Şiirle tanışmama; hayatıma şiirli dönem ve şiirsiz dönem diye bir çizgi çeken eserdir..
Bir arkadaşımla konuşurken ismi geçti: "Erdem Bayazıt okudun mu?"
"Hayır hiç okumadım."
"Şiir okur musun?"
"Hayır. Hiç okumadım, bir dinleyici bile sayılmam."
"Aaaa.." diye devam eden bir hayret nidasından
“Her insanın kendisine ait belli bir zamanı vardır. Ve bu zaman da yalnızca onda kaldıkça canlıdır, yaşar.”
Yazarımız Michael Ende, Alman asıllı ve fantastik çocuk kitapları yazıyor. Momo’ nun her sayfasında o çocuk kitaplarındaki içtenlik, masumiyet ve tatlı dokunuşu hissettim, çocukluğum da şöyle bir yanımdan geçti, yer yer gülümsemelerle eşlik ettim ona. :)
Kitaba da adını veren Momo adlı karakter küçük bir kız ve bu dünyada hiçbir şeyi yok. İnsanlar ona yardım ediyor ve tek başına yaşıyor. Arkadaşları onun için çok ama çok önemli, insanlara değer veriyor. Momo’nun en belirgin özellikleri arasında da çok iyi bir dinleyici olması var. İnsanları terapi ediyor, insanlar onun yanında mutlu hissediyorlar. Olay örgüsü Momo ve onun arkadaşları arasında devam ederken karşımıza Zaman Tasarruf Şirketi’nde çalışan ve sürekli sigara içen duman adamlar çıkıyor ve böylece macera başlıyor.
Kitap çok akıcı, aşırı derecede sürükleyici ve okuması kolay; özellikle sonlara doğru sayfalar nasıl geçti anlamadım. Bu nedenle tam da kafanızı rahatlatacak ve belki de sizi ülkenin şu an bulunduğu kaos durumlardan biraz uzaklaştırabilecek olan şey :)
Modern yaşamın getirdiği tüketim istilasını, robotik bir hale gelen insanlığı ve metropollerdeki ruh yalnızlığını sayfaların her birinde anlatacan Momo’yu okumanızı tavsiye ediyorum.
MomoMichael Ende · Pegasus Yayınları · 201765,7bin okunma
Bazen hepimiz kendimizi kalabalıklar içinde yalnız hissederiz. Bazen zamandan tasarruf etmeye çalışırız ama elimizde hiçbir şey kalmaz.
Bazen çocukları görürüz, ellerinde en pahalı oyuncaklar ancak nasıl oynayacaklarından bir haberdar tek bildikleri sorun çıkarmak...
Peki neden böyle oluyor hiç düşündünüz mü? Sürekli daha fazla vakit yaratmaya
Momo..
Seninle tanışmamız 9 yıl öncesine dayanıyor. Dün gibi hatırlıyorum, 11 yaşına yeni girmiştim. Babamdan hediye olarak kitap almasını isterdim hep. Babam da ismine, kırmızı punto ile yazılmış olmasına, içerisindeki resimlere bakarak Momo'nun bir çocuk kitabı olduğuna kanaat getirmiş olsa gerek, elinde Momo'yla çıkagelmişti. Ee daha küçüğüm.
Aleksey Fyodoroviç Karamazov: Karamazov Kardeşler'in en küçüğü. Rusların direkt isimle hitap etmeme alışkanlığı sebebiyle daha samimi bir kullanımla "Alyoşa" olarak da bilinir. Dostoyevski; kitabında aslında Karamazov Kardeşler'i Alyoşa için yazdığını söyler, bütün sayfalar tek bir kişiyi, Alyoşa'yı yüceltmek içindir.
“Bir masal iki parçanın bir araya gelmesiyle yapılır: Bu parçalardan biri masalın bedeni, öteki canıdır denebilir. Beden masalın kendisi, can ondan çıkan derstir.”
