Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Güldeniz Alp

167 syf.
·
Puan vermedi
·
17 günde okudu
Ankara, mon amour! Ne güzel kitaptın... Seni bitirmek istemedim. Ankara’da geçen bir çocuklukla yazılan birinci bölüm bitip, üniversite Ankarası’na açılan ikinci bölüme geçince, bir başka şehirde geçen çocukluğumun, Ankara’ya ayak bastığım an arkamda kalışına gittim yavaşça. Hayatın ikiye ayrılışını, sonra çift yaşayışlılığımı, eve dönmek için gün sayıp beklenen tatilleri ve eve gidince tatilin bitmesini ve Ankara’ya kavuşmayı bekleyişimi andım her sayfanda. “Ne çok Ankara varmış geçmişinde.” dedim kendi kendime. Ankara’ya sonradan gelenin Ankarası, orada doğup büyüyenin Ankarası’na benzemez. Sonra bir gün Kuğulu parktan çıkıp Kızılay’a doğru yürümeye başlarsın. Herkesin Ankarası o yürüyüşte eşitlenir, sabitlenir. Hangi yaşanmışlıksa o yolu yürüten, kişi ile Ankara’yı bir kılar, başka şehirden Ankara’ya geleni bağrına basar, orada büyüyen kadar Ankaralı yapar... Yavaş yavaş okudum seni, ikinci bölümünde Kızılay’da, Konur’da yürüyerek, otobüslerine binip yurda dönerek, atmışlı yıllarda geçen bir çocukluğun seksenli yıllardaki yükünü ikibinlerin Ankarası’ndan hissetmeye ve bugünden anlamaya çalışarak. İnsanın içine ılık ılık akan, içine çağdaş bir Sevgi Soysal doğuran bir anlatım. Özellikle üniversite hayatını Ankara’da geçirenler için... 10/10
Ankara, Mon Amour!
Ankara, Mon Amour!Şükran Yiğit · İletişim Yayınları · 20221,105 okunma
Reklam
488 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
* Serinin ikinci kitabı Pia Mater’de birinci kitapta anlatılan hayatın nörolojik bağlarıyla birbirine bağlanmış olağanüstü isimli olağan karakterlerin öyküsü, 188. sayfadan itibaren daha yüce bir örgüye, öjeni düşüncesine nihayet bağlandı. Diğer bir tabirle yazar büyük resmi ikinci kitaba saklamış. * Meğer birinci kitabın tüm bu olay ve kişi örgüsü; bilim adamlarından oluşan, hiyerarşik yapılı, Homo-Neon isimli bir üst insan türünü yaratmak için bilim ve teknolojinin tüm imkânlarını seferber eden, devletler ve kurumlar içerisinde derin biçimde örgütlenmiş, Tapınak Şövalyeleri benzeri, Neon isimli bir gizli topluluğun hikâyesi, birinci kitabın Teslası olan Pia ve Alef de bu uğurda yapılan deneylerin esas özneleri imiş. Muhtemelen yazar da benim gibi Pia ve Fringe’in Oliviası arasındaki benzerliğin, hatta çocuklar üzerinde yapılan deneyler bakımından Stephen Kingvari anlatımının farkındadır. Bu bakımdan hikayenin bu noktada benim için orijinal tarafı kalmadı diyebilirim. *Yalnız Homo Neon öyle bir örgüt ki Nietszche’den tutun Mengele’ye kadar aklınıza gelebilecek birçok bilim insanı bu öjenik topluluğun üyesi. Üçüncü kitap henüz çıkmadı. Sırf başladığım için bitireceğim bir seri olacak. * Bu vesileyle benim başladığım kitabı bitirmek konusundaki saplantıma değinmekte fayda var. Mine Urgan şöyle der: "Karpuzu kestin. Baktın ki kabak. Gene de zorla yiyecek misin o karpuzu?" "Bu cümleyi duyduktan sonra başladığım her ne ise hoşlanmadığım yerde bırakmaya karar verdim. Kitabı da, insanı da..." * Hayat kısa… Başladığınız kitaplar veya insanlar kabak çıktıysa, Mina Urgan’ı dinlemenizi tavsiye ederim.
