Kimi memnun etmeye çalışsam, diğeri sitem ediyordu. Bende yoruldum, Savcı Bey. Kalbimi ötelemekten ve geçmişin tekrarlanması korkusundan, gerçekten çok yoruldum.
İstediğin aşk, bir düşün gerçek olması kadar imkânsız...
"Sitem etmek, paylamak zor değildir; ama yanlış yapan bir insana kalbini kırmadan, onu yüreklendirecek, ona güç verecek canlandıracak bir şeyler söylemektir asıl zor olan."
Sayfa 105 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
“Ulu Tanrım,” diye mırıldandı, “ne yapmalı? Yardım et, bir şeyler söyle bana! Sana her gün raporumu veriyo rum, köyün ne hale geldiğini biliyorsun. Yiyecek şeyimiz kalmadı, her geçen gün eriyoruz; her geçen gün askerler den biri kaçıp dağdakilere katılıyor. Aforoz edilen oğlum, Kızıl Takkelilerin komutanı, Kartaltepesi’nden bize her gün haber yolluyor; ‘Teslim olun! Teslim olun! Yoksa vay halinize!’ Ne yapmalıyız? Ne yapmalıyım? Az önce Areti’nin sana sövdüğünü duydun, gerçekten dayanacak halimiz kalmadı. Açhktan ölen çocukları nasıl kurtarma lı? Bana bir öğüt ver Ulu Tanrım. Köyü yakılıp yıkılmaktan kurtarmak için dağdaki partizanlara mı teslim edeyim? Ya da kollarımı kavuşturup merhametini mi bekle yim? Ne yazık ki insanız Ulu Tanrım, bekleyemeyiz. Merhametin gecikiyor. Genellikle de bizi ölümden sonra, öteki dünyada gelip buluyor ama ben, merhametini yeryüzünde göstermeni istiyorum.” Bir an sustu. “Ne olursa olsun,” diye ekledi yüksek sesle, “merhametini yeryüzünde göstermelisin!”
Sana sitem etmeyeceğim artık. Bütün suç benim. Seni bu kadar sevmemeliydim. Şu köhne ve utanmaz dünyada ne bir kimse bu kadar sevilmeye değer, ne de bir kimsenin bu kadar sevmeye hakkı var.
İnsan suçlamak istedikten sonra her şeyi suçlayabilir. Şartları suçlar, kaderi suçlar, yaptıkları için kendisini, yapamadıkları için karşıdakini ve bu kompozisyonu dizayn ettiği için Tanrı'yı. Tatlı ama zararlı bir alışkanlıktır suçlamak, bir kez başlandı mı önü alınamayan.
Bizim hikayemizin ilk çeyreği, onu suçlayıp durmamla geçti.
Durup durup neden diye soruyordum kendime. Neden? Beni neden sevmiyor? Sevmiyor madem, neden çekip gitmiyor? Bütün bu bir araya gelememeler yan yana olamamalar neden? Kafamın içinde milyon tane nedenle, çok geceyi sabah ettim gözümü bile yummadan...
Derken, onun bu halini kabullenip, zehirli "neden" sorularını
kendime yöneltmeye başladım. Sen neden bırakıp gitmiyorsun peki? Değer mi bütün bunlara? Neydi ki onda olup da başka hiç kimsede bulamadığın, seni görünmez zincirlerle kendine bağlayan şey? En az birinci çeyrektekiler kadar yıpratıcı bir sürü "neden namlusunu" dayayıp kafama, elimde şarap şişesi, çok sabahladım kenar mahalle parklarında, hiçbirinizin haberi olmadan...
Sonra ikimizle de uğraşmaktan yorulup, kadere yönelttim bütün öfkemi. Cevapsız "neden"lerimi bira kutularına sokuşturup gökyüzüne fırlattım aylar boyunca. Küstüm, sitem ettim, küfrettim gecelerce. Allah affetsin...