Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ama iyisi mi ben size geçen yıl tanıştığım başka birinin öyküsünü anlatayım. Çok tuhaf, sık rastlanmayan bir olay geçmişti başından. İdam edilecek öteki mahkûmlarla birlikte onu da idam sehpasına çıkarmışlar. Siyasi bir suçu nedeniyle kurşuna dizilerek idam edileceği kararı okunmuş kendisine. Yirmi dakika sonra da bağışlandığı, ölüm cezasının
Sayfa 72 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Nefse mi bu soru vicdana mı?
“Vurana vurursunuz. Vuramazsanız kaçarsınız. Kaçamazsanız eğer, yersiniz dayağı. Fakat vurana vurmak imkânınız varken vurmuyor, üstelik kaçıp gitmiyor, üstelik de başını eğip darbeleri sinenize çekiyorsanız, size ne demeli?!”
Sayfa 15
Reklam
Sen. Makinenin başındaki adam, atölyedeki adam. Yarın sana su boruları ve yemek kapları yapmayı bırakıp miğferler ve mitralyözler yapmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de! Sen. Tezgâhın ardındaki kız ve büroda çalışan kız. Yarın sana el bombalarını doldurmanı ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse, yapacağın
Sayfa 36 - e-kitapKitabı okudu
Ya bu avukatlar size ne etti :)
Avukatlarda BİLE meslek etiği vardır. Örneğin bir müşteri 300 dolarlık hizmet için yanlışlıkla 400 dolarlık çek yazarsa hemen şu etik soru gündeme gelecektir: Çeki alan avukat ortağına durumu haber vermeli midir, vermemeli midir?
1k size gelsin bu soru :)
"Issız bir adaya düşecek olsan, Hangi şiirleri alırdın yanına?"
Olmayacak şeyler üzerine neden soru soruyorsunuz bana? Bu Tanrı’nın işi, ben nereden bilebilirim?...Filancanın yaşamasına, filancanın yaşamamasına karar vermek hakkını bana kim verdi? .... eğer her şey sizin elinizde olsaydı, yani birilerinin yaşaması ya da ölmesi, diyelim Lujin’in yaşaması ve alçaklıklarına devam etmesi ya da Katerina İvanovna’nın ölmesi size bırakılmış olsaydı, nasıl bir karar verirdiniz? Bunlardan hangisi ölmeli size göre? Evet, soruyorum.
RaskolnikovKitabı okudu
Reklam
" 'Size ölmeyi emrediyorum!' dedi mi?.. Atatürk hayranlığı ile bilinen Ruşen Eşref Ünaydın ropörtajın 'Size ölmeyi emrediyorum!' bölümünü Atatürk'ün ağzından naklediyor: 'Ben kuvvetlerimi bırakmıştım, efrad on dakika istirahat etsin diye, düşman da bu tepeye gelmiş... Kaçan efrada: -'Düşmandan kaçılmaz' dedim. -'Cephane kalmadı' dediler. -'Cephaneniz yoksa, süngünüz var' dedim bağırarak süngü taktırıp yere yatırdım, düşman efradı da yere yattı. Kazandığımız an bu andır. 1. soru: askerler gerçekten kaçıyorlar mıydı yoksa yerlerini taze kuvvetlere bırakıp geri mi çekiliyorlardı? 2. soru: panik halde kaçan askerleri bir sözle durdurmak mümkün müdür? 3. soru: vatan derdini unutup can derdine düşen insanların emir dinlemeyeceğini psikiyatristler söylüyor. Bunlar bir cümle ile duruyor. Bu nasıl oluyor? 4. soru: Çanakkale Zaferi kaçarak mı kazanıldı?
Sen! Uzun saçlı kız! Neydi ismin?” dedi. “Çiçekli bir şeydi.” Bütün öğrenciler gülerek bağırdı: “Saksıda Sardunya hocam!” “Tamam, tamam sululuk yok,” diye herkesi azarladı Sinan bey. “Cevapla bakalım çiçek kız.” Sakız Sardunya telaşla etrafa bakındı. Ne sorulduğunu bile bilmiyordu ki. “Affedersiniz, bir an dalmışım. Soruyu tekrar sorabilir
Türkiye Birincisi Asla yeterince iyi olamadım. Aileme, anneme babama, onların bana harcadığı paraya layık olamadım. Hayır, serseri değildim, geri zekalı da değildim, bir amacım da vardı ve bunu gerçekleştirmek istiyordum. Çalışkan olmak... istiyordum. Çalışkan olmak için oturup çalışmak lazım ben de biliyorum, söyledim ya geri zekalı değilim.
Tanıdık geldi :)
Ama birisi size soru sorduğu zaman ya da karşılık verilmesi gereken bir şey söylediği zaman, şıp diye konduruveriyorsunuz karşılığını. Apaçık, dobra dobra! Bu nasıl iş böyle?