Arachnoid Mater
Arachnoid MaterSerkan Karaismailoğlu · Elma Yayınevi · 20207,8bin okunma
424 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
* Serkan Karaismailoğlu’nun nöro-roman üçlemesinin ilk kitabı olan “Pia Mater” sıradan olaylar etrafında yolu kesişen Tesla, Aren Urban, Meryam, Alef, Devin, Perit, Galen, İllias, Ezra gibi sıradışı adlara sahip karakterlerin gündelik hayatlarıyla başlıyor. * Kişilerin algılarına, tavırlarına; örneğin tat almanın insanda yarattığı hazzın beyinle
Pia Mater
Pia MaterSerkan Karaismailoğlu · Elma Yayınevi · 201914,5bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
124 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Ütopik Bir Kaçış
Doppler, insanın doğaya kaçışının çok kısa bir introsu. Peki günümüz dünyasında bu mümkün mü? Doppler Norveçli; iki çocuğu, hamile bir de eşi var. Birdenbire ormanda yaşamaya karar verdiğinde, Sorumlulukları havada asılı kalıyor, ancak onu en çok kaygılandıran, yağsız süte, yani uygarlığın bu rafine ürününe olan bağımlılığı. Kolundan bacağından değil, midesinden bağlı bu işlenmiş süte ve avladığı geyiğin eti karşılığında sembolik bir trampa ekonomisi yaratıp bu ürüne erişim sağlayabiliyor. Ne yazık ki talebin arzı belirlediği bir dünyada yaşamıyoruz. Bizlere Suni ihtiyaçlar dayatılıyor, buna inanıp bu ihtiyaçlarımızı gideriyoruz. Yine de Coronavirüs salgını sürecinde biraz olsun temel ihtiyaç kavramı hatırlandı ve insanlar sağlıkları için veya devletlerin aldığı önlemler çerçevesinde tüketimlerini sınırlandırmak durumunda kaldı. Bu süreçten öğrenecek çok şeyimiz var, Doppler’in modern dünya kapitalizmini ve tüketim çılgınlığını eleştirerek doğaya kaçışı parmak ısırtan ama malesef ütopik bir bireysel durum. Norveç gibi refah düzeyi yüksek ve eğitimli toplumlarda mümkün olabilir ancak Türkiye bağlamında bu türden kaçışları pratiğe dökebilecek cesarete erişmek için toplumca alınacak çok yolumuz var. Öncelikle birey olabilme sorunumuz...
Doppler
DopplerErlend Loe · Yapı Kredi Yayınları · 20199,4bin okunma
256 syf.
·
Puan vermedi
·
16 günde okudu
Masalcı
* 1936 yılında doğan ve 2010 yılında Nobel Edebiyat ödülünü kazanan Peru’lu yazar Mario Vargas Llosa “Sosyal değişimi ele aldığı eserlerinde “iktidar yapılarının haritasını çıkardığı, bireyin direniş, isyan ve yenilgisine dair keskin öngörüler” ortaya koyduğu için Nobel’le ödüllendirilmiş. ‘Masalcı’ aynen bu tanıma uyan bir
Masalcı
MasalcıMario Vargas Llosa · Can Yayınları · 2019116 okunma
Reklam
504 syf.
5/10 puan verdi
·
25 günde okudu
Osman adında bir kitap
Ayfer Tunç’un Kapak Kızı üçlemesine son kitaptan, Osman’dan başladım. İlk iki kitabın yapısı Osman ile aynı mı henüz bilmiyorum. Osman’a roman diyemeyeceğim, belki henüz yazılmamış bir roman denebilir. Boşlukları, zamanda sürekli sıçramaları olan, okuyucuya büyük iş bırakan bir anlatım şekli var. Kitapta, kamyon çarpması sonucu ölen Osman’ın hikâyesini bulduğu eksik günlüklerden, görgü tanıklarından, haberlerden, söylentilerden tamamlayarak yazmaya çalışıyor yazar kişi. Yorum yok, günlükler hariç anlatım dili sade, diyaloglar büyük yer tutuyor. Osman ölmüş olmasına rağmen adeta olaylara doğrudan müdahil. Günlük tutmuş olması büyük şans çünkü artık yaşamayan bir kişinin herhangi bir konudaki fikrini, şayet sizinle paylaşmadıysa bilemezsiniz. Bazı günlüklerini yaktığı için sekansı bozulmuş dahi olsa, Osman’ı kısıtlı biçimde anlayabiliyorsunuz. Buna karşın kitaba akıcı diyemeyeceğim. Belki bir hikâyeye sondan başlamak için uygun bir kitap olmadığındandır. Kitap bitince de sorular cevaplanmadan, parçalar bütünleşmeden, asılı kalıyor hikaye boşlukta. “Fazladan” boş zamanınız varsa Osman ile doldurmanız mümkün.
