Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
❛❛ HERKESİN OKUMASI GEREKEN ALTIN TAVSİYELER,
◆ Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en müsâit zamânıdır. ◆ Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsâit yeridir. ◆ Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine
Haz ve acı ile mutluluk ve sefalet, ahlaki sorgulamanın ana unsurlarını oluşturur. Birini elde ederken diğerinden kaçınmak dışında arzu edilen bir şey yoktur.
Reklam
Ya otistik bir evrende, kendisine doğası gereği suçlu olduğunu, vücudunun kötü olduğunu, düşünmenin günah olduğunu, soru sormanın küfür olduğunu, şüphe etmenin ahlâksızlık olduğunu ve doğaüstü bir hayaletin emirlerine itaat etmesi gerektiğini, etmediği takdirde ebediyen cehennemde yanacağını söyleyen ebeveynlerin saçmalıklarıyla baş edemeyen ve
Hâlen çözülemedi....
Bu arada, ülke içinde yoksulluk, işçi sınıfı, ücret, eğitim, ceza yasası, fuhuş, kadının yazgısı, zenginlik, sefalet, üretim, tüketim, bölüşüm, ticaret, kredi, sermayenin ve emeğin hakları, tüm bu sorunlar toplumun sırtında giderek büyüyordu, korkunç bir yük. Siyasi partiler dışında, ortaya bir başka hareket çıkmıştı. Felsefi mayalanma demokratik mayalanmaya karşılık veriyordu. Seçkinler de alt katmanlardan farklı bir şekilde olsa da kafalarının karıştığını hissediyorlardı. Düşünürler fikirler üretirken, altlarındaki zemin, yanı devrimci akımların etkisi altındaki halk, sara krizini andıran çılgınca sarsıntılarla titreşiyordu. Kimileri tek başına, kimileri topluluklar halinde hareket eden bu düşünürler toplumsal sorunlarla barışçıl bir şekilde ama derinlemesine ilgileniyor, bir volkanın derinlerinde sükûnetle dehlizler açan ve hafif sarsıntılardan, hayal meyal seçilen kızgın ateşlerden pek rahatsız olmayan kaygısız madenciler gibi çalışıyorlardı. Bu sükünet bu çalkantılı dönemde hoş bir görünüm arz ediyordu. Haklar konusunu siyasi partilere bırakan bu adamlar mutluluk sorunuyla ilgileniyorlardı.
Sayfa 130Kitabı okudu
Hastalık ateşi ve açlığın kırıp geçirdiği yoksul yerler. Boş mideler, bir servete mal olan peynir ve içkiler. Boş mideler, aç bedenler: orada, burada. Her köşede bozulan, satılan, kirlenen bedenler. Kansız bırakılan bedenler. Cansız kalan bedenler ve espinheiro’ların açtığı yaz aylarında cırcırböceklerinin çok yakından duyulan şarkısı. Sokak hâlâ çok güzeldi. Odadaki sessizlik. Yanan barış mumları. Kıpkırmızı hastaneler, ölülerin mumsuz elleri. Başkalarından merhamet dilenenlerle dolan parke taş döşeli yollar. Ruhlarının bütünlüğü bozulmamış insanlardan geriye kalanlar. Ölümün insancıl ve felsefî sabrının bulunmadığı bütün o büyük sefalet. Yarıda kalan hayaller. Bozulan yuvalar. Bir kahraman gibi yola çıkan Tiao’ nun gülümsemesi. Bayan Conceiçao’nun bir daha geri dönmeyen oğlu.
Can YayınlarıKitabı okudu
Jarvinen, Okunen ve Gulbe Nasıl Kral Oldular? Reçel Kralı Jarvinen anlatıyor... Ben önceleri yoksul bir sokak çocuğuydum. Şimdi ise yurdumuz için büyük ve iyi bir güç olduğumu söyleyebilirim. Ben bu konumumu kime borçluyum? Tesadüfen dinlediğim bir konferansa değil mi? Daha önce de söylemiştim. Küçük dükkânımda kurabiye ve
Reklam
Felsefî dönüşümden daha radikal, daha feci, daha zor bir şey olamaz. Şimdi neye çevirmek istiyorlar bu felsefeyi? Çocuk parklarında bir eğlenceye mi? Hayır. Bütün bunlar kafa karıştıran yalanlar. Felsefe bir sağlık gezintisi değildir. Filozoflarla ilişki kuranların bu ilişkiden sağ sâlim kurtulmaları mümkün olmaz. Filozoflar küçük entelektüel rahatlıklarımız için zararlıdır, tehlikelidir. Bunu fark etmek de o kadar zor değil aslında, zîrâ eski filozofların hepsi kılıç gibi keskindir, haşindir, kurulu düzenin dışına atılmışlardır, saygın çevreye sürekli savaş açtıkları için düzen muhafızlarının olağan şüphelileridir. Beraber Sushi bara gittikleri bir arkadaş mı yapmak istiyorlar felsefeyi yoksa? Hâlbuki bu insanların yedikleri deli danadır, pilavlı çiğ balık değil! Bunlar her zaman küçük mutluluklarla, içeri tıkılma tehlikesi içinde ve kimi zaman hücrelere atılarak yaşamış tiplerdir! Filozoflara özgü bir yaşam biçiminden de pek söz edilmez… Bunun sebebi cüzdanlarında üç kuruş para bulmakta zorlanmaları olabilir mi? Neredeyse her günü sefâlet içinde geçirmiştir bu insanlar! Ama ne gam! Bizim pembe yanaklı, gösterişli, elleri bakımlı filozoflarımızın başlarına gelmez böyle şeyler… Yakında görürsün, Böyle Buyurdu Zerdüşt’ün de karaokesi çıkar!
