Hakikat-sonrası çağında yaşayan bizler için Kafka'nın Dava'sı, mutlak bir zihin ateşleyici olma görevini yerine getiren oldukça ilgi çekici bir fikir boşalması. Baş karakterimiz Joseph K.'nın davası; bireyselin yerini toplumsala bıraktığı, tektipleşme ve dişlinin çarklarına çomak sokmama erdeminin kutsandığı bir alt evrenden filizlenen bir dava aslında. Joseph K. denetimli serbestliği içinde varoluşsal bir labirente kıstırılıyor ve bize Sartre'dan yükselecek o sesin ilk titreşimlerini veriyor kelimeleriyle. Cehennem sahiden de başkaları mıdır?
Dava; sistemin kokuşmuşluğuna, varoluşun absürdlüğüne, insansızlaştırılmış dünyaya, köşeye sıkıştırılmış özneye dair çaresiz bir çığlık. Tamamı mantık dışı bir dava ve sistemin tüm üyelerinin ruhlarına dikte edilmiş rasyonalizasyon çabaları. Kalabalığa karışmanın kaçınılmazlığı, her bölümde daha da yükselen hayal kırıklığı.
Özelliksizliğin temsili bir birey ve onu yanlışlıkla suçlayan bir sistemi anlatıyor Dava. Yargılanmakla (veya yargılanmamakla) Pandora'nın kutusu gibi açılan Joseph K.' nın da derinlerine işlemiş sonsuz bir rasyonalizasyonu gösteriyor okuruna. Yarım kalmış bölümleriyle, üstü çizilen satırları ile Kafka'nın bizlere sunmakta gönülsüz olduğu sorgulayıcı dehası ile Dava, tekrar okumaları ve ayrıntılı analizleri hak eden bir dönüştürücü eser. Ya da gerçekliğin kalbine saplanmış ve orada öylece duran bir kör bıçak.