-
Jean de La Fontaine
1. Giriş:
Bu makale çalışması yalnızca Aisopos ve masallarına dair değildir. Aisopos öncesi Antik Yunan'da karşımıza çıkan masalsı metinlere, Aisopos'un hayatına,
“Enine boyuna yapısıyla herkesin önderiydi,
ama tatlı dilli bir konuşmacıydı: Hekademos’un
ağacına tünemiş, tatlı ezgiler yayan
ağustosböcekleri gibiydi tastamam.”
-Phliuslu Timon’ın, Platon hakkındaki cümleleri.
1. Platon Kimdir?
“…derler ki adalet kurdun hakkını da savunmayı gerektirir.” (sayfa 62)
M.Ö. 428 ya da 429’da doğduğu düşünülen
"Fakat bu da geçecekti; "elbette buna da alışırım", diyordu. "İnsan nelere alışmaz ki. .." Zaten hayat dediğimiz bu kapalı dairenin asıl mucizesi, bu alışmak değil miydi? "En sevdiğimiz mahlukları bile kaybetmeğe alışmıyor muyuz?
Günlerce aylarca, senelerce görmemeğe, mutlak, kat'i bir gurbet içinde yaşamağa
Her sayfasından neredeyse bir alıntı yapabileceğim kitaba en layığının inceleme yazmak olduğunu düşündüm..
İçeriğinde bir yazarın, yazarken biçimsel ve düşünsel olarak nasıl ilerlemesi hatta yazmadan evvel yazısına nelerle başlaması gerektiğine kadar inmiş olan Schopenhauer klasik sivri diliyle açıklamalarını yapmış.
“…
-Kaç çeşit yazar
Kapı zili ve telefon eş zamanlı çaldı. Telefona doğru yürürken, kapı zili hem çalıyor, hem de kapı tıklanıyordu. Telefonu açtığımda, cevap yoktu, karşı taraf kapatmıştı. Kim aradı acaba diye düşünürken, kapı zili ve kapı tıklaması kaldığı yerden devam ediyordu. Koştum kapıya, gözetleme deliğinden baktım ve üst kat komşum Nermin ablayı gördüm.
Arka kapak yazısı yok, tanıtım bülteni kitap içinden alıntı, neden? Yazabilselerdi olurdu diye kestirip atacağım. 18 yaşında Kambur’u yayımlıyorsun. Öyle böyle bir kitap değil Kambur. Sonra yirmi yıl eser yok, o yazmadı da başkası mı yazdı? Bu sorunun cevabı yok, soruyu unutun, sorulmayan sorunun yanıtı ise öyle miymiş kitabının içinde… Kambur’u
Jean baptiste clemence adlı avukatın barda başlayan ve kendi evinde sonlanan sohbetinde başkalarıyla konuşurmuş gibi yaparken içsel bir hesaplaşmayı biz okurlarıyla buluşturduğu, 1957’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış, Camus’nün gizliden gizliye içini döktüğü bir Camus eseridir.
Kitabın adı neden “Düşüş”? Her insan hayatının ilk dönemlerinde
Dünya edebiyatına Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Budala gibi büyük eserler kazandıran, radikal bir anlatı ile 20. yüzyıl romanında derin izler bırakan büyük Rus yazar Fyodor Dostoyevski’ye (11 Kasım 1821 - 9 Şubat 1881) dair bildiklerimizi gözden geçirmeye ne dersiniz? 🔎
1- 1821 yılında Moskova’da, altı çocuklu Mikhail Dostoyevski ile Maria
Anlatıcı: Adını bilmediğimiz yaşlı bir bekçi
Dinleyici: Kim olduğunu bilmediğimiz bir adam
Teknik: Monolog/muhabbet
İnsan kendi kaderini ne ölçüde etkileyebilir, başından geçen travmatik olayların ya da bir ülke tarihindeki çalkantıların kaderi üzerindeki etkileri neler olabilir? Bu soruların cevabı yaklaşık 350 sayfa tutuyor, sıkılmazsanız