Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Birinci döngü - Yükseliş: Bu döngüde sosyal düzenin mevcudiyeti de ona dair talep de yüksektir. Kâhin arketipi doğar. İdealist akran kişiliğiyle tanımlanır. Kuşağın tutumu dominanttır. Kurumlar güçlü, bireysellik zayıftır. Toplum ulaşmak istediği yere kolektif olarak gitmekte kararlıdır. Kurumlara güven vardır. İkinci döngü - Uyanış: Bu döngüde sosyal düzenin mevcudiyeti yüksektir, ancak düzene dair talep düşer. Göçebe arketipi doğar. Reaktif akran kişiliğiyle tanımlanır. Kuşağın tutumu resesiftir. Özerklik artar. Kurumlar eleştirilmeye başlanır; bireysellik güçlenir. Üçüncü döngü - Çözülme: Bu döngüde sosyal düzenin mevcudiyeti de ona dair talep de düşüktür. Kahraman arketipi doğar. Sivil akran kişiliğiyle tanımlanır. Kuşağın tutumu dominanttır. Kurumlara inanç zayıflar, toplumsal kargaşa yayılır. Dördüncü döngü - Kriz: Bu döngüde sosyal düzenin mevcudiyeti azdır, ancak düzene dair talep artar. Sanatçı arketipi doğar. Uyumlu akran kişiliğiyle tanımlanır. Kuşağın tutumu resesiftir. Yurttaşlık bilinci canlanır. Toplumsal amaç ifade alanı bulmaya başlar..
Sayfa 27 - Mundi KitapKitabı okuyor
Erkekler ve kadınlar yakınlık ve özerklik ihtiyaçları arasinda gidip gelir.
Reklam
Adı lazim değil baş harfi "r"
İlk özerklik denemelerini yaptığı dönemde çocuğun kendini her şeye kadir hissetme duygusuna infantil omnipotens (çocuksu tümgüçlülük) denir. Bu dönem asgari bir hasarla atlatılamazsa, çocuğun infantil omnipotens'ini yaşama isteği bilinçaltına bastı- rılır, yetişkinliğe ulaştığında uygun zemini bulana dek. Bu zemin en çok ebeveyn konumuna geldiğinde bulunur. Bunun yanı sıra servet, şöhret, patron ya da yönetici olmak, siyasi iktidarda bu- lunmak gibi güç sahibi olunan pek çok durumda da ortaya çıka- bilir. Farklı görüşlere aşırı tahammülsüzlük, olaylar istediği yön- de gelişmediğinde yaşanan öfke nöbetleri, sürekli olarak istekle- rinin karşılanmasını bekleme, etrafındakilere aşağılayıcı davra- nışlarda bulunma, herkesten daha zeki ya da akıllı olduğuna inan- ma gibi durumlara başka örnekler de eklenebilir. Daha önce sö- zünü ettiğim, kendisi gibi düşünmeyen kişileri cezalandırma eği- limleri de bu tablonun içinde yer alır. Bu insanları yüceltmeyip, onlara körü körüne inanmadığımız ya da onların onayına ihtiyaç duymadığımızda, her şeye kadir şişik görüntülerinin gerisindeki ürkek çocuğu görmemiz mümkün olabilir. Zaman zaman müsa- merede büyük rolü oynamaya çıkmış çocukları çağrıştıran halle- rini de. Yakın tarihimizde örneklerine zaman zaman tanık oldu- ğumuz hallerden söz ediyorum, tabii dikkatle bakabilmişsek. Ay- rıca, bu konuda önce kendimize bakıp, başkalarını daha sonra de- ğerlendirmek gerçekçi olabilir. Tabii kendimize bakabilme yüre- ğine sahip isek
Sayfa 141 - MetisKitabı okuyor
"Çocuklarının özerklik istekleri, ebeveynlerin yaşam boyu bilinçdışında tutmaya çalıştıkları doyurulmamış isteklerini de kışkırtabilir. Bu isteklerin bilinç düzeyine ulaşma olasılığı ise kişide suçluluk duygusu yaratacağından, çoğu kez kendi ana-babalarından gördükleri yöntemlerle çocuklarını engelleyerek ya da suçlayarak, kendi uğradıkları paniği denetim altında tutmaya çalışırlar. "
Türk illerinin çoğunluğunu oluşturan kuzey kitlesinde bağımsızlıklar, özerklikler, yarı özerklikler kurulması ve bilhassa bu bağımsızlık ve özerklik fikirlerinin o Türk illerinin ortak zihninde, milli şuurunda yer etmesi önemli ve büyük bir neticedir.
neredeyse hayatın başlangıcından be­ri birbirini tamamlayan güvenlik ve özerklik ihtiyaçları arasın­da bir gerilime şahitlik etmekteyiz. gelişim yavaş yavaş ve ya­şa uygun biçimde güvenlik ihtiyaçlarından özerklik güdüsüne, bağlılıktan bireyselliğe geçişi gerektirir. bunlardan hiçbiri ta­mamen yok olmaz ve hiçbirinin diğerinin ortadan kalkması pa­hasına hakimiyet elde etmesi gerekmez
Reklam
Özerklik, bir insanın seçimlerini dış etkenlerden ve şartlanmalardan bağımsız şekilde ve iç sesi doğrultusunda yapabiliyor olma özgürlüğüdür.
