Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gözlerinden başka yeri meydanda degil . . . "Ulan b u ne? Bundan ne anlaşılır?" diye güldüm. Karıda laf çok. "Eger bu gözlerden de bir şey anlamadınsa, ben senin erkekli­ ginden şüphe ederim," dedi. Uzatmayahm, arkadan, yüzü açık resmi geldi. Baktım, suratı kötü degil. . . Eh, yorgunluguna değer. "Kaça bunun tadımhgı böylece," diyecek oldum. Kahpe Günü "Tadımhgı ucuz ama, yigit, doyumluguna dünyamalı yetmez," dedi gitti.
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Reklam
Tüm bu miskinliğime rağmen işim hep rast gider. Üşengeçliğimden günah işlemeye de elim ermediği için Allah’ın beni kayırdığını düşünüyorum. Üniversite son sınıftayken yurtta oda arkadaşım memurluk sınavına hazırlanıyordu Benim ezelden beri bir memurluk aşkım var. Büyüyünce ne olacaksın sorusuna hep memur diye cevap verirdim, gülerlerdi. Babam esnaftı, serbest meslek erbabıyız derdi. Ulan nesi serbest, ak sabahta çıkıyorsun evden, hava kararınca geliyorsun, serbestliğin buysa esaretin ne? Memurluk temiz. Aldığın maaş belli, işten çıkarılma riskin yok, hafta sonu tatil, çıktığın saat belli, sürpriz yok hayatında. Daha ne olsun? Oda arkadaşım memurluğa hazırlanıyorum deyince bir sandalye çektim yanına. O ne zaman çalışsa ben de öyle kenardan baktım, masa lambası gibi. Başta kıllandı tabii, oğlum manyak mısın ne bakıyorsun, falan dedi. Dedim kardeşim ben böyle kazandım üniversiteyi, devam et sen... Sonra işte tak devlet memuru oldum. Millet senelerce uğraşıyor, ben uğraşmadan oldum. Allah da biliyor uğraşmayacağımı, şunu yerleştireyim bir yere, aradan çıksın dedi herhalde.
Sonra tak işte devlet memuru oldum
Üniversite son sınıftayken yurtta oda arkadaşım memurluk sınavına hazırlanıyordu. Benim ezelden beri bir memurluk aşkım var. Büyüyünce neolacaksın sorusuna hep memur diye cevap verirdim, gülerlerdi. Babam esnaftı, serbest meslek erbabıyız derdi. Ulan nesi serbest, ak sabahta çıkıyorsun evden, hava kararınca geliyorsun, serbestliğin buysa esaretin ne? Memurluk temiz. Aldığın maaş belli, işten çıkarılma riskin yok, hafta sonu tatil, çıktığın saat belli, sürpriz yok hayatında. Daha ne olsun?
Sayfa 118Kitabı okudu
Ruh keli
“Teşekkür ederim. İncittiğim için özür dilerim. Esasen bende oldum olası, ‘ulan bu hayatta bir şeyler eksik' duygusu vardır. İçimde bir yerlere yapışıktır. Yapıştığı yerde, kel şahısların zaman zaman ellerini enselerine götürüp ‘acaba pencere mi açık?' diyerek sağa sola bakınmaları gibi davranışlara sebep olan sürekli bir esinti vardır. Bu ruh keli bende mi var veya hayat mı böyle? Bilemedim? Bu soruya bir cevap bulamadım, bulup tamam olamadım. Sizi mesud edemedim. Sizi de benim bu hallerim sarmadı... "
Kendimden çok şey verdim ben. Asla yapmam dediğim her şeyi yaptım. Bir sürü şerefsizle arkadaş oldum. İş alabilmek için yapmadığım yalakalık kalmadı. Faydası oldu mu? Maalesef oldu. Çok büyük faydası oldu. Yavşakların dünyası çünkü bu dünya. Onca yalakalıktan sonra sektör nihayet yeteneğimi fark etti, ufaktan ünüm yayıldı, eskiden yüzüme bakmayan art direktörler kapımda yatmaya başladılar. Ulan randevu bile vermiyordunuz eskiden, ne oldu? Şerefsizlerin sofrasına oturunca mı kıymete bindik?
Reklam
Sonunda profesyonel bir hissiz oldum ! Daha doğrusu olduruldum.
Biz fedakar Türkler :)
Recep Efendi adında, santur hocası, meraklı bir Türk'ü buldum. Ayaklarına kapandım. 'Ne istiyorsun ulan, Rumoğlu?' diye sordu. 'Ben santur öğrenmek istiyorum!' 'Peki ama, neden ayaklarıma kapanıyorsun?' 'Sana verecek param yok da, ondan!' 'Santura çok mu meraklısın?' 'Çok meraklıyım!' 'Peki ulan, otur, ben para falan istemem.' Bir yıl yanında kaldım. Öğrendim. Tanrı kemiklerini aziz etsin, şimdi ölmüştür. Tanrı, cennete soksun Recep Efendi'yi! Santuru öğrendiğimden beri başka bir adam oldum.
