Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bu hikâye gerçektir. 1983 yazı. Tümgeneral Albert Stubblebine III, Virginia Arlington'da bulunan ofisinde, masasının arkasında, sandalyesinde oturuyor ve sayısız ödülü asılı olan duvara bakıyordu. Ödüller, uzun ve seçkin bir kariyerin detaylarıydılar. Emrindeki on altı bin askerle, Amerikan ordusunda istihbarat teşkilatının başındaydı... Bakarken geçmiş ödüllerden çok, duvarın kendisini inceliyordu. Düşüncesi korkutmasına rağmen, yapması gereken bir şey olduğunu hissediyordu. Yapılması gereken seçim hakkında düşünüyordu. Ofisinde kalabilir veya bir sonraki ofise gidebilirdi. Ve kararını verdi. Bir sonraki ofise gidiyordu... Ayağa kalktı, masasının arkasından ayrıldı ve yürümeye başladı. Düşünüyordu, zaten atom büyük oranda neden oluşmuştur? Boşluk! Adımlarını hızlandırdı. Ben büyük oranda neden oluşuyorum? Düşündü. Atomlar! Neredeyse koşuyordu. Duvar büyük oranda neden oluşur? Düşündü. Atomlar! Yapmam gereken tek şey boşlukları kaynaştırmak... Ardından General Stubblebine'in burnu, ofisinin duvarına büyük bir gürültüyle vurdu. Kahretsin, diye düşündü. Duvarından geçmeye çalışırken sürekli başarısızlığa uğraması yüzünden şaşkına dönmüştü.¹
İnsanların, evlerin, ülkelerin birbirlerine karşı bir duvar olarak yükseldiği bu dünyada, çaresi yok, yazı da gidip bir duvara çarpıyor... Bir şair arkadaşım bu son cümleyi okuyunca gülümsedi ve dedi ki: 'İyi ya, en sonunda duvar hakkında iyi bir şey söylemişsin!' Şaşırdım, ne söylemiş olabilirdim duvarın iyiliğine dair? 'Şiir de,' dedi, 'o duvara çarpıp kurtulabilen bazı kelimelerle yazılıyor!'
Sayfa 107Kitabı okudu
Reklam
"İnsanların, evlerin, ülkelerin birbirlerine karşı bir duvar olarak yükseldiği bir dünyada, çaresi yok, yazı da gidip bir duvara çarpıyor..."
Haydar Ergülen / Haziran TekrarKitabı okudu
Tokat'ta Ortaokul: İlk Gazetem Yaltırık'ı Çıkartıyorum Tokat'ta en büyük kazancım Yekta [Güngör Özden] olmuştur. Yekta ile Tokat'ta tanıştık. En eski arkadaşım Türkiye'de halen Yekta'dır benim. Yekta da Tokat Lisesi'nde. Ben ortaokul 3'deyken o Lise 1'deydi, leylîydi [yatılı]. Oradan ahbap
Ne acı... Behçet Necatigil'in yıllarca çevirmek için uğraştığı eser.
Wolfgang Borchert 20 Mayıs 1921'de Hamburg'da doğ- du. Kitapçılık yaptı; bir süre de Lüneburg'da aktörlük etti. 20 yaşında, İkinci Dünya Savaşı için askere alındı (1941), Rus Cephesi'ne gönderildi, ağır yaralandı; "bozguncu görüşleri" nden ötürü, difteri ve sarılığa yakalanmış olmasına bakılmaya- rak, sekiz ay
_Derin acılar, insanı seçkinleştirip diğer insanlardan farklı kılar. _Wagner, çok derin acılar çeken biri – diğer müzisyenlerden üstün yanı da bu. Her alanda Wagner'e ve bestelediği müziğe hayranım. _Derin acılar çekmiş her insanın ruhsal iğrençliği ve gururu, bir kişinin ne kadar acı çektiği, neredeyse onun değer dizgesi içerisindeki yerini
Reklam
Sergiyi gezerken Mükerrem Hoca'nın ezberlettiği şiirler dolanıyordu kafamda . Dört duvar arasında aile sır­ları ./ Dört duvar arasında dünyanın kahırları. Bizi anla­tıyor bu şiir hocam, siz şiir diyorsunuz ama aynı bizim ev bu, aynı bizim kahırlar, şiirden öte bir şey yani, haya­tımızın kendisi. Ev eşittir cehennet, tümüyle cehennem demek haksızlık olur, sonuçta bizim evimiz, yalanlarımı­zı biz yaptık, elbirliğiyle.