Osman
OsmanAyfer Tunç · Can Yayınları · 20204,736 okunma
243 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Kumar ve kumarbaz
Dostoyevski sevgilisiyle Avrupa’ya kumar oynamaya gider. Çok fazla para Kaybeder ve kumar borçlarını kapatmak için Kumarbaz’ı yazar. Kumarbaz’ın kısacık hikayesi bu... Kumarbaz Rus milli karakterinin kumar eylemini içselleştirme sebebini ‘para kazanma hırsı’ olarak açıklamıyor. Bu daha çok büyük bir kişisel defekt olarak değil de bireysel bir ‘kadere meydan okuma zevki” şeklinde ele alınıyor. Biyografik bir hikaye olduğundan bu kötü alışkanlığın Dostoyevski’nin kafasında nasıl meşru hale geldiği de böylece ortaya çıkmış oluyor. Aslen “olumlu” bir Rus karakter olarak resmedilen Aleksey kumar alışkanlığı ile kendi kendisinin aşırı uçlarında yaşıyor ancak kumar oynama motivi, bir Fransız veya Almanınki’nden farklı olduğundan, onun için kumar aslında kötü bir alışkanlık olmadığı gibi; kumar oynama sebebi de gayet akla yatkın hale geliyor. Dosto’nun kendi hayatından, alışkanlıklarından damıttığı Kumarbaz hem bireysel, hem toplumsal açıdan ironik bir duruma denk düşse bile bu durum Dostoyevski’nin bir dahi, eserin de bir şaheser olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Kumarbaz
KumarbazFyodor Dostoyevski · İletişim Yayıncılık · 202068,3bin okunma
243 syf.
7/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Irgat Siman’ı ince görüp elime aldım ama inceliğine aldanmışım. Kitaptaki hikayeler su gibi ama içimin kurulu düzenlerine dokuna dokuna aktı. Kitapta 19. yüzyıl sonlarında Bosna’da geçen üç hikaye (Irgat Siman, Jepa Köprüsü, Anika Yaşarken) ile Andriç’in hapis günlerini anlatan ‘Ex Ponto’; kendi ağzından kendi ‘yalnızlığının’ hikayesi var.
Irgat Siman
Irgat Simanİvo Andriç · Cem Yayınevi · 200085 okunma
496 syf.
8/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Tarihte ne nasıl oldu ve bizlere nasıl anlatıldı? Neye, niçin inandık? İnanıyoruz? Kendi zamanımızın yakın ve uzak tarihini nasıl algılıyoruz? 2010 yılında yayınlanan Prag Mezarlığı Hitler'in Yahudi soykırımının gerekçesini oluşturduğu iddia edilen Sion Protokolleri'nin ortaya çıkışını anlatıyor demek kitaba haksızlık. Kitap inandığımız tarihi
Prag Mezarlığı
Prag MezarlığıUmberto Eco · Doğan Kitap · 2017960 okunma
160 syf.
