Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Sevgili Bilge, Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz
Sayfa 383 - İletişim Yayınları - 22. Baskı/2012Kitabı okudu
''Hem böyle yapıyorum hem de yaptıklarımdan korkuyorum.'' diye düşündü. ''Hım...Evet, her şey insanın elindedir. Fakat insan korkaklığı yüzünden çok şeyi kaybedebilir. Gerçek bu. İnsanların en çok neden korktuklarını bilmek isterdim. Onları en çok korkutan şey yeni bir adım atmak, yeni bir söz söylemek...''
Reklam
Hayat beni sıkıyor, dedi. Her şey beni sıkıyor. Hem de kusturacak kadar...
Sayfa 6 - Kızıl Panda YayıneviKitabı okudu
Hmm.. Evet.
Hem her şey insanın kendi elinde, hem de insan yalnızca kendi korkaklığı yüzünden ne fırsatlar kaçırıyor.”
“Başlayan her şey biter. Yaşamın hem en umutlu hem de en trajik döngüsüydü bu...”
Konuşmak her şeyi yanlış anlamanın, her şeyi bir sığlık ve boşluk içine sürüklemenin kesin yoludur. - Çünkü beni anlamak istemiyorsunuz, kendinizi de ayrıca. İstediğiniz tek şey, size yöneltildiğini hissettiğiniz uyarıdan yakanızı kurtarmak. Gereken etiketi bulup beni bir yere yerleştirmek, böylece hem uyarının, hem benim yüzüme kapıları kapamak. Suçlu ve akıl hastası gibi sözlerle yapmayı deniyorsunuz bunu, durumumu ve ismimi öğrenmeye kalkıyorsunuz. Ne var ki, bütün bunlar insanı anlamaktan uzaklaştıran bir kandırmacadır; çünkü hepsi, sevgili hanımefendi, kötü biçimde anlamanın yerine konulan bir şeydir, anlama isteğinden, anlama gereğinden bir kaçıştır daha çok.
Reklam
Hadi Eyvallah
"Kaybetme maceramız daha ana karnından çıktığımızda başlar. Hiç emek harcamadan hüküm sürdüğünüz, dünyanın en güvenli, en yumuşak korunağını, ana rahmini kaybederiz önce. Bizden intikam almak için bekleyen dünya, sanki niye çıktın oradan dercesine, gözlerimizi yakan ışıkları, kulaklarımızı tırmalayan gürültüsü, sıcağı, soğuğu, açlığı, kiri,
Sayfa 359 - Everest Yayınları, 19. baskıKitabı okudu
Tabii acı çekiyorlar… Ama… hiç olmazsa yaşıyor, gerçek, düşsel olmayan bir hayat yaşıyorlar, çünkü hayat aslında acı demektir. Acısı olmasa zevki de olmazdı; her şey sonu gelmez bir övgü ayinine dönerdi: kutsal, ama sıkıcı… Ya ben? Ben, hem acı çekiyor, hem yaşamıyorum. Denklemin bilinmeyeni benim. Her şeyin başını sonunu kaybedip sonuçta adını bile yitiren bir hayaletim…
Vücudunuzdaki dopaminin yarısı beyninizde, yarısı da bağırsaklarınızda üretilmektedir. Yani, vücudunuz zaten dopamini bolca üretmektedir. Önemli olan dopamini kullanabilmek. Yeryüzündeki insanların büyük bir kısmı dopamini para karşılığı satın almaya çabalasa da dopamin dediğimiz şey tümüyle bedavadır. Kimi insan vardır gider, çok pahalı bir rezidansın en üst iki katını satın alarak dopamin salgılar. Kimisi vardır gider, 5 liralık çift lavaş dürüm yiyerek dopamin salgılar. Sonuçta beyninizde etki gösteren dopamin, aynı dopamin. Değişen bir şey yok. O zaman içimizde olan bir şeyi neden dışarıda aramakla vakit kaybedelim ki? Burada en önemli unsur; insanın kendisini gerçekten iyi analiz etmesi ve nelerden mutlu olacağının sağlam bir değerlendirmesini yapmasıdır. Lütfen unutmayın, mutluluk sizinle ilgili bir kavramdır, sahip olduklarınızla değil.O nedenle, insanlık olarak her şeye sahip olma, her şeyi satın alma sevdasından vazgeçmek, hem kendi mutluluğumuz hem de üzerinde yaşadığımız gezegenin mutluluğu açısından çok büyük bir adım olacaktır. Zira dünyadaki en önemli problem, bazı insanların her şeye sahip olma açgözlülüğüdür. Ama unutmamak gerekir ki doğa, tüm insanlığın ihtiyaçlarını karşılayabilir ama açgözlülüğünü asla karşılayamaz. Kendisi için yeterli olanla yetinmeyip sürekli ama sürekli büyüme güdüsü doğaya uygun bir güdü değildir. Hırs ve ihtirasın kısır döngüsünde sürekli büyümeye çalışanlara Edwin Abbey' in o güzel sözünü hatırlatmak isterim: Büyümek için büyümek, bir kanser hücresinin ideolojisidir.