8.
ama bilmek yıktıkça kendini yeniden yapan bir duvar, o duvarı yıkmaya çalışmaktan vazgeçtim.
Sayfa 273 - Can YayınlarıKitabı okudu
"Kitap labirenttir! Çıktım derken, daha da dalıyorsun. Kurtulmanın imkânı yok. Görüyorum nasıl da büyüyor korkun. Bir duvar, bir duvar daha. Kim bekliyor seni sonunda? Hiç kimse.. İsmin kendi üzerine kapanmış, bıçağın üzerine kapanan el gibi.."
Bir roman okumuştum Nilay. Bundan yıllar önce. Şimdi adını hatırlamıyorum. Romanın kahramanı bir polisiye yazarı. Dünyaca meşhur ve Nobel ödüllü bir yazar. İmza günleri düzenleniyor ve önünde binlerce kişilik bir kuyruk oluşuyor. Kitaplarını imzalaması için yazar adına iki günlük bir organizasyon gerçekleştirmişler. Yazar, önüne konan her kitaba
Reklam
Gad Bles Amariga
Avrupa'daki elçiliklerin en güçlüsü, tutumlu olmak düşüncesiyle, büyük bir yapının dokuzuncu katında -onuncu kat da doluydu üstelik- bir buçuk odalık bir yerde çalışıyordu. Görevliler ise, bir tren makasçısı aylığıyla çalışan bir elçi, geçimini sağlamak için kibrit satan, kırık tencereler onaran bir yazman, ıvır zıvır işleri görmek üzere tutulmuş gündelikçi bir kızdı. Amerikan gemilerinin resimleri, o günkü Amerikan cumhurbaşkanının taşbasma bir resmi, bir yazı masası, üç iskelemle, bir petrol lambası, bir kedi, bir duvar saati, üzerinde "Tanrı'ya Güveniyoruz," sözü yazılı bir de tükürük hokkası.
Sayfa 120 - Yazım hatası benden kaynaklı değil, kitaptan olduğu gibi aktardım.
Bir roman okumuştum Nilay. Bundan yıllar önce. Şimdi adını hatırlamıyorum. Romanın kahramanı bir polisiye yazarı. Dünyaca meşhur ve Nobel ödüllü bir yazar. İmza günleri düzenleniyor ve önünde binlerce kişilik bir kuyruk oluşuyor. Kitaplarını imzalaması için yazar adına iki günlük bir organizasyon gerçekleştirmişler. Yazar, önüne konan her kitaba
Sayfa 94 - Doğan KitapKitabı okudu
Graffiti, aynı zamanda, insanın yabancılaşmasının da bir sonucu. Koskocaman betonlar, insanın kendisini küçük ve önemsiz hissetmesine yol açıyor. Duvara yazı yazmakla, "BEN VARIM" diyor insan. Tarihe dönüp baktığımızda, bunun çok yeni bir olay olmadığını görüyoruz. Taş devrindeki insan, elini duvara koyup, parmaklarının etrafından çizerek elinin kopyasını çıkarırken, belki de aynı içgüdüyle hareket ediyordu. Fakat bugün anladığımız şekliyle graffiti, ilk kez antik çağda ortaya çıktı . Aşağıdaki "graffiti", İ.Ö. 79 yılında, Pompei'deki duvarların birinin üzerine yazılmıştı: SOLEMNİS BURADAYDI, HER ŞEYİ YAPMAYA KADİR BİRİ. ve altına, başka bir yazıyla şu cümle eklenmişti: SOLEMNİS, SEN EN MÜKEMMEL SEVGİLİSİN.
Graffiti, aynı zamanda, insanın yabancılaşmasının da bir sonucu. Koskocaman betonlar, insanın kendisini küçük ve önemsiz hissetmesine yol açıyor. Duvara yazı yazmakla, "BEN VARIM"" diyor insan.
Sayfa 11 - Metis YayınlarıKitabı okudu
124 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.