9/10 puan verdi
·
16 günde okudu
Batılılaşma ile imtihan I
“Mahur Beste” Abdülhamit dönemi Osmanlı toplumunu etkisi altına alan siyasal ve kültürel çözülmeyi ilmiye sınıfı üzerinden anlatan, kısa ve bitince insanda yarım kalmışlık hissi yaratan bir roman. Bu hissin gitmesi için sanırım üçlemenin diğer iki kitabını; Sahnenin Dışındakiler ve Huzur’u da okumak gerekiyor. Romanın adı acılı bir aşk hikayesinden geliyor. Mahur Beste aslında Atiye'nin küçük eniştesi Lütfullah Bey'in babası Talat Bey'in eseri. Talat Bey aynı zamanda Huzur’da Mümtaz’ın sevgilisi olan Nuran’ın da dedesi. Talat Bey, karısı Fatma Hanım'ın kendisini bırakmasından sonra bu eseri yazıyor. Her üç romanda da mahur beste motifinin sürekli tekrarlanması onu sıradan bir müzik eseri olmaktan çıkarmış, modernleşmenin gelenek üzerinde yarattığı krizlerin izlendiği bir roman kişisine dönüştürmüş. Her Tanpınar romanı gibi Mahur Beste’nin de bir derdi/huzursuzluğu var. Her üç romanda da toplumsal dönüşümün sancılarının izini doğrudan bireyde sürebiliyoruz. Tanpınar medeniyetin yozlaşması ve çözülüşü sırasında yaşanan ızdırabı/çaresizliği bize hissettiriyor. Öyle ki düşüncenin boşalan yerine koyacak düşünce bulamıyor bireyler. Dönüşümün aksak taraflarını tespit ve eleştiri için söylediği “Fikirlerimiz, onlari tasiyacak kudrette oldugumuz nisbette bizimdirler." sözü bugün için bile geçerli sanırım.
Mahur Beste
Mahur BesteAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 20196,3bin okunma
Reklam
376 syf.
10/10 puan verdi
·
24 günde okudu
Batılılaşma ile İmtihan 2
Mahur Beste ve Huzur’la birlikte bir nehir romanı üçlemesinin ikinci kitabı olan Sahnenin Dışındakiler: Üçlemeye yıllar önce okuduğum Huzur ile sondan başlamış bulununca, başa dönemedim ama burada Mümtaz ve Nuran’ın çocukluklarına rastlayınca pek sevindim. Tanpınar’ın İstanbul’u ise hep aynıydı. Ayrıca saygı hakeden müthiş bir
Sahnenin Dışındakiler
Sahnenin DışındakilerAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 20192,748 okunma
174 syf.
10/10 puan verdi
·
26 saatte okudu
Beyaz Gemi
Bu kitabı içim burkula burkula okudum. Arabesk bir hikaye olduğu için değil, hayır. Aytmatov’un dünyanın bir ucundan anlattığı hüzünlü hikayeleri insan olan herkesi burkacak güce, gerçekliğe sahip olduğu için... Sovyet Kırgızistanı’nda yaşayan sekiz yaşında bir çocuğun dünyası, hayır çocuğun koskocaman evreni ve bu evrenin çevresinde dönenler, yaşananlar, çocuğun bu dünyayı algılayışı, anlamlandırışı ve tabii ki eski inanışlar, destansı masallar... Sembollere, kişilere gizlenen bir dünya, ideoloji eleştirisi. Kitap hayalleri olan temiz bir çocuk, ismi Rusların kulu anlamına gelen zorba, baskıcı, Oruzkul ve pasif-iyi, çalışkan, ezilen, isyanını kalbine gömmüş, yılmış ve kabullenmiş bir Mümin dede etrafında kurgulanmış. Dağlar, kar, “beyaz gemi”, maral ana, öksüzlük, yalnızlık, nefis dağ ve doğa tasvirleri ile çevrelenmiş. Aytmatov insanın sadece beyniyle kavrayabileceği bir yazar değil; o kalple, duygularla yoğun bir zihinle okununca gerçeklik kazanan bir yazar. Ve Evet kitap SSCB döneminin bir eleştirisi, ama diğer yandan yapayalnız bir çocuğun hikayesi.
Beyaz Gemi
Beyaz GemiCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 199970,1bin okunma
208 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
İklimler
“Uzaklık ya da ölüm, kuşku ya da ihanetten daha az zarar verir aşka.” Aşkın insan karakteri üzerindeki yıkıcı bir etkisi var. İnsana nazik davranan bir aşk görmedim ben. Yıktıklarını yerine koyanını da. İnsan kendisi toparlıyor geride kalanları çoğu zaman. İklimler’i okurken aşkın, kuşku, ihanet, acı ve ölümün kişiyi yeniden
İklimler
İklimlerAndre Maurois · Helikopter Yayınları · 20082,741 okunma
256 syf.