Söz konusu olan kendi çocuğumuz bile olsa başkaları üzerinde iktidar, otorite ve hâkimiyet sahibi olmak benliğimizin anlamıdır. Durumu bu açıdan ele aldığımızda ve kendimize çocuğun ilk öğrendiği şeyin ne olduğunu sorduğumuzda şu kaçınılmaz sonuca varıyoruz: Çocuk, öğrenilecek hiçbir şeyin olmadığını öğrenmektedir. Çocuk, kendi davranışlarını varlığının gelişmesi için ana çıkış noktası yapmamayı öğrenmektedir. Bu öğrenilecek hiçbir şeyin olmadığını öğrenme tecrübesi, özerkliğin yanlış gelişimindeki belirleyici noktadır. Özerkliğin hasar görür ve kendi gereksinimlerimizi daha ziyade tehlikeli, hatta düşmanca şeyler olarak algıladığımız yanlış bir gelişim başlar. Özerklik ve bizi özerkliğe doğru götürme ihtimali olan her şey zamanla içimizde korku uyandırır.
Sayfa 18 - PdfKitabı okuyor
Yani annenin bilinci ve özsaygısı kendi kendilik gelişimimizde belirleyici bir unsurdur. Annenin gelişimi yanlış bir özerklik gelişimini temsil ediyorsa, özsaygısı da gerçek anlamda özerk bir konumdan uzak olan duygu ve gereksinimlere dayanıyor olabilir. Bu durumda, çocuğun özsaygısı da, yani çocuğun annesinin gözündeki görüntüsü de aynı kısıtlamaları yansıtır. Bu süreç­te, dünyamızda çoğu zaman sevgi ve fedakârlık olarak gösterilen, nefret ve öfkenin belirli şekillerinin kaynağı­nı buluruz.
Sayfa 17 - PdfKitabı okuyor
Çocukluklarında engellenmiş kişiler, ana-baba olduklarında çocuklarının, vaktiyle kendilerine tanınmamış hak ve özgürlüklere sahip olmalarına karşı bilinçdışı bir kıskançlık duygusu geliştirebilirler. Çocuklarının özerklik istekleri, kendilerinin yaşam boyu bilinçdı­şında tutmaya çalıştıkları doyurulmamış isteklerini de kışkırtabilir. Bu isteklerin bilinç düzeyine ulaşma olasılığı ise kişide suçluluk duygusu yaratacağından, çoğu kez kendi ana-babalarından gördükleri yöntemlerle çocuklarını engelleyerek ya da suçlayarak, kendi uğradıkları paniği denetim altında tutmaya çalışırlar. Aslında tutuculuğun psikolojik yorumu da budur. Tutucu kişi, yapmak istediği ama yaparsa suçlanacağı davranışları başkalarında gördüğünde onları eleştirerek ya da engelleyerek kendi isteklerini ketlemeye çalışır.
Reklam
Değişme ve geçişlerle tekrar tekrar meşgul olurken, bu çabamızın merkezinde kimlik meselesi vardır: kim olduğumuz, özerklik; özgürlük duygumuz ve anlamlandırmalarımız, hayatımıza atfettiğimiz derin amaç.
- Kürt sorunu Türkiye'nin de, dünyanın da belki en büyük sorunlarından biri. Çok yazdım. Savaş, çıkmaz yol. Bu savaşın sonu ne olursa olsun bölünme. Dilime pelesenk ettim, ama kime ne anlatabilirsin. Bir türlü Kürtlerin niçin bağımsızlık isteyeceklerini anlayamıyorum. Dünya bütünleşmeye, birleşmeye doğru giderken Kürtler niçin ayrılsın, bunu kimse anlatamıyor. Atatürk 1920'de ve 1923'te Kürtlere özerklik vermeyi önermedi mi, Kürtlere özerklik (Muhtariyet) verilmezse sonunun ülke için kötü olacağını söylemedi mi? Atatürk sağlığında bu isteklerini niçin gerçekleştirmedi diyeceksiniz, bu bir bilimsel araştırma sorunudur. Böyle can alıcı noktalarda Atatürk hep üstüne üstüne giderdi. Kim bilir karşısında nasıl güçler vardı da...
Sayfa 271 - Yapı Kredi Yayınları | 10. BaskıKitabı okudu
... Batan güneşin memleketi bu. Özerklik güneşi güneydoğudan batıyor. Anavatanım, sen rahat uyu.
Sayfa 362 - Norgunk yayıncılıkKitabı okudu
Dengelenmiş Yaşam
§ Felsefeci Herb Shepherd, sağlıklı bir biçimde dengelenmiş Yaşamı dört değer çerçevesinde betimler: Bakış açısı (ruhsal), özerklik ( zihinsel), bağlılık (sosyal) ve nitelik (fiziksel)... §
Sayfa 387 - Varlık yayınlarıKitabı okudu
1921 ve 1924 anayasası hakkında,
1921 Anayasası'na hâkim olan temel ilkeler "halkçı", "antiemperyalist" ve "antikapitalist" düşüncelerdir. Yerel yönetime ağırlık ve öncelik verilmesinin arkasındaki temel neden, halkçılıktır. TBMM'deki genel hâkim görüş o güne kadar merkezden atanan memurların; vali, kaymakam ve nahiye müdürünün, halka zulüm yaptığıdır. Bu nedenle vilayetlerde "Vilayet Meclisi", nahiyelerde ise "Nahiye Meclisi" üyeleri halk tarafından seçilecektir. Böylece halk doğrudan doğruya kendi işini görecektir. Ancak vilayetler kendi başına devlet değildir. Vilayetler, kanunla tanınan muhtariyet (özerklik) ile mahalli işlere bakacaktır. 1921 Anayasası her vilayetteki yerel yönetimlere, belirli alanlarda muhtariyet tanımışsa da, bu yetkilerin fiilen uygulanması gerçekleşmemiştir. 1924 Anayasası ile de bu muhtariyet (özerklik) düşüncesi tamamen kaldırılacak, "üniter devlet" yapısına geçilecektir.
Sayfa 317 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.