Hume'un saldırdığı bir diğer argüman, mucizelerden yola çıkan argümandır. Birçok din, mucizelerin olduğunu iddia eder. Ölüler dirilir, insanlar suyun üzerinde yürür, ölümcül hastalıklardan kurtulur; heykeller konuşur ya da ağlar, liste böyle uzayıp gider. Peki, sırf diğer insanlar bunu kabul ediyor diye biz de mucizelerin gerçekleştiğine inanmalı mıyız? Hume, inanmanız gerekmediğini söyler, bu konuya derin bir şüpheyle yaklaşırdı. Eğer biri, size, bir adamın mucizevi bir şekilde ölümcül bir hastalıktan kurtulduğunu söylerse, bu ne anlama gelir? Hume'a göre bir şeyin mucize sayılabilmesi için, bir doğa yasasına karşı gelmesi gerekirdi. Bir doğa yasası, "kimse öldükten sonra dirilmez," "heykeller asla konuşmaz" ya da "kimse su üzerinde yürüyemez" gibi bir şeydir. Bu yasaların geçerli olduğuna dair bol miktarda kanıt vardır. Ama bir insan mucizeye tanık olmuşsa, neden ona inanmamalıyız? Bir arkadaşınız koşarak odaya girseydi ve az önce suda yürüyen birini görmüş olduğunu söyleseydi, ona ne derdiniz? Hume'a göre ne olduğuna dair her zaman daha mantıklı bir açıklama vardır. Eğer arkadaşınız size suda yürüyen birini gördüğünü söylüyorsa, sizi aldatıyor ya da yanılıyor olması gerçek bir mucizeye tanık olmuş olmasından daha büyük bir ihtimaldir. Bazı insanların ilgi merkezi olmayı sevdiklerini, bunun için de yalan söyleyebileceklerini biliriz. Bu, olası açıklamalardan biridir. Öte yandan herkes hata yapabilir. Çoğu zaman gördüklerimiz ve işittiklerimiz konusunda yanılırız. Gözümüzün önündeki açıklamadan kaçınıp olağanüstü bir şey gördüğümüze inanmak isteriz.
Sayfa 156 - Alfa Yayınları