Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
❛❛ HERKESİN OKUMASI GEREKEN ALTIN TAVSİYELER,
◆ Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en müsâit zamânıdır. ◆ Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsâit yeridir. ◆ Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine
Acı daima kötüdür. Haz ve acı ile mutluluk ve sefalet, ahlaki sorgulamanın ana unsurlarını oluşturur. Birini elde ederken diğerinden kaçınmak dışında arzu edilen bir şey yoktur.
Reklam
"Niye açlık var, sefalet var, açlıktan ölümler var?" şeklindeki felsefi soruların hemen beyinlere hücum ettiğini duyar gibi olduğumuz için şunu hemen belirtelim ki tok olduğu halde yiyen, ihtiyacı olmadığı halde biriktiren, fazlasını paylaşmayan, yediği yanında yemediği arkasında olduğu halde durmadan israf edenlerin zulmü olmasa, değil bu kadar nüfus, bunun onlarca katı olsa kimse aç kalmaz. İktisatçılar, dünyada her zaman artan nüfustan daha fazla gıdanın ola geldiğini tespit etmişlerdir. Demek ki açlık ve sefaletin temel sebebi gıda yetersizliği değil, Allah'ın istediği hakkaniyet, Adalet ve merhametin yerine getirilmemesidir.
_Eğer kadınların sesleri bastırılacaksa, eğer kadınlar insanoğlunun doğal haklarından mahrum bırakılacaksa, haksızlık ve tutarsızlık suçlamasını boşa çıkarmak için, öncelikle kadınların aklı olmadığını kanıtlamanız gerekmektedir – aksi takdirde YENİ ANAYASA’nızdaki bu büyük kusur, erkeğin şu ya da bu şekilde, bir tiran gibi davranması gerektiğini
Sanat Felsefesi, Estetik, Schiller, Ressamlar
_Alçak bir takım ihtiyaçların tatmini için kullanılan yetenek, güya artistik bir şekil verir kirli bir muhtevaya. Sanatçı, zayıflık ve kötülükle insanları aldatır ve kendilerini aldatmalarını kolaylaştırır. Sahtekârdır çünkü manevî susuzluklarını temiz bir kaynaktan doyurduklarına ikna eder onları. Sanat’ın nimetinden mahrum kalınan böyle zamanlar
_Kadın üzerine yazı yazarken kalemi gökkuşağına batırıp, mürekkebi kelebek kanatlarının tozu ile kurulayacaksınız. _Herkesin vardır bir köpeği. Bakan, kralın köpeği; memur, bakanın köpeği; kadın, kocasının köpeği, ya da adam karısının köpeği. _Hakikati dinleyecek kadar güçlü olmadığınız için sıradan birisiniz. _Yetenek ve erdemin insanlara bir
Reklam
_Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, şükretmeyi, azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umuduyla avunmayı öğretir. _Din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. _En derin dinsel önyargı kaynağı yoksulluk ve cehalettir. Savaşmamız gereken kötülük de budur. Din aldatmacasının gerçek
_Estetik: Güzel Sanatlar Felsefesi’dir. _Sanat: Kendisini nesne olarak alan Tin’dir. Yaratıcı Ruh’un nesneleşmesidir. İnsanın doğaya öykünmesi ve gereksinmesi olup tinsel ve duyusal olanın uyuşmasıdır. _Sanat, bizleri felsefi düşünmeye çağırır; felsefi düşünme ile de o, sanatta bir yenilenmeyi, yeniliği sağlamayı değil, ama sanatın temelinde
_Ahlak Metafiziğinin işi, olanaklı bir saf istemenin yani ahlakın en yüksek ilkesinin araştırılmasından öte bir şey değildir. İnsanın istemesinin eylem ve koşullarını araştırmak değil. Saf ve pratik eleştiri arası geçiştir. _Ahlak metafiziğinin görevi, deneyim ve güdülere dayanmayan, saf aklın düşüncesinde ortaya çıkan idelerin, iradeye
_Medeni dünyamız, şövalyelerle, askerlerle, avukatlarla, rahiplerle, filozoflarla ve daha bilmediğim başkalarıyla karşılaştığınız büyük bir maskeli balodan başka nedir ki? Fakat göründükleri kişiler değillerdir bunlar; sadece birer maske ve kural olarak da onun arkasında daima servet avcılarıyla karşılaşırsınız. Örneğin birisi hukuk maskesini
