Bir diğer çocuk tipi de başkalarının dikkat ve ilgisini her zaman kendi üzerinde toplamak ister, bunun yapılmaması durumunda birtakım yaramazlıklara başvurur, bütün sınıfın huzurunu bozar, öbür çocukları da ayartır, kısaca herkes için bir baş belası kesilir, bu yoldan amacına ulaşmaya çalışır. Suçlama ve cezalandırmalardan hiç etkilenmez hatta bunları bir övünç vesilesi sayar. Görmezden gelinmektense sopadan geçirilmeyi yeğler, davranışları yüzünden çektiği acılara, bunlardan duyduğu zevke karşılık ödenmiş bir diyet gözüyle bakar sadece.
"Ahmak ebeveynlerin, işbirlikçi rahiplerin, tek uğraşı genç beyinlere batıl inanç bulaştırmak olan sözde öğretmenlerin ve gerici çığırtkanlarının kıskacından kurtulup özgür kalan cesur genç adamlar ile kadınların bunun hemen ardından işe koyularak baş belası yanlışlıklar ormanını gözünü kırpmadan ateşe verişi ve bunların yerine sağlıklı meyveler veren ağaçlardan kurulu bahçeler dikişi..."
…bundan daha da önemlisi, düşünce konusunda gittikçe kendine çeki düzen vermeye çalışan, gittikçe uyuşuk duruma gelen, içgüdü yönünden yoksullaşan Alman ulusuna saldırmaktır sanırım. Ellerine ne geçerlerse yiyorlar hep, karşıtlarla besleniyorlar, ister “inanç” olsun, ister “bilimsel düşünce”, ister “Hrıstiyanlığa özgü sevgi” olsun, ister évangile
"Bana kimden korktuğumu sormuştun. Kardeşim bir baş belası olabilir ama ondan korkmuyorum. Ancak senden korkuyorum Signa. Bir gün kalbimi kırmandan korkuyorum."
Entelektüel, gerçeğin safında, yalanin karşısında konumlanır. Radikal eleştiriyi önemser. Radikal olmanın sorunların kökenine inmenin vazgeçilmez koşulu olduğunu bilir. Eleştirinin de eleştirisini yapabilme yeteneğine sahiptir. Hiçbir kiliseye (kuruma) tâbi değildir. Daima ezilen/sömürülen sınıfın safındadır. Bu niteliklerinden ötürü de egemen sınıflar tarafından bir baş belası olarak görülür...
"’Kavgacı kadının çenesi, sağanak yağışın dinmeyen sesine benzer,’" diye okudu, sinirli bir şekilde bana bakıp ayeti tekrar etmemi bekleyerek. Daha önceki tartışmamızdan dolayı hâlâ sinirliydi.
"Yağmur da erkekler de tam bir baş belası."
"Her güne aynı yerde başlamak ve aynı yerde bitirmek istiyorum - senin yatağında. Ya da benim yatağımda. Her neyse. Yeter ki içinde olayım. İyi geceler öpücüğü ve günaydın öpücüğü arasında geçen saatleri doldurmak için yapmayı planladığın sıkıcı boktan şeyleri bana anlatacaksın ve ben de ne zaman başımı sallamam gerektiğini bilecek kadar seni dinleyeceğim. Seninle aynı fikirde olmamak, yüksek sesle tartışmak ve sonra ikimizin de sinirini sevişerek atmak istiyorum. Gidip gün boyunca kontrolü elinde tutan baş belası bir iş kadını olmanı ve sonrasında yatak odasında kontrolünü bana bırakmanı istiyorum. Sen sabah kahvesi kuyruğundayken, güzel teninin her yerinde iz bırakmanın hayalini kurarak seni uzaktan izlemek istiyorum. Sırf senin güldüğünü duymak için o sıkıcı Shakespeare eserlerini okumak ve dalga geçmek için kullanmak istiyorum."
Tanrı Ares için Homeros birçok ve hepsi de korku ve nefret uyandıran sıfat kullanır: "İnsanların baş belası", "dönek", "surları yıkan", "azgın, kızgın", "insafsız", "elleri kana bulanmış", "savaşa doymaz", "insan öldüren" vb.
Hatta seks konusunda çok özgür kişilerin kendilerini dolaplarının içine astıklarını, beyinlerine giden kan azalarak sonunda kesilirken ölüp gittiklerini okumuştu. Bu tür haberler erkeklerin penileri olduğu için şanslı değil, lanetli olduklarına büsbütün inanmasına yol açıyordu.