Neden Tolstoy okumalı?
Zamanında çok yakışıklı bir topçu subayı olduğu için mi?
Üşenmemiş 1800 sayfalık kitap yazmış diye mi?
En bilinen iki Rus yazardan ismi daha kısa olanı diye mi?
Hristiyanlığı yerin dibine sokarken Müslümanlığı yücelttiği ve o kadar iyi gizlendiği için Rusya'da halen bulunamayan Hz. Muhammed kitabını yazdı diye mi?
Ak
Geçen sene okuduğum bu kitabı ara ara açar kısa okumalar yaparım. Geçenlerde kitabın ölümle ilgili bölümüne denk geldim. Genel bir incelemeden ziyade kitaptaki bu bölümün bende uyandırdıklarını paylaşmak istedim. Keyifli okumalar.
''Doğduğunda sen ağlamıştın, herkes bayram etmişti. Öyle bir hayatın olsun ki öldüğünde herkes ağlasın sen bayram
"Keşke gölgesine razı bir fesleğen olsaydım." (s. 44)
O kadar çok duydum ki bu dizeyi... Hiç hangi kitabın neresinde geçiyor diye bakmamışım bugüne dek... Ama ister istemez "keşke" diyor insan. Keşke gölgesine razı bir fesleğen olsaydım.
Kitaba başlar başlamaz içim burkuldu. Onlar ne acıklı dizelerdi öyle...
"Artık
"Belki de sürdürdüğüm yaşam, sürdürmem gereken yaşam değildir?"
Bazı cümleler vardır, tüm hayatını sorgulatır... Taktığın at gözlüğünü fırlatır ve gerçekleri daha iyi gör diye numaralı gözlük uzatır. Bana göre bu cümle işte onlardan biri.
Belki de sürdürmemiz gereken yaşamı sürdürmüyoruzdur kim bilir...
YouTube kitap kanalımda Shakespeare'in hayatı, mutlaka okunması gereken kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/rGxh2RVjmNU
KİŞİLER
Oğuz - Yaşıyor.
Oğuz'un ölü hali - Yaşanacak olan.
Anneannem - O artık bir ölü.
Dedem - O artık bir ölü.
Hamlet - Eski kralın oğlu.
Yaşama sevinci - Hepimizin
Hakan Sülün 'ın kısa ama etkili öykülerinden oluşan ilk kitabı
Cıs . Öykülerin hepsi "masal" kıvamında. Bir var, bir yok sanki bitince.
Yeni yazar arkadaşların kitaplarını merak ediyorum, ediniyorum ve okuyorum. Dünyada ve ülkede ünlü, bilindik, dünya döndükçe var olacak ölü ya da yaşayan yazar ve onların eserleri hep var
Uzun sayılabilecek bir incelemenin ilk satırındayım... Ahmet Erhan için inceleme yazmak benim için fazlasıyla zor. Ne yazsam eksik kalacak, biliyorum. “Yazsam olmuyor, yazmasam olmaz” yani. Darılmaca gücenmece olmasın diye belirtmek istiyorum. Yazacaklarım daha çok benim Ahmet Erhan’la olan hikayemdir. Dileyen okumayı burada bırakabilir.
“Her
Bir epilepsi'li olarak, bu kitabın benim için önemli olduğunu belirtmiştim. Kitap, tıbbi gerçekler diye bir kısımla başlamış. Eee tabi bana da bu gerçeklerden bahsederek incelemeye başlamak düşer.
1. Nedir bu epilepsi?
Beyindeki sinir hücreleri fazla hareketlendiğinde, kontrolsüz, gelişigüzel gibi görünen sinyaller verirler. Bu sinyallerin
Nazım Hikmet’i azıcık da olsa anlayacak kudrette gibiyim de anlatacak kudrette değilim. Olamadım olamıyorum ! Şairler şiirlerini bazen şiir yazmış olmak için yazmış olsa ne kadar kolay olurdu. Saçma sapan oldu değil mi temennim? Hani diyorum , sadece okusam , meraklanıp detayına inmesem , ne kadar kolay. Ruhun dinlensin, beynin
Dün değil, önceki gün. Dün de bir günlük geride…
Karasu dedikçe, kaz dediniz, derin okuma dediniz, ben de kazdım da kazdım derin inceleme yaptım. Bu sebepten bu "derin okuma" fikrini ortaya ilk atan
Metin T. 'ye ithaf ediyorum bu incelemeyi.
Kazdıkça daha derine gittiği için mi nedir, Karasu'nun her kitabı
Kitap 5 adet öyküden oluşuyor. Ay Işığı Sokağı, Leporella, Nişan, Leman Gölü Kıyısında Olay ve Avare.
Kitabın adını almış olduğu ilk öyküde geminin gecikmesi nedeniyle tren seferini kaçıran kahramanın zamanını geçirmek için kendisine bir yol arkadaşı aramasıyla istemeden başka hayatlara tanık olmasını anlatıyor.
Kitabın ikinci öyküsü olan ve
YouTube kitap kanalımdaki videodan Tolstoy'un hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/bsTzvrg-Pi4
Son zamanlarda okuduğum en etkileyici, anlamlı ve "ezber bozucu" öykülerden birini tanıtmak istiyorum size bugün. Onun adı: Efendi ile Uşağı.
Tolstoy okumalarıma devam
Bu kitabın, değerli yazarlarımız Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul tarafından ele alındığı yıllarda ben yurt dışındaydım ve o zamanlar gençliğinde vermiş olduğu bir yaşam hevesi ve enerjisi ile böylesi meselelere çok uzaktım. Özelikle 90’lı yıllar, Almanya’da yaşayan biz Türkler ve Türkiye’den çalışmak için oraya göç etmiş olanlar ile birlikte, başka