Reklam
Bir şeyler yapmak istediklerinde, iş hayatında elbette, her nasılsa eylemlerinin doğruluğunu onaylayan dinî ya da ahlaki ya da bilimsel ya da felsefi bir kavramın kafalarında oluşmasını beklerler. Ve sonra işe koyulup, insan zihninin arzunun düşünceyi doğurması gibi bir zaafından habersiz, yapacaklarını yaparlar. Ne yapmak isterlerse istesinler, mutlaka doğrularlar. Bu gibiler, ahlaki sorunları kendi kafalarına göre yorumlayan sığ safsatacılardır. Cizvit34 tarikatına mensupturlar. Yanlış bir şey yaparken bile bundan doğru bir sonuç elde edebileceklerini düşünürler. Ürettikleri sevimli ve bariz yalanlardan biri de, akıl ve verimlilik yönünden, geri kalan insanların tümünden daha üstün olduklarıdır. İnsanlığın geri kalanının kendileri sayesinde geçindiği yönündeki inançlarını da bu şekilde doğrularlar. Hatta bu insanlar, kralların –bu durumda ticari kralların– ilahî hakları kuramını da hortlatmışlardır. Zayıf noktaları sadece işadamı olmalarıdır. Felsefeci değildirler. Biyolog ya da sosyolog da değildirler. Şayet olsalardı, kuşkusuz her şey yolunda gidecekti. Aynı zamanda bir biyolog ya da sosyolog olan bir işadamı, insanlık için yapması gereken doğru şeyleri kabaca bilebilirdi. Fakat iş dünyası dışında, bu adamların kafası boştur. Salt ticaretten anlarlar. İnsanoğlundan, toplumdan bihaberdirler, buna rağmen milyonlarca aç insanın ve her geçen gün onlara eklenen başka milyonların yazgılarını tayin etmekte söz sahibi olduklarını düşünürler. Bir gün gelecek, tarih bunların içine düştüğü sefalet karşısında acı kahkahalarla gülecek.”
Hâlen çözülemedi....
Bu arada, ülke içinde yoksulluk, işçi sınıfı, ücret, eğitim, ceza yasası, fuhuş, kadının yazgısı, zenginlik, sefalet, üretim, tüketim, bölüşüm, ticaret, kredi, sermayenin ve emeğin hakları, tüm bu sorunlar toplumun sırtında giderek büyüyordu, korkunç bir yük. Siyasi partiler dışında, ortaya bir başka hareket çıkmıştı. Felsefi mayalanma demokratik mayalanmaya karşılık veriyordu. Seçkinler de alt katmanlardan farklı bir şekilde olsa da kafalarının karıştığını hissediyorlardı. Düşünürler fikirler üretirken, altlarındaki zemin, yanı devrimci akımların etkisi altındaki halk, sara krizini andıran çılgınca sarsıntılarla titreşiyordu. Kimileri tek başına, kimileri topluluklar halinde hareket eden bu düşünürler toplumsal sorunlarla barışçıl bir şekilde ama derinlemesine ilgileniyor, bir volkanın derinlerinde sükûnetle dehlizler açan ve hafif sarsıntılardan, hayal meyal seçilen kızgın ateşlerden pek rahatsız olmayan kaygısız madenciler gibi çalışıyorlardı. Bu sükünet bu çalkantılı dönemde hoş bir görünüm arz ediyordu. Haklar konusunu siyasi partilere bırakan bu adamlar mutluluk sorunuyla ilgileniyorlardı.
Sayfa 130Kitabı okudu
Hastalık ateşi ve açlığın kırıp geçirdiği yoksul yerler. Boş mideler, bir servete mal olan peynir ve içkiler. Boş mideler, aç bedenler: orada, burada. Her köşede bozulan, satılan, kirlenen bedenler. Kansız bırakılan bedenler. Cansız kalan bedenler ve espinheiro’ların açtığı yaz aylarında cırcırböceklerinin çok yakından duyulan şarkısı. Sokak hâlâ çok güzeldi. Odadaki sessizlik. Yanan barış mumları. Kıpkırmızı hastaneler, ölülerin mumsuz elleri. Başkalarından merhamet dilenenlerle dolan parke taş döşeli yollar. Ruhlarının bütünlüğü bozulmamış insanlardan geriye kalanlar. Ölümün insancıl ve felsefî sabrının bulunmadığı bütün o büyük sefalet. Yarıda kalan hayaller. Bozulan yuvalar. Bir kahraman gibi yola çıkan Tiao’ nun gülümsemesi. Bayan Conceiçao’nun bir daha geri dönmeyen oğlu.
Can YayınlarıKitabı okudu
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.