Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
..."Olduğunuz gibi kalın daha iyi, Dr. Hooker. Benim inancım yoksullara, hastalara, zalimce kullanılmışlara ve ölüm noktasına gelmişlere teselli vermez. Onu yaymak gibi bir isteğim de yok." "Umudun ve hayır işlemenin olmadığı bir inanç ha?" diye bağırdı Dr. H. "Öyleyse bunu silkip atın üstünüzden, Bay Astley, çünkü damarlarınızdaki kanı dondurmuş belli ki! Atın onu denize. Bir ağırlık bağlayıp atın gemiden. Yüreğinizi ısıtacak , sizi diğer insan kardeşlerinize bağlayacak ve hepimize altın bir geleceği hedefleyecek bir inanç edinin." "Sarhoş edici sıvılardan hoşlanmam. Acı gerçeği tercih ederim."
Ölümün karşısında mezhebin, imanın, itikadın ne kadar gevşek ve çocukça olduğunu hissediyordum. Sağlığı yerinde ve mutlu olanlar için, eğlencelik şeylerdi bunlar. Ölümün ve çektiklerimin korkunç gerçeği karşısında, kıyamet günü üzerine, ruhun ahretteki mükâfatları üzerine bana telkin ettikleri şeyler, tatsız bir aldatmaca oluyordu. Bana öğrettikleri dualar, ölüm korkusu karşısında etkisizdiler.
Sayfa 93 - YKY Yayınları
Reklam
Yaşamın en acılı, son büyük gerçeği...
Ölüm... İnsanın üstesinden gelemediği, zamanını seçemediği yaşamın en acılı, son büyük gerçeği. Kim olursa olsun, yaşı ne olursa olsun, içten içe sezse de kimsenin kabullenemediği, ama katlanmak zorunda kaldığı bir olgu. Sıralısı olur mu ölümün? Herkesin kendini hazırladığı bir ölümde bile, ölümün gerçekleştiği an sırasızdır, sarsıcıdır. Böylesine beklenmedik bir ölümde ise bu sarsıntı iliklerine dek üşütüyor insanı.
Sayfa 231 - KırmızıkediKitabı okudu
"Dinin, imanın, inancın ölüm karşısında ne kadar gevşek, çocukça bir şey; sağlıklı ve mutlu insanlar için hemen hemen bir tür eğlence olduğunu hissediyordum. Ölümün korkunç gerçeği ve canımı eriten bu haller karşısında ruhun ödüllendirilmesi, cezalandırılması, kıyamet günü hakkında bana telkin edilen şeyler tatsız bir aldatmacaydı. Bana öğretilen duaların ölüm korkusu karşısında hiçbir etkisi yoktu."
Özetlemek gerekirse: Bilinçaltımız kendi ölümümüz fikrine geçit vermemektedir, yabancılara karşı cinai eğilimler beslemektedir, sevdiklerimiz karşısında ikiye bölünmüş durumdadır yani kararsızdır, tıpkı ilkel insan gibi. Fakat ölüme karşı olan geleneksel ve kültürel tavrımızda bu ilkel durumdan ne derece uzaklaşmışızdır acaba. Savaşın bu bölünmeyi
Gayet iyi bilinir ki şaka olarak bir gerçeği bile dile getirebilir insan.
Reklam
'Peki nesi var? Biraz kalbi vardı. Evet, gerçeği açıklamak zorundayım. Coşkun Ermiş kalbi olduğu için ölmüş bulunuyor.. Coşkun öldü çünkü oyunlar onun için bir ölüm kalım meselesiydi.'
Sayfa 108
Doğru
Bir kaçıştır bu; Çünkü en az ölüm Kadar korkar insan Yaşamaktan. Karıştırır puslu düşü Katı gerçeğe. Düşü biraz gerçek, Gerçeği de düş yapar, İnanır bilinmeyene Bilinen kadar.
TEZGÂHINDA ACININ - 3Kitabı okudu
. Dilimize dolanan ama idrakini bir türlü kavrayamadığımız şu sözler yok mu ‘dünya fâni’, ‘dünya yalan’. Bunu biliyoruz. Ölüm var! (Muhakkak) Oyalanıyoruz hâlâ yalanların, aldatmaların, haramların, do-yumsuzlukların çevresinde. Bir heves uğruna heba olan ömür gerçeği... Ne çok şey biliyoruzdur aslında. Nesil bilginin yağmur olup yağdığı aşikâr bir dönem. Üstü sulak arazi gibi görünüp içten kuruyan çölleşen toprak gibi. Islanmayı bile bilmiyoruz. Rahmeti dışında değil, içinde yağmura açmalısın ki yüreğinin uyduğunu dil kelam etsin. Yoksa dilin yalanından yürek kararmasın. Ne çok sevmeler sevilmeler... Yüreğine değmeden uçuşan aşk sözcükleri... Kelamların da hakkını verebilmek gerek. Yüreğine Allah dokunsun ki, O’nun rahmeti tecelli olsun ki, sözün öze karışsın. Gözler manada eksik kalınca, söylenenler kuru harf yığınları aslında... Örneklerin en güzeli Efendimiz (s.a.v.).