Bir şeyler yapmak istediklerinde, iş hayatında elbette, her nasılsa eylemlerinin doğruluğunu onaylayan dinî ya da ahlaki ya da bilimsel ya da felsefi bir kavramın kafalarında oluşmasını beklerler. Ve sonra işe koyulup, insan zihninin arzunun düşünceyi doğurması gibi bir zaafından habersiz, yapacaklarını yaparlar. Ne yapmak isterlerse istesinler, mutlaka doğrularlar. Bu gibiler, ahlaki sorunları kendi kafalarına göre yorumlayan sığ safsatacılardır. Cizvit34 tarikatına mensupturlar. Yanlış bir şey yaparken bile bundan doğru bir sonuç elde edebileceklerini düşünürler. Ürettikleri sevimli ve bariz yalanlardan biri de, akıl ve verimlilik yönünden, geri kalan insanların tümünden daha üstün olduklarıdır. İnsanlığın geri kalanının kendileri sayesinde geçindiği yönündeki inançlarını da bu şekilde doğrularlar. Hatta bu insanlar, kralların –bu durumda ticari kralların– ilahî hakları kuramını da hortlatmışlardır. Zayıf noktaları sadece işadamı olmalarıdır. Felsefeci değildirler. Biyolog ya da sosyolog da değildirler. Şayet olsalardı, kuşkusuz her şey yolunda gidecekti. Aynı zamanda bir biyolog ya da sosyolog olan bir işadamı, insanlık için yapması gereken doğru şeyleri kabaca bilebilirdi. Fakat iş dünyası dışında, bu adamların kafası boştur. Salt ticaretten anlarlar. İnsanoğlundan, toplumdan bihaberdirler, buna rağmen milyonlarca aç insanın ve her geçen gün onlara eklenen başka milyonların yazgılarını tayin etmekte söz sahibi olduklarını düşünürler. Bir gün gelecek, tarih bunların içine düştüğü sefalet karşısında acı kahkahalarla gülecek.”
İşte bu, ister felsefi isterse dinî olsun, neredeyse her etik siste- min, tuhaf ve laf cambazlıkları ile dolu gerekçelerle de olsa inti- harı lanetlemesinin sebebidir. Fakat eğer bir kişi saf ahlâki teşvik yoluyla intihardan alıkonacaksa, bu kendini aşmanın iç anlamı (bunu hangi kavramlarla giydirdiğinin önemi olmadan) şudur: "Ben ızdıraptan kaçınmayacağım; zira izdırap, tezahürü sefalet olan yaşam isteğine son vermeme yardımcı olabilir ve bunu da zaten bende uyanmaya başlamış olan dünyanın hakiki özünün idrakini güçlendirerek yapabilir; ki bu da istememin nihai sustutucusu olup beni sonsuza dek azat etsin."
Sayfa 564
_Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, şükretmeyi, azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umuduyla avunmayı öğretir. _Din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. _En derin dinsel önyargı kaynağı yoksulluk ve cehalettir. Savaşmamız gereken kötülük de budur. Din aldatmacasının gerçek
Reklam
_Eğer kadınların sesleri bastırılacaksa, eğer kadınlar insanoğlunun doğal haklarından mahrum bırakılacaksa, haksızlık ve tutarsızlık suçlamasını boşa çıkarmak için, öncelikle kadınların aklı olmadığını kanıtlamanız gerekmektedir – aksi takdirde YENİ ANAYASA’nızdaki bu büyük kusur, erkeğin şu ya da bu şekilde, bir tiran gibi davranması gerektiğini
_Kadın üzerine yazı yazarken kalemi gökkuşağına batırıp, mürekkebi kelebek kanatlarının tozu ile kurulayacaksınız. _Herkesin vardır bir köpeği. Bakan, kralın köpeği; memur, bakanın köpeği; kadın, kocasının köpeği, ya da adam karısının köpeği. _Hakikati dinleyecek kadar güçlü olmadığınız için sıradan birisiniz. _Yetenek ve erdemin insanlara bir
Acı daima kötüdür. Haz ve acı ile mutluluk ve sefalet, ahlaki sorgulamanın ana unsurlarını oluşturur. Birini elde ederken diğerinden kaçınmak dışında arzu edilen bir şey yoktur.
"Niye açlık var, sefalet var, açlıktan ölümler var?" şeklindeki felsefi soruların hemen beyinlere hücum ettiğini duyar gibi olduğumuz için şunu hemen belirtelim ki tok olduğu halde yiyen, ihtiyacı olmadığı halde biriktiren, fazlasını paylaşmayan, yediği yanında yemediği arkasında olduğu halde durmadan israf edenlerin zulmü olmasa, değil bu kadar nüfus, bunun onlarca katı olsa kimse aç kalmaz. İktisatçılar, dünyada her zaman artan nüfustan daha fazla gıdanın ola geldiğini tespit etmişlerdir. Demek ki açlık ve sefaletin temel sebebi gıda yetersizliği değil, Allah'ın istediği hakkaniyet, Adalet ve merhametin yerine getirilmemesidir.
_Medeni dünyamız, şövalyelerle, askerlerle, avukatlarla, rahiplerle, filozoflarla ve daha bilmediğim başkalarıyla karşılaştığınız büyük bir maskeli balodan başka nedir ki? Fakat göründükleri kişiler değillerdir bunlar; sadece birer maske ve kural olarak da onun arkasında daima servet avcılarıyla karşılaşırsınız. Örneğin birisi hukuk maskesini
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.