Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bitmesine rağmen etkisi hâlâ üzerimde...
Biliyor musun, bir gün, bir dostum bana: 'bir ölüye göre fazla nefes alıyorsun.' demişti. Başta yadırgamış, ama sonradan ona hak vermiştim. Yaşamaya büyük bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum. Yani nasıl yaşanması gerektiğini çok iyi biliyorum. İyi hayat nasıl geçirilir,çok iyi biliyorum. Ama ilgimi çekmiyor. Yani yaşamaya büyük bir
Bir Nasihat
“Bir hasta, terapist ile görüşmeye gitti. ‘Başparmağımı emmeye engel olamıyorum,’ diye şikayet etti. ‘Kaygılanmanıza gerek yok,’ diye yanıtladı terapist, ‘Ama her gün bir başka parmağınızı emin.’ Hasta, uzmanın öğüdünü yerine getirmeye çalıştı. Elini ağzına götürecek olduğunda, acaba hangi parmağını emmişti, parmağı bilinçli bir şekilde seçmesi gerekiyordu. Daha hafta sona ermeden iyileşmişti hasta. ‘Bir kusur alışkanlık haline geldiği zaman, onunla mücadele etmek zordur,’ dedi uzman. ‘Ama bizi yeni davranışlara, kararlara, seçimlere zorladığında, bunca çabaya değmediği gerçeğinin bilincine varırız…”
Reklam
“Uzaklarda, ufkun sisleri arasından çıkıverecek beyaz bir yelkenli araştırırdı. Bu hangi rastlantının belirtisi olacak? Onu kendine kadar hangi rüzgâr getirecek? Onunla hangi kıyılara gidecek? Bu bir şalupa mı, yoksa üç güverteli bir gemi mi olacaktı?.. Acaba bin çeşit tasa ile mi, yoksa lombarlarına kadar mutlulukla mı doludur?.. Orasını bilemezdi. Fakat her sabah uyanınca onu o gün için umar, her patırdıyı dinler, yerinden sıçrar, onun gelmemesine şaşardı; sonra, güneş batınca hüznü biraz daha artar: "Ah! bir yarın olsa!" derdi.”
"Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: 'Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?'"
Kadınların Kalbine Giden Yol Sözcüklerden Geçer
"Ne zamandır artık hayatın puslu, soğuk bir sonbahara döndüğünü sanıyordum. Seni gördükten sonra birdenbire güneşli bir sabaha uyandım. Şimdi dünyanın neresine gidersem gideyim, hangi mevsimde olursak olalım, seni düşündüğüm zaman ( hayır, yanlış söyledim çünkü senin yüzün, gülüşün hep benim yanımda) hep güneşli, ışıltılı bir gün yaşıyorum. Acaba benim için dünyanın ışığının değiştirdiğinin farkında mısın?"
23.2.1963 BİR BABANIN ŞİKÂYETLERİ
İnsanlar görüyorum., yangından kaçar gibi kaçıyorlar vazifeden. Önlerinde uçurum. Bir uçurum ki memleketimin insanları ile dolu., bir uçurum ki uçsuz bucaksız.. Uçurum değil, bir ejderin ağzı. Belki biz de koşuyorduk uçuruma. Belki eteklerimiz bir dikene takıldı, belki biz de uçurumdayız. Ama bu uçurum da kat kat.. Yüz yıllardan beri kâbusa,
Sayfa 92 - İletişim Yayınları, Mayıs 2018 PDFKitabı okudu
Reklam
Enes (r.a) rivayet eder ki, bir gün Peygamberimiz bazı ashabıyla otururken güldüler. Hz. Ömer (r.a.): "Ya Resûlüllah! Anam, babam sana feda olsun, niçin güldünüz?" dedi. Peygamberimiz: «Vahiy nazil oldu ki, kıyâmet gününde benim ümmetimden iki kimse Allah'ın huzurunda diz çöküp biri diğeri için: "Allah'ım, bu bana zülüm etti, Benim hakkımı bundan al" diyecektir. Allah da: "Hakkını ver" diye ferman edecektir. O kimse: "Allahım, benim bütün iyiliklerimi davacılar aldı, bir şeyim kalmadı" diyecektir. Allah Teala mazluma: "Ne yapmalıdır? İyiliği kalmamıştır" diyecek. Mazlum: "Allahım, benim günahlarımı ona yükle", diyecek. Bunun üzerine mazlumun günahları ona yüklenecek" buyurdu. Sonra buyurdu ki: «Kıyâmet günü o kadar dehşetli bir gündür ki, herkes kendi yüzünden âciz olur, başkasına yüklenmesini arzular. Sonra Allah mazluma: "Bak ne görürsün? diyecek. Mazlum bakınca, cevher ve incilerle süslemeli olarak gümüşten yapılan şehirler, altından yapılan köşkler görecek ve "Allahım, acaba bu hangi Peygamberin, yahut hangi sıddıkın hangi şehidindir" diyecek. Allah: "Kim pahasını verirse onun olur" buyurdu. Mazlum: "Allahım, kim bunların pahasını ödeyebilir?", der. Allah: "Üzerine hakkı bulunan din kardeşini affedenler öder", der, O da: "Allahım, ne kadar hakkım varsa affettim" der. Sonra Allah: "Kalkın, birbirinizin elini tutarak ikiniz de cennete girin" buyurur. Sonra buyurdu ki: "Durum böyle olunca, Allah'tan korkun, insanların arasını bulun.­"
Sayfa 259
"Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini gorüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhâkkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: "Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunla rin veryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bu nu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız, onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkûm birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç âlemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu âlemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul âlemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar."