(Bir gün) ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir (gerçeği de ortaya getirir): "(Ey insan!) işte bu, senin kendisinden kaçtığın şeydir." (denilir.)
Reklam
İyiyle kötünün kıyamet gününe kadar sürecek olan ölüm kalım savaşı, insanlığın yediği en büyük kazıktı. Toplum düzeninin en kestirmeden sağlanması ve otoritenin daima ayakta kalması için atılması gerekmiş olan bir kazık. Çünkü her insanın, aynı anda, hem iyi hem de kötü olduğu gerçeği kabul edilirse, hayranlık duyulup peşinden ölüme gidilen kim varsa, yani gelmiş geçmiş bütün liderlerin kimliğinde lekelenmeler başlayacaktı.
Doğa yalan söylemezdi. Gün ile gece, doğum ile ölüm, deprem ile fırtına gerçekti. İstanbul, gerçeği doğadan öğren­di, ama yalanı kendisi yarattı. Göz boyamayı, yüz değiştir­meyi ve hafızayla oynamayı yarattı. Herkesi kendisine bağla­dı ve sabah uyandığında eski sevgilisini koynunda bulacağı­na inanan sarhoşlar yarattı. Zenginlerin hak ederek para ka­zandığına inanan yoksullar yarattı. Bol bol umut saçtı. Kal­bi kırıklar elbet gün yüzü görecekti. İşsizler de bir gün eve ekmek ve etle dönecekti. Yalnızlığı gizlemek için ışıklı vit­rinler yarattı. Tanrı'nın yokluğuyla yetinmek yerine kendisi Tanrı olmak isteyen akıl yarattı. Ten kokusunu çoğaltan İs­tanbul, sürekli vaatte bulunan ama uzakta duran sevgili gibiydi. En iyi yalanlar ondaydı. Ona inanmaya can atan kadın ve erkekler yarattı.
“Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir.” Kimindi söz anımsamıyorum. Birden dilimin ucuna geldi ölüm haberini okuyunca gazetede. Ölüm... İnsanın üstesinden gelemediği, zamanını seçemediği yaşamın en acılı, son büyük gerçeği.
insan doğar. on-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgâh olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. bu aslında bir histir, bilgi değil. ve ilk tepkisini verir. avazı çıktığı kadar bağırarak. bu çığlık, bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışna benzer. önce, aşağılayan ve umursamaz bakışlar atan kalabalık, sonra da aşırı gürültüye dayanamayıp, içlerinden birini, bağırıp çağıranla konuşmaya gönderir. o da gidip "biz de çaldırdık cüzdanı, ne var? senin gibi kıçımızı yırtıyor muyuz?" der. böylesi bilimsel bir müdahale için, genelde diplomalı olanlar tercih edilir. kalabalığın kayıtsızlığı karşısında yavaş yavaş sesi kesilen yaygaracı, gerçeği kabullenir ve çevresindeki boşluğu insanlarla doldurur. buna, büyüme denir. yetişkin olma. tam olarak, yetişkin uysallığı. yapay bir haldir. tasarlanmıştır. işlevselliği üzerinde hesaplar yapılıp öyle biçimlendirilmiştir.
Sayfa 120 - Doğan KitapKitabı okudu
İnsan doğar. On-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgah olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. Bu aslında bir histir, bilgi değil, Ve ilk tepkisini verir. Avazı çıktığı kadar bağırarak. Bu çığlık, bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışına benzer. Önce, aşağılayan ve umursamaz bakışlar atan kalabalık, sonra da aşırı gürültüye dayanamayıp, içlerinden birini, bağırıp çağıranla konuşmaya gönderir. O da gidip "Biz de çaldırdık cüzdanı, ne var? Senin gibi kıçımızı yırtıyor muyuz?" der. Böylesi bilimsel bir müdahale için, genelde diplomalı olanlar tercih edilir. Kalabalığın kayıtsızlığı karşısında yavaş yavaş sesi kesilen yaygaracı, gerçeği kabullenir ve çevresindeki boşluğu insanlarla doldurur. Buna, büyüme denir. Yetişkin olma. Tam olarak, yetişkin uysallığı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.