7/10 puan verdi
·
28 saatte okudu
Ayaşlı vs
Ayaşlı ve Kiracıları Sevgi Soysal’ın Ankarasının kahramanlarının aynı apartmanda yaşadığı bir kitap. Anlatıcımız Yusuf Atılgan’ın Aylak Adamının anti sosyal olmayanı. Bankacı, düzenli bir işi, insanlarla diyaloğu var. Dış dünyaya karşı boş vermiş değil ama iç dünyası da romanda oldukça fazla yer kaplıyor. Bir yerde şöyle diyor: “Severim. Niçin? Bunun niçini yok. O da beni sever, onun sevgisinin de niçini yoktur. İşte sevgi bu. Kalanı yalan. Kalanını biz uydururuz.” Cumhuriyet döneminde bir apartmanda geçen bir Ankara hikayesi. Kendine güvenli Kahramanlar, hizmetçisinden ev sahibine ne istediğini kesinlikle bilen kadınlar-erkekler arasındaki komşuluk ilişkileri. Apartmanda kumar oynanıyor. kişiler arasında çapraşık aşk ilişkileri var, kimin kocasının kimin karısıyla olduğu belli değil. Apartmanda oldukça yoğun bir magazin ve dedikodu ortamı var. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Böyle bir apartman varolmuş olabilir mi? Marjinal ve Fantastik bir roman... —————
Ayaşlı ile Kiracıları
Ayaşlı ile KiracılarıMemduh Şevket Esendal · Bilgi Yayınları · 20215,8bin okunma
232 syf.
10/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Soğuk Deri
“Nefret ettiğimiz insanlardan sonsuza dek uzak kalamayız. Öte yandan, yine aynı nedenle, sevdiklerimize asla büsbütün yakın olamayacağımızı da düşünebiliriz.” Soğuk Deri Jaguar Yayınlarının prospero kitaplığından çıkan mükemmel kitaplardan biri... Daha önce De Cam Arılar’ı okumuştum ve bu güzel seçimler için Jaguarkitapevine teşekkür etmek gerek... Katalanca kaleme alınan, 2002 yılında yayınlanmasının ardından, iki yıldan fazla İspanya’nın çok satanlar listesinde yeralan “Soğuk Deri” bugüne kadar 37 dile çevrilmiş. “İnsanlığın en uzak ve en garip parçasının bile” insana yakın geldiği; Antarktika’da bir ada, bir deniz feneri, bir Irlandalı meteoroloji uzmanı, iletişime kapalı, duygusuz, garip, Avusturyalı bir Fenerci ve yalnız geceleri saldıran, denizden gelen, kurbağa suratlı fantastik canavarlar. Bunlar arasındaki gizli veya aleni savaş hali. Kendini koruma güdüsü, sevgi arayışı, insanlığını bir hayvanda aramak veya kaybetmek... Tabir-i caizse “gezegenin son basamağında” geçen bir hikaye. İnsan ötekisini bir hayvanda bulabilir mi? Peki Aramaktan zarar gelir mi? 9/10
Soğuk Deri
Soğuk DeriAlbert Sanchez Pinol · Jaguar Kitap · 20181,154 okunma
334 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Hüküm Gecesi
Yakup Kadri’nin Hüküm Gecesi’ni anlatmaya başlarken aklıma gelen ilk cümle “Bu romanın gerçek kişi ve olaylarla birebir ilgili olduğu”. Bir İttihad ve Terakki anlatısı olan Hüküm Gecesi politik bir roman ve Yakup Kadri’nin kaleminden çıkmış olduğu her hâlinden belli. Romanın kurgu ve anlatısı ikna edici. Baş kahramanımız II. Meşrutiyet'in ilanından sonra gazeteciliğe başlayan, İttihat ve Terakki Fırkası karşıtı Ahmet Kerim. Romanın başında suikaste kurban giden Yakın arkadaşı, kendi gibi gazeteci Ahmet Samim ise gerçek bir kişi, İstanbul'da meçhul bir katilin kurşunuyla suikaste kurban giden ikinci gazeteci. Kemal Tahir Kurt Kanunu’nda Ahmet Samim’in İttihat ve Terakki Partisi üyelerinden eski Ankara Valisi Abdülkadir Bey tarafından vurulduğuna da değiniyor. Ahmet Kerim’in roman boyunca içinde taşıdığı “Öldürüleceğim” gerginliği okuyana doğrudan geçiyor. Yakup Kadri İttihad ve Terakki’ye halktan gelen muhalafet ile aydın kesim ve politikadan yönelen muhalefetleri berrak bir şekilde ele almış. Muhalefetin içinde serpildiği gazetecilik ortamı toplumun eğilimlerinin de nabzını tutmamızı sağlıyor. İmparatorluğu bir arada tutan değerlerin çözülüşünü muhalefetin ağzından okuyoruz.