Sayfa 7 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun? Bütün hayatımca bu cam kırıklarını beyin zarımın üzerinde taşımak ve onları oynatmadan son derece hesaplı düşünmek zorundayım. Bir filmde görmüştüm doktor: senin gibi gene bir doktor olan ve sözüm meclisten dışarı, delice planlar kuran
Pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: "Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkûm birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç âlemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu âlemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer *tecessüsüyle bu meçhul âlemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır. *Tecessüs: Arayış, merak
Sayfa 1 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Peki, o zaman, hayatımızdaki en önemli şeylerin bir anda yok olup gittiğini görmenin acısından kaçımız kurtulacağız? Yalnızca bizim için çok önemli olan insanlardan değil, düşüncelerimiz ve düşlerimizden de söz ediyorum. Bir gün, bir hafta, birkaç yıl daha dayanabiliriz, ama eninde sonunda yitirmeye yazgılıyız. Bedenimiz sağ kalır ama ruhumuz er geç ölümcül darbeyi yer. En kusursuz cinayet budur, yaşama sevincimizi kimlerin öldürdüğünü, bunu hangi güdüyle yaptıklarını, suçluların nerede bulunacağını bilemeyiz. O adsız sansız suçlular yaptıklarının farkında mıdır acaba? Kuşkuluyum, çünkü onlar da -mutsuz, kibirli, düşkün ve güçlü olanlar- kendi yarattıkları gerçekliğin kurbanıdırlar.
Otobüs... Dışarda tam "okuldan kaçma havası" var. Bahar duygularımızı gıdıklıyor. Sadece tabiat değil, yaşama sevinci de çiçek açar böyle günlerde, malum. Puslu, karamsar kış ayları geride kaldığı için midir nedir, bütün sıkıntılar unutulur, "oh be dünya varmış" der insan, "hayat ne güzelkardeşim..."  Zülbiye Hanım
Sayfa 175 - Kırmızı Kedi (PDF)Kitabı okudu
Hz. Enes bin Mâlik (Radiyallâhu Anh) şöyle anlatır: Bir gün Efendimizle (Sallallâhu Aleyhi Ve sellem) otururken, Peygamberimiz (S.A.V.) azı dişleri görünecek kadar güldü. Hz. Ömer: "Anam-babam sana feda olsun, ey Allah'ın Resûlü; seni güldüren nedir?" diye sorunca Peygamberimiz (S.A.V.): Ümmetimden iki kişi Allah'ın huzuruna çıkar da
"Ne zamandır artık hayatın puslu, soğuk bir sonbahara döndüğünü sanıyordum. Seni gördükten sonra birdenbire güneşli bir sabaha uyandım. Şimdi dünyanın neresine gidersem gideyim, hangi mevsimde olursak olalım, seni düşündüğüm zaman (hayır, yanlış söyledim çünkü senin yüzün, gülüşün hep benim yanımda) hep güneşli, ışıltılı bir gün yaşıyorum. Acaba benim için dünyanın ışığını değiştirdiğinin farkında mısın?"
En çok bu yüzümün yılını...Bu saçımın gününü :)
Ben o kıza: Siz hiç değişmemişsiniz dediğimde, kız bana: Siz çok yaşlanmışsınız, dedi. Sonra ben, "Siz nasıl da böyle değişmeden kalabildiniz?" diye sordum. 'En çok bu yüzümün yılını, bu elbisemin ayını, bu saçımın gününü seviyorum, o yüzden böyleyim,' dedi. 'O yıl ve o ay, hangi yıl ve hangi ay?' diye sorduğumda 'Yirmi yıl öncesi, sizi gördüğüm gün, dedi. O halde ben neden böyle yaşlandım acaba, diye kendi kendime hayret ettim: Ve kız bana sebebini açıkladı: 'Siz, o zamandan daha güzel bir yöne gitmek istediniz de ondan,' dedi. Ben o zaman kıza "Siz resimsiniz! "dedim. Kız da bana "Siz şiirsiniz!" dedi.
Sayfa 241
747 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.