Sayfa 186 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
«Senin için her gün dua ediyorum Çen. Söyle, yitirdiğin inancın yerine ne koydun?» Ona derin bir sevecenlikle bakıyordu ama, bir baba sevecenliği değildi bu, kendini ona adamış gibi bir hali vardı. Çen bocalıyordu. «Mutlulukla bir alıp vereceği olan insanlardan de­ğilim ben.» «Yalnız mutluluk yoktur ki Çen. Bazen huzur, bazen de sevgi vardır.» «Hayır benim için yok.» «Herkes için bu.» Rahip gözlerini kapadı. Çen, bir körün koluna girmiş gibi hissetti kendini. «Huzur aramıyorum ben. Tam tersini istiyorum.» Smithson yürümesine devam ederken ona baktı. «Gururdan sakın...» «İnancımı bulamadığımı kim söyledi size?» «Hangi politik inanç dünyanın acısını dile getirir?» «Acı mı? Dile getirecek yerde azaltmaya çalışırım ben onu. Sesinizin tonu insancıl duygularla dolu. Acıya seyirci kalan insancıl duygulardan hoşlanmam ben.» «Bir başka türlüsü olduğuna emin misin Çen?» «Anlatması zor. Bir başka türlüsü var. En azından yalnız ondan meydana gelme değil.» «Hangi politik inanç ölümü yok edebilir?» Rahibin ses tonunda soru sorar gibi bir hava yoktu. Hüzün vardı daha çok. Çen, Gisors’la yaptığı konuşmayı anımsadı. Ondan sonra bir daha görmemişti onu. Gisors zekâsını kendi hizmetine vermişti, Tanrının değil. «
Sayfa 128 - ODAKitabı okudu
Sen. Makinenin başındaki adam, atölyedeki adam. Yarın sana su boruları ve yemek kapları yapmayı bırakıp miğferler ve mitralyözler yapmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de! Sen. Tezgâhı ardındaki kız ve büroda çalışan kız. Yarın sana el bombalarını doldurmanı ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı
Maalesef Fidel'in sizlerle görüşemeyeceğini bildirmeye geldim," demiş. "Son dakikada bir şey çıktı... Ancak konuşmak veya tartışmak isterseniz memnuniyetle size eşlik edebilirim. Adım, Guevera ama herkes bana 'Che' der..." Fidel'i göremeyecekleri için bozulmuşlar elbette ama Şili ve kendi hayatları, geleceğe yönelik arzuları gibi konular hakkında bir sürü soru soran bu tanınmamış yoldaşla oturup sohbet etmişler.
Sayfa 62 - Versus Kitap Mayıs 2010 / Victor
Sarı ÇİÇEK
... sararmış otların arasında mini minnacık bir sarı nergis gözüme ilişti. Dalından kırılmış altın sarısı bir güzellik damlası. Muhtemelen bir tavşan yahut tekirin dişleriyle yaralanmıştı. Yaklaştım. Niyazabad'dan bu yana ellerimdeki şifayı hiç kullanmamıştım. Çok şükür buna ihtiyaç da olmamıştı. Nergisceğiz hayretle bakan bir gözü andırıyordu.
Yunus Emre: Sarı çiçek
Vakit ayırıp okuyan herkese teşekkürler :)
“Efendim sizinle çok konferansa gittik ve ben tüm bunları arka sıralardan dinledim, bu yüzden sizin şimdi­ki konferansta neler anlatacağınızı âdeta ezberledim diye­bilirim” der. Bunun üzerine Einstein gülümseyerek muzip teklifini yapar: “Öyleyse bu gideceğimiz yerde konuşmayı sen yap. İlk defa gittiğimizden beni tanıyan çıkmayacaktır. Bu kez ben senin konuşmanı arka sıralardan dinleyeyim, bakalım söylediklerin doğru mu?” Einstein şoförüyle birlikte planını uygulamaya koyar. Şoför gerçekten de başarılı bir konuşma yapar. Konferan­sın sonunda sorular sorulur ve şoför hepsini doğru şekilde yanıtlar. Tam yerine oturacağı esnada son soru gelir. Bugü­ne dek konferanslarda sorulmayan bir sorudur bu. Ancak şoför kıvrak zekâsını kullanarak “Bu konferansın ardından bu derece basit bir soru sormanızı yadırgadım” der, “An­cak her sorunun yine de cevaplanması gerekir”. Bu sözle­rin sonrasında arka sırada bulunan Einstein’ı işaret ederek “Şimdi size sorunun basitliğini de ispatlayacağım, soru o kadar basit ki buna şoförüm bile yanıt verebilir” der.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.