Sayfa 36 - Elma YayıneviKitabı okudu
Şu sorgulayan yapımız yok mu hem her şeyi en güzel yapan şey hem de en büyük lanetimiz. Yetmiyor, hiçbir şey bize yetmiyor. Hayatın sırrını öğrensek, daha fazlasını isteriz. Bizim zihnimizin öyküsü bitmiyor. Sona geliyoruz, duvarı görüyoruz ama hemen duvarın ardını merak ediyoruz. Bu yüzden, bu sorgulama yüzünden daima anlamsızlığa mahkûm olacağız ama aynı zamanda macera hiç bitmeyeceği için kanımız kaynamaya devam edecek. Bu yüzden Camus’un öne sürdüğü gibi hayatı anlamsız kılan ölüm ya da doğanın kayıtsızlığı değil, bu sorgulama yeteneğimiz.
Reklam
Anlaşılması en güç şeyin en önem­li şey olduğuna aklı başında insanları nasıl oldu da ikna edebildik, diye soracaksınız. Onları müthiş korkutarak; çünkü insan korktuğunda artık akıl yürütemez; çünkü bu insanlara özellikle kendi akıl­larından sakınmaları öğütlendi ve insanın bir kez aklı karıştığında her şeye inanır ve hiçbir şeyi incelemez. Tüm dinlerin iki temeli cehalet ve korkudur, diyeceksiniz onlara. İnsanın Tanrı karşısındakini kararsızlığı tam da onu dine bağlayan güdüdür. İnsan karanlık içindeyken hem fiziksel olarak hem de moral olarak korkar; korku onda alışkanlık halini alır ve ihtiyaca dönüşür.
Sayfa 128Kitabı okudu
Regl doğaldır!
"Aaa kalbim atıyor, biri duymuş mudur acaba?" diyor muyuz? "Hay aksi hapşurucam, acilen bir tenha bulayım da kimse duymasın..." diyor muyuz? "Haydaa nefes alıyorum aksiliğe bak!" diyor muyuz? Of ya susadım umarım kimse fark etmemiştir, diyor muyuz? Demiyoruz! Çünkü normal... Tıpkı regl gibi. Tabular böyledir... Biz konuşmadıkça büyür, saklandıkça güçlenirler. Her şeyin "doğal" halleriyle ilgilendiğimiz bu modern dünya içinde bir kadının biyolojik olarak doğal ve sağlıklı bir sürecini tabu olmaktan çıkaralım. Artık regl olmanın utanmadan, açıklıkla konuşulabilen bir şey olduğunu kabul edip hep bir ağızdan "regl doğaldır!" diyor muyuz? Diyoruz, hem de en yüksek sesle...
Sayfa 14 - Diyor muyuz?Kitabı okudu
Çünkü doğada barış diye bir şey yok. Her canlı hayatta kalmak için savaşır. Hem de sürekli! Hayat bir savaştır!
Sayfa 242 - Doğan Kitap, 32. BaskıKitabı okudu
Narsistik Çift : Tolstoy ve Sonya [okumak isterseniz diye bırakıyorum]
1862 yılında otuz iki yaşındaki Lev Tols­toy, henüz on sekizindeki Sonya Behrs ile evlenmeden birkaç gün önce aralarında hiçbir sır olmaması gerektiğine karar verdi. Bu kararın bir parçası olarak günlüklerini ona okuttu ve genç kızın hem ağlaması hem de oldukça kızması onu çok şaşırttı. Günlük­lerine eski aşk ilişkilerini yazarken yakında yaşayan
Sayfa 85 - Altın Kitaplar Yayınevi 1. BasımKitabı okudu
Hayat beni sıkıyor... Her şey beni sıkıyor... Hem de kusturacak kadar.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.