Bundan 3ay önce anneme ağrı kesici verilsin diye götürdüğüm hastanede annemin kanser olduğunu öğrendim. Bir kaç gün önce 3.kemoterapisini aldı. Çok zor bir hastalık olduğunu anneme bakarken onun her şeyiyle ilgilenirken anladım,anlamak ister miydim? Asla! Hayatta en değer verdiğiniz ve ondan başka hiç kimsenizin olmadığı birinin gözlerinizin önünde ağrı çekmesi ve elinizden hiçbir şeyin gelmiyor olması çok zor bir durum. 3.evrede olduğunu çekilen pet sonucundan öğrendik,tek umudum başlangıç olması ümidiydi ama ilerlemişti. Bu süreçte binbir türlü ruh halimle savaştım. Kendimi çok suçladım neden daha önce fark edemedim vs. Her şeyin düzelmesini umuyorum çünkü annemden başka hiçbir dayanağım yok,benim anneme çok ihtiyacım var… daha büyümedim… kendi içimde küçük bir kız çocuğuyum,çaresizim ve kimsesizim…onun yanında ise koca büyümüş genç kızım… her şey bitti dediğim anda hayatımızda çiçekler açsın istiyorum. Bize dua edin… akşınızı bozduysam özür dilerim.
Kitap tam 10 gün önce bitti. Okurken bile içinde yazılanlar beni o kadar etkiledi ki kitabı yaşayarak okudum diyebilirim. O kadar olayların içine kendimi kaptırıp hissederek okuyordum, öyle ki evde annem işlerini yaparken, annemi hele işi bırak gel de kitapta neler neler yazıyor sana da okuyayım dedim. Annem tabi Türkçe çok az biliyor, Kürtçe
YouTube kitap kanalımda Tezer Özlü'nün hayatı, bütün kitapları ve okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz :
ytbe.one/4rhsgjdY_SQ
Bir insanın anıları kaç puan eder? Anılar puanlanabilir mi? Tezer Özlü bir insanın tozlanmış anılarını dışarıya çıkmaya nasıl ikna edebilir?
Keşke böyle bir kitap yazmasaydın Tezer. Anılar ne güzel
Sevgili kardeşim Doğam,evimizin dördüncü kardeşten sonuncusu ve İzmir’de doğan tek kardeşimiz (Ablam ve erkek kardeşim biz Hakkari’de doğduk). Sana küçükken yaptığım her şey için o kadar mutluyum ki 😌örnek( yatak altından şeytan maskesiyle çıkıp korkutmak, yüzünü boyamak,kışın ıslatmak,yatak yorgan içine kapamak vs ) bana sorsalar “pişman mısın” diye bende “Pişman değilim yine olsa yine yapardım” derdim. Sende benim pokemon kartımı ısırmıştın hem de newton en zor çıkan. Demem o ki şimdi 25 yaşındasın ve artık öğretmensin. Sana bugün çocukken ablamla Hakkari’de birbirimize çizimler yaparak özel günleri kutladığımız ufak bir hediye hazırladım. Gerçi bizim monami pastel boyalarımız vardı renk renk ama olsun fosforluda iş gördü bunu çizdim.Birde yanlarını yaktım 2 boyutlu olsun dedim. Umarım beğenirsin.Bu arada tek özür dileyeceğimiz kişi ablamla birlikte annem olacaktır. Bu özel günlerde bazen anneme şiir yazmayı bırak, kendi rujunu paketleyip ona hediye olarak geri veriyorduk o da şaşırıyordu “AAAA NE GÜZELL HEDİYE BAYILDIM” bizde 5-6 yaşın verdiği beyinle birbirimize bakıp hafif kurnazlı bakışmarla kıkırdaşıp gülüyorduk.Neyse konu yine dağılmasın. Seni çok seviyorum. SENİN KADAR GÜZEL BİR YIL SENİNLE OLSUN DOĞAM 🎂 Sen evin son mirası ,prensesi ve eve doğduğunda dik saçla gelen gergin ve ağlayan tek bebesi iyi ki varsın🎂😎
“Benimle çok uğraşıyorlar, canıma tak dedi. Artık dayanamayacağım.”
Bu sözler sabahattin Ali’nin ölmeden önce kardeşi Fikret Şenyuva’ya söylediği son sözlerdi.
Ve eklemişti: “Anneme yirmi beş lira gönderdim. Yine göndereceğim. Bir gün gelir de gönderemezsem, beni yok bilin!..”
Ve cesedi öldürüldükten altı ay sonra bir çoban tarafından
Rıfat Ilgaz dediğimde aklınıza ilk ne gelir? Tabii ki
Hababam Sınıfı! İtiraf ediyorum okumadım ama çok izledim. Benim gibi sizlerin de izlerken kahkaha ile güldüğüne eminim. Peki Rıfat Ilgaz Hababam Sınıfı'nı neden yazmış ve nasıl bu kadar güldürebilmiş, biliyor musunuz? Buyurun cevabını kendinden dinleyelim.
Soru: ‘’Nasıl bu
Üniversite bitmiş, sıra iş hayatına atılmaya gelmişti. Çeşitli yerlere yaptığım iş başvurularından biri kabul edilmiş, işe alınmıştım. İki haftada işi kavradıktan sonra, kendimi şanslı adletmeye başlamıştım. Ta ki patronun yemeğe çıkalım mı dediği ana kadar her şey yolunda gidiyordu. O saatten sonra orada çalışamayacağımı fark edip işi bırakmak
NOT: lütfen kopyalamayınız telif hakkı içerir!
Size yıllar önce tanıdığım ama hikâyesini henüz yeni öğrendiğim bir kadından bahsedeceğim. Bu kadınla bir mezarlıkta tanışmıştım. Ağlıyordu. Bir yakınını kaybetmişti sanırım. Yanına gittim ve baş sağlığı diledim. Yüzüme baktı, gülümsedi. Çok ama çok güzel gözleri vardı. İnsan gözlerine bakınca
Dalkavuklar Gecesi - Z Vitamini'ni okursanız isabet olur.
Hüseyin Nihal Atsız edebiyat dünyasında haksızlığa uğramış bir şair ve yazardır. İkinci Süreya vakası
“İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
Annem sevindiydi hatırlarım.
Ah demişti.
Ah!
Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
Ben okşadığımda ama, ısınır belki biraz…”
Oturduğum masadan sıkılan gözlerle etrafı izliyorum. Klasik bir salon düğünü işte. Etrafa kısık gözlerle bakıp, bekar oğullarına kız arayan anneler, etrafta koşuşturan çocuklar, uzun süredir görüşmüyoruzlar, niye hiç aramıyorsunlar, sen niye aramıyorsunlar. Ben aramasam sormasam arayacağın soracağın yoklar, çok güzel olmuşsunlar, kıyafetin