Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
1980 sonrasında, darbecilerin arka bahçesi ve destekçilerince iddia edilen özgür ve liberal yaşam biçimi, o kısa zaman dilimi içinde şiiri de metalaştırmaya başladı. Taştan yağ çıkarmayı bilen kapitalizm ve medya, şiir ve şairden bir rant sağlamanın yolunu buldu. Televizyonlar, radyolar, reklam magazinleri, gazeteler boy boy resimler ve albenili sunumlarla şair ve şiirleri pazarladılar. Müzik eşliginde şiir dinletileri, şiir klipleri, şiir kaset ve CD'leri, şiir saatleri gibi- şiire ve şaire yakışmayan- uygulamalar, metalaşma ve metalaştırma sürecini hızlandırdı. Buna bir'meta furyası’ desek yanlış olmaz, üstelik 1980 öncesinde edebiyat, şiir ya da sanatin hiçbir dalında, hiçbir ölçüde görülmemiş türden... Böyle olunca da, binlerce kötü şiir ortalığı kaplamış oldu. Az okunan iyi şiire, en azından o süreç içinde, yaşamını marjinal olarak sürdürme seçeneği kaldı. (Zaten iyi şiir, 'toplumsal bellek ve zaman'la yerini bulan ve bir kenarda elmas gibi bekleyen şiir degil midir?)
Sayfa 24 - 12 Eylül ve ‘80’ Sonrası ŞiirKitabı okudu
Müzik, evlilik için değil, aşk için var: "Canım karıcığım" diye bir şarkı duydun mu hiç?..
Reklam
O günlerde imkansız şeyler üzerine kitaplar okuyordum. Yüzyıllar önce tutulmuş günlükler... Ateşli aşk satırları... Çaresizlikle bekleyerek, imkansız bir aşkın acısıyla geçip giden bir ömrün anlatımları... Zaten yaşananlar yazılmıyor ki...
Antropoloji, hamile bir kadının eşine, çocuk taşıyormuş gibi muamele edildiği kültürleri bize tanıtmıştır. Bu geleneğe couvade denir, Marco Polo bu konuyu bize unutulmayacak bir şekilde anlatmıştır. Marco Polo gözlemlerini on üçüncü yüzyılda Çin’in Türkistan bölgesinde yapmıştı. Türkmen kadını çocuğunu doğu­rur doğurmaz ayağa kalkıp normal işlerinin başına dönebilirdi, oysa eşi kırk gün loğusa yatağında yatıp ciddi bir tavırla ziyaret­çileri kabul ederdi. Aynı yüzyılda Aachen’li Henry, Heirıric en Margriete van Limborch adlı aşk romanını yazmıştır ve bu yapıtta şunları anlatmaktadır: Ünlü kraliçe Pauca, yedi milyon kadının peşinden gittiği Pauca’lı kadın hepsi kocalarının efendisi; çok az acı çekerler, çünkü bu kadınlar çocuk doğurduktan sonra hemen kalkarlar, oysa erkek yatar, ve kadınlar, duyduğuma göre, zamanları dolana dek ona hizmet etmelidirler. Müzik susar, kadınlar savaşmalıdır artık, çünkü erkek acıya dayanamaz …
aşk...
- Hayır, müzik değil bu duyduğum, dedi. Bu duyduğum aşk.
Sesini duyduğunda ona duyduğu aşk yumruk gibi çarptı suratına. Ne sesti o! Uzaklardan hafifçe gelen müzik gibi veya daha iyisi, gümüş bir çanın mükemmel tondaki billur sesi gibi hoş ve tatlıydı. Hiçbir kadının sesi böyle olamazdı. Göksel bir tarafı vardı, sanki öte âlemlerden geliyordu.
Sayfa 117 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Evet, aşk neydi? Güllerin arasından esen bir rüzgâr, yok yok kandaki sarı fosforlaşma. Aşk yaşlıların kalbini bile yerinden hoplatan cehennem ateşi sıcaklığında bir müzik, akşam çökerken kocaman açan bir papatya ve bir dokunuşta, bir nefeste kapanan anemon çiçeğiydi. Aşk böyleydi işte.
Biraz da Kitaplar Seni Okusun
Canlı bir kitapsın, yazarı Mevlâ Açık dur, kitaplar seni okusun. Yüzünde şavklansın nazarı Mevlâ Eğilsin mehtaplar seni okusun. Kasırga ol, döne döne zikir et Her nefese on bin misli şükür et Şüphe burgacında Hakkı fikir et
Hun müzik aletleri arasında Çinlilerin Hsiou-pu (K'ung-hou) dedikleri kopuz, bozkır folklorunda çok önemli bir yeri olan çalgı idi. Destanlar kahramanlık menkıbeleri, aşk türküleri, acı tatlı hatıralar, saz şairleri tarafından söylenirdi.
"Aşk yaşlıların kalbini bile yerinden hoplatan cehennem ateşi sıcaklığında bir müzik, akşam çökerken kocaman açan bir papatya ve bir dokunuşta, bir nefeste kapanan anemon çiçeğiydi."
Sayfa 31 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ben aşk evinde bir casusum. Hayalini kurduğun rüyayı biliyorum Duymak istediğin kelimeyi biliyorum En derin gizli korkunu biliyorum. Ben aşk evinde bir casusum.
“Düşmanın silahlarına doğru koşan yanımdaki cesur ve güzel adamlara baktım. Eğer aşk bir günah olsaydı böyle bir şey olurdu. Eğer müzik sizi öldürebilseydi böyle olurdu.”
Sayfa 703
""kaybetsem bile her şeyi bu aşkı yırtar giderim" sözleriyle vurgulanan aşk, sevgili değildi. "YAŞAMDI"
Sayfa 305 - Gece kitaplığı 2016Kitabı okudu
Eğer aşık olup olmadığınız konusunda kafanız net değilse tek bir şeyden emin olabilirsiniz. Aşık değilsiniz çünkü aşk sorgulatmaz. Sadece çarpar, öyle bir çarpar ki seni yere serer. Sen de yere serilmişken sana çarpan şeye değil de o an hissettiğin mutluluğa odaklanırsın. Serildiğin yerden gökyüzüne anlamsız bir gülümseme ile bakarsın. Bir anda beyninin arka planında, sürekli bir müzik çalmaya başlar. İşte o an anlarsın ki, gerçek hayatın en büyük eksikliği bu müziktir.
Her ne kadar buna engel olmaya çalışsa da kasıklarındaki sıcaklık her geçen saniye artıyor, bu dokunuşlarla vücudu her an daha da hassaslaşıyordu. Nihayet dürtüleri kontrolü ele aldığında artık kimin ne hissettiğini umursayamaz bir hale gelmişti. Az önce Anthony'nin çok geç olduğunu söylerken ne demek iste- diğini bütün şiddetiyle
Sayfa 365
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.