Sayfa 26 - Can YayınlarıKitabı okuyor
"Evlendin mi hiç?" "İnsan değil miyim ben? İnsan kördür; benden öncekilerin düştüğü çukura ben de yüzükoyun düştüm. Evlendim. Yuvarlanmaya başladım. Ev sahibi oldum, ev yaptım, çocuklarım oldu: işkence. Ama, santur sağ olsun." "Kederini dağıtmak için evde de çalıyor muydun?" "Ah ulan, hiçbir çalgıyı çalmadığın nasıl da belli oluyor! Nedir o yumurtladıkların? Evde dert var, kadın var, çocuklar var, ne yiyeceğiz, nasıl giyineceğiz, halimiz ne olacak var? Cehennem!.. Santur ise gönül rahatlığı ister. Karım bana bir söz dokundursa, santur çalacak heves mi kalır? Çocukların karnı aç olup da viyakladılar mı, sen gel de santur çal bakalım! Santur, yalnız santuru düşünmeni ister, anladın mı?" Anladım ki, Zorba, bunca zamandır arayıp da bulamadığım adamdır; canlı bir yürek, sıcak bir hançere ve daha Toprak Ana'sından göbeği kesilmemiş hilesiz, kocaman bir ruh! Sanatın, güzellik aşkının, saflığın ve kederin ne olduğunu bu işçi bana en geniş insanca sözlerle anlattı.
Sayfa 23 - Can YayınlarıKitabı okudu
"Ulan kaç kez öldüm dirildim. Kaç kez, kaç kez öldüm, dirildim. Yeter. Bir kez ölürüm biter gider."
Sayfa 139Kitabı okudu
Reklam
Tokat'ta Ortaokul: İlk Gazetem Yaltırık'ı Çıkartıyorum Tokat'ta en büyük kazancım Yekta [Güngör Özden] olmuştur. Yekta ile Tokat'ta tanıştık. En eski arkadaşım Türkiye'de halen Yekta'dır benim. Yekta da Tokat Lisesi'nde. Ben ortaokul 3'deyken o Lise 1'deydi, leylîydi [yatılı]. Oradan ahbap
Kastamonu'da Lise: Komünistlerle İlk Mücadele Kastamonu'da lisedeyken pul merakım vardı, İstanbul'dan pul getirtmeye başladım, arkadaşım vasıtasıyla ve iyi paraya Kastamonu'da esnafa satmaya başladım. O paradan annemin "Oğlum babana şuradan acele para ver" deyip de para verdirttiğini hatırlıyorum. "Sonra alırsın
Erdoğan'ın baş danışmanlarından İlnur Çevik? :D
İlhan ağabeyim meşhur İlnur Çevik'in babasıdır. Maalesef! Babası halamın oğlu, annesi amcamın kızı... Kendisi de eşşoğlueşşek!Ne çektim ondan! Bir yere giderken bana bırakırlardı. Üstüme ișerdi! Sınıf arkadaşlarım gıcıklık olsun diye İlknur'a tezahürat yapardı. “İ-şe! İ-şe!” 3-4 yaşındaydı. (...) İlnur'u yurt dışında okuttular. Çok iyi İngilizce bilir. Çok sonraları matbaa açtılar. Bizim Maya'yı bir iki sayı orada bastık. Fakat sonra beceremediler. Formaları ters bastılar. Rezalet oldu. İlnur beni çok sever ama malum ilişkilerinden ötürü kızgınımdır kendisine. Yıllar sonra ben Ataköy'deki Printemps mağazasının yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü oldum. Bir gün İlhan ağabey telefon açıp “İlnur ile İstanbul'a geldik, seni de ziyaret edelim,” dedi. Kalktılar geldiler. İlnur bir reyon tutmak istiyormuş. Ama İlhan ağabeyin hiçbir şeyden haberi yok. "Ulan," dedim "İlhan ağabeyi niye buralara kadar yordun?” Sonra orada İlnur’a bir reyon ayarladım. Zaten reyonları kiralamak istiyoruz. Meğerse aslında bir kadın için istiyormuş. Reyonda ortak olacaklar. Kadın iç çamaşırı satacaklar. Hadi tamam dedik, bir şey değil, normal. Üç ay sonra öğrendim ki, ayrılmışlar. Reyonu da terk etmişler. Haberim yok ama! Geç öğreniyorum. Açtım telefonu, verdim veriştirdim. Sonra biliyorsunuz Kuzey Irak ilişkileri oldu. Barzanilerle iş ortaklığı yaptı. Fakat Barzaniler paraya çöktüler. Öldüreceklerdi onu. Zor kurtuldu. Ilhan ağabey çok çekti İlnur'dan, çok... İlnur'u biz ailece pek tutmayız.
"Ulan, aşkından kebap olduğuma yanmam, bir de grip oldum be! Sal nezleni de Ahmet'ine! Gelen, senden gelsin yeter ki! Az mutluluk mu, bulunur șeref mi seni sevmek..."
Bu kitaplar, bana bilgili bir insanı her şeyi yapabilecegini öğretti. Yeter ki bilgili olalım diye düşündüm. Karakterlerin hepsinin muazzam bir tabiat bilgisi vardi ve her birine hayran oldum. Hepsi insanin nasıl bir tabiat içinde yaşadığını keşfetmesine olanak sağlayan muhteşem kitaplardır. Yine söyledim kendi kendime: ""Ulan böyle bir adam olmak var be! Gittiği her yerde şöyle bir etrafa baktiğında ne var ne yok anlamalı insan İşte bu kitaplar benim ilham kaynağım oldu.
316 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.