanlığa ışık tutmaya devam etmektedir. Dört kitaptan oluşan İnce Memed serisinin ikinci kitabını da sabırla okudum. Şurası bir gerçek ki ilk kitaba göre daha yavaş ve sakin giden bir kurgusu var. Bunun sebebininde şu olduğuna inanıyorum: Aylarca İnce Memed nasıl ki bir tarlada bekçilik yapan Halil’in yanında bir mağara da uyudu, dinlendi, yedi-içti, güçlendi, düşündü, taşındı, gelişti, aşık oldu ise bize de bu hissiyat verilmek istenilmiş olabilir. Hayatta her şeyin bir anda olamayacağı bazı şeylerin insanlar ne derse desin bir zamanının olacağı vurgulanmış olabilir. Her şey istediğimiz her an gerçekleşmez.
Hikayede devam eden başka ağaların köylülere zulmüne tanık oluyoruz. Köylünün çaresizliğini yine hissediyoruz. İnsanların başka birisinden yardım umduklarını ve bunun gerçekleşmediğindeki tutumlarını sanki o köydeymiş gibi yaşıyoruz. Çaresizliğin belki tarifi olmaz ama hissiyatı ancak bu kadar güzel betimlenmiştir. Çukurova’yı, köylerini, Cumhuriyet döneminin ilk zamanlarındaki zorlukları yine hissetmek mümkün…
Yaşar Kemal’in bu kitabını okuyup bitirdiğimde aklıma Aşık Mahzuni Şerif’in şu dizeleri geldi:
“Dura dura bir sel oldum erenler,
Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı?
Yoksulun sırtından doyan doyana,
Bunu gören yürek nasıl dayana?
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,
Bilmem söylesem mi söylemesem mi?”
Edebiyatın, türkülerimizin insana katacağı çok şey var. Edebiyatımızı sevenlere, türkülerimizi sevda edinenlere selam olsun…
Keyifli okumalar dilerim.
Yaşar Kemal
Yaşar Kemal - İnce Memed 1
Anadolu köylüsünün “ağalık” adı altında neler yaşadığını gözler önüne seren bir kitap İnce Memed. Köylünün sömürülmesine, haklarının ihlaline, düzene karşı çıkamayışlarına, eğer karşı çıkarlarsa başlarına gelecek kötülüklerin, cezaların korkusunu içinize işleye işleye hissettiriyor size Yaşar Kemal.
Sanki İnce Memed’in annesi Döne’nin çaresizliğini siz yaşıyorsunuz. Sanki Hatçe’nin haksız yere hapis günlerini beraber yaşıyoruz.
Çakırdikenleri içinde başlayan maceranın Alidağı’nda büyümesini oradaki bir “eşkiya” gibi sizde yaşıyorsunuz.
Türk Edebiyatının usta kaleminin betimlemeleri, samimiyeti, kurgusu size sarıyor ve öyle ki hızlı okumaya devam ediyorsunuz. Çukurova’nın köylerine, Toroslara aşık oluyorsunuz.
Yaşar Kemal İnce Memed’i yazmaya 32 yıl veriyor. Orada yaşananları şöyle bir düşünüyorum da insanın insana yaptığı zalimlik aslında hiç bitmiyor…. O günün Abdi Ağa’sı bugün başka isimler altında zulümlerine, acımasızlıklarına, haksızlıklarına devam ediyor.
Dertli bir türkü anlatır size İnce Memed. Kitabın bir bölümünde der ki Yaşar Kemal: “İnce Memed mi? İnce Memed dedikleri de bir sabi çocuk. Ama tepeden tırnağa yürek…”
Cumhuriyetin ilk yılları, yokluk, sevdalanmak, ağalık, yöneticilik, köylü ve eşkıyalık tüm bu kelimelerin bu kitap sayesinde anlamı binlerce kez daha artıyor.
İnce Memed’in yaşadıklarının daha biz insanlara söyleyeceği çok hikayesi var, keyifli okumalar dilerim.
Yaşar Kemal