Hüküm Gecesi
Hüküm GecesiYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 2022732 okunma
Reklam
408 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Kalpazanlar
I. Dünya Savaşı ertesi, Paris, yazarlar, öğrenciler, sanat, edebi tartışmalar, salon adamları, kumar, kalpazanlık, sahtelik, aykırı kişilikler, ilişkiler, aileler, sırlar, adalet... Andre Gide’in 1925 yılında yayınladığı “Kalpazanlar” anlatı içinde anlatı, deneme içinde deneme, kitap içinde kitap, film içinde film. Sürekli birbirine dolanan olaylar sarmalını Gide günlükler ve mektuplar ile desteklemiş. Bir romanın yazılırken yaşanması, yaşanırken yazılması da denebilir. Kalpazanlar yoruyor insanı. Öyle ki kitabın yarısını geçmişken tekrar tekrar başa dönmeler, ara okumalar gerekebilir. İnsan sonlara doğru kimin kim olduğunu, kiminle neler yaşadığını unutuyor. Kitap ilerledikçe ortaya çıkan olay örgüsünde o kadar çok sayıda kesişme var ki, insanın hep bir şeyleri geride unutmuşçasına ardına bakmaması imkansız. 10/9
Kalpazanlar
KalpazanlarAndré Gide · Can Yayınları · 2014599 okunma
223 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Yeşil Gece
Milli mücadelenin on yıl kadar öncesinde başlayan kitap, Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişte ilerici-gerici; medrese-mektep, sarık-fes arasındaki mücadeleyi; önce medresede sarıklı hoca olmus, sonra “doğru” sorgulamalarla aydınlanmış ve ilkokul öğretmeni olmuş Şahin Bey ve Yunan işgali sırasında yaşananları anlatıyor. Bu roman hakkındaki yaygın kanı tezli bir roman olması. Ak ile kara arasındaki ayrım oldukça belirgin ortaya konmuş. Reşat Nuri’nin dinin o dönemde toplum nezdindeki gücünü gerçekçi biçimde ortaya koyduğu düşünülebilirse de bireyler üzerindeki etkisi bana göre tartışmalı. Halkın hurafelerle ilişkisi bugün dahi Müge Anlı programlarından fırlamışçasına güncel. 10/6
Yeşil Gece
Yeşil GeceReşat Nuri Güntekin · İnkılâp Kitabevi · 20183,455 okunma
270 syf.
