- Şunu çalar mısın biraz?
- Elimi sürmüş değilim flavtaya efendim.
- Kolay canım, şu deliklere parmağını koyacaksın şurayı da üfleyeceksin en tatlı sesler çıkacak kendiliğinden.
-Hiç anlamam efendim.
- Ya, gördünüz mü? Ne kadar küçük görüyorsunuz, çalmaya kalkıyorsunuz beni. Perdelerimi bilirmiş gibi davranıyorsunuz. Sırlarımı üfürmek istiyorsunuz yüreğimden. Oysa şu çalgıyı, şu ufacık çalgıyı bile bilmem, beceremem diyorsunuz söylemesini. Allahtan korkun. Bu düdükten daha mı kolay beni öttürmek? Dilediğiniz çalgıya benzetin beni. Kırın, koparın tellerimi, perdelerimi. Bir tek ses bile çıkaramazsınız benden
Ben daha çok, hüzün, keder, ıstırap tarzı şeyleri çekerim üstüme. Belki de üstünüzde iyi durduğu içindir. Efendim? Ah hah ha, bu kez de ben şaka yaptım! Neyse canım bırakalım şimdi bunları; şu formu beraber doldurmamız gerekiyor. Yukardan da onaylanınca aşk hesabınız cari olacak; istediğiniz her an hesabınızdan aşk çekebileceksiniz. Yaşınız? Otuz. Hımm. Sevgilinizin yaşı? On sekiz. Medeni haliniz Evliydim boşandım. Hımm, laf aramızda, aslında bir erkekte en iyisi budur. Toy bir erkek hiç çekilmez, öyle değil mi? Bilmem, öyle mi? Neyse, mesleğiniz? Öğretmenim. Şeyy... aslında yazarım. Ooo! O zaman sevgilinize bir tutam da ilham tozu serpmemizi ister misiniz? Evet lütfen. Peki. O da tamam: bu sayede gerektiğinde ilham periniz olarak da görev yapabilecektir.
Cânım Efendim,
Bilseniz ne kadar severim "cânım"demeyi. Ca'yı şöyle uzatarak... Kısaca söylemenin de bir zevki , bir tatlılığı vardır, bilirim,ama "caaanım"demek daha hoşuma gider benim.
Uzun baba arayışının cevabı, kendi babamız olmak zorunda olduğumuzdur. Yani sorumluluğu kendin almak, kendimizi korumak ve kendi yolumuzda önden gitmek.