Peri Gazozu ndan sonra okudum. Aynı akıcılığı bulamadım. Bunu kesinlikle öncelikle söylemem lazım. Zaten biliyorsunuz bir yazarın bir kitabına aldanıp da çok kitap alma ve mağdur olma durumunu yaşayan çok
Aristo şöyle der:
Devlet başkanının en iyisi, çevresi leşle dolu olan akbabaya benzer; çevresinde akbaba bulunan leşe değil.
*
Onun, çevresinin durumundan haberdar olması ve çevresindekilerin ise ondan habersiz olmaları gerekir.
“servet kesilirse lidere olan sadakat de biter”
SADAKATIN KAYNAĞI: PARA
Navalnaya, yazısında mafyalar için en önemli şeyin para olduğunu vurgulayarak, “servet kesilirse lidere olan sadakat de biter” diyor. Putin ve çevresi ne Rusya halkının ekonomik durumunu ne de Ukrayna da ya da başka yerde acı çeken insanları umursamadığını söylüyor Navalnaya.
Navalnaya, “Putin’e bir mafya grubunun lideri olarak bakın. Onun acımasızlığını, alaycılığını, şiddete olan tutkusunu, gösterişli lükse olan düşkünlüğünü ve yalan söyleyip öldürmeye olan istekliliğini kavrayacaksınız. Din, tarih, kültür ve siyaset hakkındaki tüm konuşmaları Batılıları yanıltabilir. Ancak Rusya’da herkes gangsterlerin her zaman büyük haçlarla gösteriş yapmayı, kiliselerde poz vermeyi ve kendilerini daha yüksek adalet ve geleneksel değerler için savaşanlar olarak sunmayı sevdiklerini bilir” diyerek Putin ve ekibinin maskesine aldanmamak gerektiğinin altını çizdi.
Navalnaya yazısını şöyle bitiriyor: “Putin bir gaspçı, bir tiran, bir savaş suçlusu ve bir katil.”
16 Şubat’ta 2024 cezaevinde şüpheli bir biçimde hayatını kaybeden Rus muhalif lider Navalni’nin eşi Yulia Navalnaya The Washington Post için kaleme aldığı yazısından.
Enver Ören baktı ki İhlas Holding elinden gidiyor, ağlayarak Cumhurbaşkanı Demirel'in kapısına dayandı.
Demirel hemen MİT'i devreye soktu ve yapılan bir MİT operasyonuyla Kâmil Tekin enterne edildi ki bu operasyona dair bilgi ve ayrıntıları bana anlatan isim Demirel'in danışmanı Mehmet Ali Bayar'dır.
Kâmil Tekin bu operasyon sürecinde yakın çevresi aracılığıyla, elinde olan Enver Ören'in özel yaşamıyla ilgili kasetlerin bir bölümünü bazı medya organlarına gönderdi.
Pek çok ünlü sanatçının bulunduğu bu cariye kasetlerini Enver Ören medyadan milyon dolarlar ödeyerek geri topladı ki işte bu para İhlas Finans mudilerinin parasıydı.
Devletin yok olmasından önce, bir geçiş aşaması olarak "proletarya diktatörlüğü" ön görülmüştür. Proletarya diktatörlüğü, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet kalkıncaya ve kapitalizmin egemen sınıfı olan burjuvazi etkinliğini tamamen yitirinceye kadar geçici bir görev üstlenecektir. Ama Marksist kurama uygun olarak 1917 yılında Rusya'da başlayan en eski deneyin, aradan geçen sürede, devletin yok olmasından çok güçlenmesine doğru geliştiğini unutmamalıyız. Üretim araçlarının özel mülkiyeti kalkmış, buna karşılık devlet, tarihte belki bir örneğine daha rastlanmayacak kadar etkinlik kazanmıştı.
Lenin, bir geçiş döneminde devletin devamını zorunlu görmüş, "proletarya diktatörlüğü" kavramını somutlaştırmıştır. Devrim düşmanları yenilmiş, ama yok olmamışlardı. Ne var ki, proletarya diktatörlüğü aşaması uzadıkça, Sovyet yöneticileri yeni yeni gerekçeler bulmakta gecikmediler: Önce kapitalizmin, bu tek ülkedeki sosyalizmi kuşatması söz konusuydu. Üstelik büyük toprak sahipleri "kulaklar"ın direnci vardı. Daha sonra ise sırayla İkinci Dünya Savaşı ve "Soğuk Savaş" dönemleri geldi. Sovyetler Birliği'nin çevresi, kapitalist dünyaya karşı denge oluşturacak güçte Marksist bir rejimler kuşağı ile çevrildiği hâlde, Stalin'in tutumu daha da sertleşecek ve devletin yok olması ilkesini yadsımaya kadar gidecekti.
