Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Böyle bir ölüm, yaşadığı hayatın kaçınılmaz, doğal bir sonucuydu. Onu ayakta tutan ne varsa hep birden çökerek bir görüntü, temeli olmayan bir imge gibi dağıldıktan sonra ölümden başka ne kaldı ki! Hepsi, gerçek gerçek yerini tutup avutan yalanlarla birlikte öldü... Gerçeğin yakıcı ışığıyla gözlerini kamaştırdıktan, yalan yalan olduğunu anladıktan
Sayfa 55 - Varlık Yayınları - Nihal Yalaza Taluy Çevirisi
Toplumumuz kadını için annelik özellikle önemli bir olaydır. Osmanlı Imparatorluğu'nun çöküş döneminde kadın giderek toplumun ikinci sınıf bir üyesi durumuna gelmiş, bazı kırsal bölgelerde bir kız çocuğun dünyaya gelişi utanç verici bir olay olarak karşılanmıştır. Gerçi Cumhuriyet döneminde kadın yasalar karşısında erkekle eşit olarak değerlendirilmiştir ama, köklü toplumsal dönüşümlerin birkaç kuşakta tamamlanabilmelerinin olanaksızlığı nedeniyle, kırsal kesimde kadının geleneksel yeri gereğince değişememiştir.
Sayfa 39
Reklam
Sultan Murad da yiğit, gözünü daldan budaktan esirgemez bir padişah imiş. Bağdat üstüne sefer eylemeye karar vermiş. O kavli kararında olsun, Murad’ın anası birgün padişah oğlunu huzuruna çağırmış, “oğlum Murad,” demiş, “sefere gidiyorsun Bağdat üstüne, hayırlı uğurlu, kademli olsun. Osmanlı büyük bir devlet, senin de yer götürmez askerin var, var
Sayfa 306 - Görsel YayınlarKitabı okudu
Yakışır mı zamanı yenerken bilim ve endüstri kent çocuklarının izbelerde ruhlarının kararması. O tasalı sokaklara da inilmelidir,
Sayfa 172Kitabı okudu
"İstanbul'da büyük ticari itibar ve servete sahip seksen yaşlarında bir Yahudi kadın, bugün Sadrazam'ın Divanı'nın önünde öldürüldü. Harem duvarındaki bir pencereden Sultan III. Mehmed bu olayı seyretti. Kadının cesedi meydanlarda sürüklendi ve köpeklere yem yapıldı, aç hayvanlar onu hırıltılarla parçaladı. Kesik başı ve hatta mahrem yeri kazıkların ucunda sokaklarda dolaştırıldı. Vücudunun bazı parçaları da askerler tarafından, gözdağı olsun diye, ona rüşvet vererek makam sahibi olduğu söylenenlerin kapılarına asıldı. Bunlardan birini Galata'daki evimizin civarında ben de gördüm. Oğulları da aynı yerde öldürülüp cesetleri köpeklere atıldı. Ertesi gün de onlardan kalanlar aynı yerde yakıldı. Bütün bunlar, Valide Sultan'a karşı çıkan bir sipahi isyanı sonucunda oldu. Valide Sultan, tüm rüşvetlerini bu kadın aracılığıyla alıyordu. Kadının oğulları da İstanbul'un en varlıklı ve etkin tacirleriydiler. Servetleri milyonlarca duka değerindeydi ve tabii ki bunların hepsi, onlar öldürülünce Sultan'ın hazinesine gitti." John Sanderson "Levant'ta Seyahat" kitabından
Sayfa 7 - İnkılap Kitabevi (2000)Kitabı okudu
Büyülü Ceket
Giyim kuşam zarifliğine değer vermekle beraber, hemcinslerimin üzerindeki elbiselerin dikimindeki kusursuzluk derecesine hiç aldırış etmem çok kere. Ama bir akşam, Milano’da özel bir toplantıda tanıştığım kırk yaşlarında görünen bir adam, sırtındaki elbisenin pürüzsüzlüğü ve kesilişindeki mutlak güzellikle gerçekten göz alıyordu. Bilmiyorum
Reklam
Gerçek hayatta gelişip serpilmelerine izin verecek kadar yer bulamadıkları için hayata sinsice sokulmak zorunda kalmak, kadınların hayatiyetine karşı yapılan bir insafsızlıktır. Tutsak düşen ve aç kalan kadın, her tür şeye sinsice sokulur ve her şeyden sinsice bir şeyler çalar. Onaylanmayan kitaplara ve müziğe sokulur; dostluklara, cinsel duygulara, dinsel bağlılıklara sokulur. (...) Fazlalıkla zıt kutuplara ayrılmış bu yoldan kurtulmak için, kadının yapmacıklıktan vazgeçmesi gerekir. Sahte bir ruhsal-hayata sokulmak asla işe yaramaz. Her zaman en ummadığınız anda yan duvarları çökertiverir. Bu durumda mutsuzluk her yeri sarar. Platformunuz ne kadar ev yapımı olursa olsun, uyanmak, ayağa kalmak ve yaşayabileceğinizin en çoğunu yaşamak, yapabileceğizin en iyisini yapmak ve sahteliklerin içeri sokulmasından vazgeçmek daha iyidir.
Sayfa 264Kitabı okudu
Buda bir ağacın altında meditasyon yapıyordu. Bu bir dolunay gecesiydi ve şehirden birkaç genç, felekten bir gece çalabilmek için ormana gelmişlerdi. Yanlarında bol bol şarap ve çok güzel bir fahişe getirmişlerdi. Buda’nın meditasyon yapmakta olduğu ağacın hemen yakınında yiyip içmeye, dans edip kadını soymaya başladılar. Hepsi sarhoş olduğu için
Üç arkadaşın öyküsü bu. Beyoğlu’nda büyümüş, Beyoğlu’nda yaşayan üç ayrı kişilik, üç ayrı kimlik, üç ayrı insan. Ölümsüzlük merakıyla başlayan ölümler. Her cinayetin ardında gizemli bir neden… Ve soruşturma boyunca adım adım, bina bina, sokak sokak Beyoğlu. O çoksesli, çokrenkli, çokdilli, çokkültürlü Beyoğlu. Günümüzün Babil Kulesi… İnsanın
Aslında sokakta gördüğü kadınların peşine düşen biri değildim. Ama kadının tuhaf bir çekiciliği vardı. Böyle bir kadın mı arıyordum acaba? Hiçbir zamana ait değilmiş gibi duran, yetişecek hiçbir yeri yokmuş gibi kayıtsız yürüyen. Pencereden giren sabah güneşlerine karşı birlikte uyanabileceğim. Hem biraz sokulgan hem alıp başını giden. Hem çapkın hem sadık. Bu o kadın olabilir miydi? Ama sonra kadın izlendiğini fark etmiş gibi birden durdu yavaşça dönüp baktı.
İletişim Yayınevi
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.