3/10 puan verdi
·
3 günde okudu
SULTAN HAMİD DÜŞERKEN, YÜKSELENLER
Üç İstanbul’u okuduktan sonra okuyayım dediğim bu Roman İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla Hareket Ordusu’nun Ayestafanos’a (Yeşilköy) gelişi arasındaki sallantılı dönemi ele alıyor. Ana karakterleri Osmanlı bürokrasinin son döneminin tipik bir örneği olan sabık Maliye Nazırı Mehmet Şehabettin Paşa, kızı Nimet Hanım ve İttihad ve Terakki Binbaşısı
Sultan Hamid Düşerken
Sultan Hamid DüşerkenNahid Sırrı Örik · Oğlak Yayıncılık · 2017388 okunma
160 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
AYLAK ADAM VEYA KUYARA İLE ADAKO (KUMDA YATMA RAHATLIĞI/AĞAÇ DALI KOMPLEKSİ)
Aylak Adam kısa, net ve karakterli bir kitap. Okudukça anlıyoruz ki genelde toplumsal ilişkiler, özelde kadın-erkek ilişkileri kuyaralar ile adakolar arasındaki gerilimden beslenir. Kuyaralar alışılmış tatların sürüp gitmesinden mutlu olurken Adakolarda gövdeden/bütünden ayrılma eğilimi vardır. Adakolar hep kökten uzağa uzar, gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından kaçar, özgürlüğü arar. Kuyaralar çoğunlukla dişi, Adakolar ise erkektir. Adakolar tedirgindir, bağlanmaktan korkarlar. Oysa insanlar, ağaç dallarını budayıp gövdeye yaklaştırdıkları gibi, Adakoları da budayarak yerleşik düzene katmak isterler. Ancak kimilerine ne yapılırsa yapılsın, fayda etmez, çünkü onlar asidirler. Aylak adam aylaklığın değil, toplumun dışına bakışın, bir arayışın, adakoluğun, gövdeden, sıradanlıktan, hayatın insanın iç sesiyle bir türlü uyum sağlamayan ritminden kaçışın bir hikayesidir. Kendi ritmi ile hayatın ritmini uyumlaştıramayan kişinin sessiz de olsa bir kavgası/rahatsızlığı vardır. İnsanın iç sarkacının salınımı gündelik hayatla uyum içinde olduğu derecede; bu insanın kişiliği, kimliği toplumun, topluluğun, ilişkide bulunduğu kişilerin taleplerinin ve/veya sosyal ve bireysel karmaşanın içinde erir. Bu bakımdan Aylak Adam bireyselliğinin ritmine sarılır, toplumdan kendi içine bükülerek kaçar. Yine de kendi gibi bir sevgiliyi aramaktan vaz geçmez. Proustyen sayılabilecek, ancak geçmişi değil şimdiyi içeren anlık bir bilinç akışını iç konuşma şeklinde romana yediren Yusuf Atılgan keşke 1000 sayfa yazsaymış. Bu kısa ve net haliyle tadı damakta kaldı... Şimdi siz söyleyin bakalım: Kuyara mısınız Adako mu?
Aylak Adam
Aylak AdamYusuf Atılgan · Yapı Kredi Yayınları · 201759,6bin okunma
348 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Beynimizin mülkiyeti ve Mülksüzler
Mülksüzler; “Kitaplar artık beni çarpmıyor.” diye düşünen okura fikrini değiştirebilecek güçte bir kitap. Hangi ideolojiye inanırsak inanalım, hangi siyasal sistemin içinde yaşarsak yaşayalım, neyi hayal ediyorsak edelim; süngere benzetebileceğimiz zihnimizin içinde bulunduğu ana dek emdiği tüm düşünceler, yerleşik yargılar tarafından bir duvarla kaplandığını ve ne yaparsak yapalım bu duvarın ardından düşüneceğimizi, bu düşünüş tarzından kurtulamayacağımızı zihni kanırtarak anlatıyor. İçinde yaşadığımız gerçekliği ve hayalini kurduğumuz yaşantı/sistemi aynı anda önümüze sererek, okurkenki “Ama”larımıza anlık karşılıklar üretebiliyor. Kitabı kendinizle kavga ederek ve barışarak, uzlaşarak veya kendinize küserek okuyabilirsiniz. Aşkın bir gerçekliğin eleştirisi olan bu kitabın, distopya ve/veya ütopya, her ne olarak alırsak alalım, insan beyninin sınırlarında gezinen, tabiri caizse beyni kaşındıran bir anlatımı var. Beynimizin, düşüncelerimizin, derinlerde yerleşik yargılarımızın bizi nasıl mülk edindiğini anlamanın şaşkınlığını üzerimden halen atabilmiş değilim. Kurgusu, dilbilimsel önermeleri, ideolojik eleştirileri günümüze nefes aldıracak türden bir başyapıt.
Mülksüzler
MülksüzlerUrsula K. Le Guin · Metis Yayınları · 202112,4bin okunma