Türkler farkında değildi.Zaten çok kere iş işten geçtikten sonra Türklerin akılları başlarına gelir. İngilizlerin Fırat ile Dicle'ye göz dikmeleri çok eskilere dayanıyordu. Çevresi bunca medeniyete yataklık etmiş ve büyük kısmı sel sularının getirdiği alüvyonlarla oluşan bereketli geniş arazilere,doyumsuz iştah sahibi olan emperyalist müstevli göz dikmez miydi?
“İçinde yaşadığımız politik ortamın kişisel hikâyelerimize çok etkisi var “ yazara ait bir cümle.Hepimizin romanının olay örgüsünü oluşturan tam da bu değil mi ??? “Politik ortam”
Bu politik ortamda kuşaktan kuşağa sarkan birbirine kör paslanmış bir zincirle bağlı kuşaklar … Evet roman bu bağlamda kurulup sessiz çığlıklarla devam ediyor.Yani
Almanca konuşan Bohemyalı, roman ve hikâye yazarı. 20. yüzyıl edebiyatının en önemli figürlerinden biri olarak kabul edilmektedir...
Peki,
Franz Kafka kimdir? Edebiyatta ki yerı görüşü, eserleri bıze ne diyor birlikte bakalım mı?
Karamsar edebiyatın akla ilk gelen ismi şüphesiz ki
Franz Kafka'dır. Karmaşık diliyle, yarattığı boğucu atmosferiyle, tedirgin edici hikayeleriyle ve umutsuz karakterleriyle dünya edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından biri olmuştur.
Gerçekçilik unsurlarını ve fantastik unsurları birleştiren, eserleri tipik olarak tuhaf veya sürrealist ön yargılarla ve anlaşılmaz sosyal-bürokratik güçlerle karşı karşıya kalan izole kahramanlara sahiptir ve yabancılaşma, varoluşsal kaygı, suçluluk ve saçmalık temalarını keşfetme olarak yorumlanmıştır
..
Franz Kafka realizm ile fantastik arasındaki dengeyi ustaca kurmayı başarmıştır. Bu da okuyucuları dünyayı yeniden değerlendirmeye zorlar. Bu gerilim sayesinde Kafka inziva, vahşet, cesaret ve dönüşüm gibi kavramları ele alır.
"Eserlerinde günlük yaşantıyla olağanüstü olayları bir araya getirerek okuyucularını insan doğası, siyaset ve toplum üzerine düşünmeye davet etti.
Kitabı
Hayatınızı Mahvetmeden Önce Neden Kafka Okumalısınız
"İyi bir yazar ve ilginç bir kişilik olmasıyla arkadaş çevresi tarafından hayranlıkla karşılanıyordu. Buna rağmen Kafka’nın eserleri, yaşadığı yıllarda pek değerli görülmemiş dir dehadır..
James Hawes
James Hawes tarihin önemli bir yanlışını düzeltirken mütevazı bir öneride de bulunuyor: Hayatınızı çarçur etmeden önce
Tatlı ama huysuz, olağandaki absürdü gören, onu ironiyle deşen bir genç kızın, hayat, ilişkiler, 80ler, siyaset ve sanattan yansıyanlar, yakın çevresi, ilk flörtü, Bodrum günleri...
Uluslararası şirketler, sermaye, her dönem kendilerine bilim adamı kisvesi altında Celal Şengör gibi ruhsuz duygusuz empatisiz vatansız azgın canavarları bulup konuşturur!
Yediği haltlarla medya maymunluğuyla çığır açan Celal Şengör, bu sefer de ‘çevrecileri kovun, defolsunlar, madenden anlamazlar’ dedi, hey büyük Allahım sen bize sabır
Her şeyin yenisi, insan için bir başlangıçtır. Yeni bir gün, yeni bir hafta, yeni bir ders yılı, yeni bir dost çevresi ve buna benzeyen bir dizi "yeni" Bu yeniler arasında en umut verici olanı ya da en umut verici olması gerekeni ise hiç kuşkusuz '' yeni bir yıl" dır.
Bazı tarihler mutlaka anımsanır. ôrnegin 1789 unutulmayacak bir yıldır. l908 de kolayına unutulmaz. 1919, 1920, 1921, 1922, 1923, 1938, 1946, 1950, 1960, 1971, 1980 gibi tarihleri de kolayca anımsarız. Eminim ki sayın okurlarım arasında da bu tarihleri ve bu tarihlerin çağrıştırdığı şeyleri anımsamayan yoktur.
Kimileri, laik Cumhuriyetimizi yıkıp lslam şeriatının egemen olduğu bir toplumsal ve siyasal düzen kurmanın savaşımında olacaklar.
Devletin kimi kurumları ve bu kurumlarda, bindikleri dalı kestiginin farkında olmayan kimi aymazlar, bunlara sahip çıkacaklar ve akıllarınca siyasal yatırım yapacaklar.
Kimileri, üniter yapımızı bozup federatif bir yapı getirmeye çalışacaklar. Eşitligi reddedip "azınlık" olmak ve azınlığı bir "ayrıcalığa" çevirmek isteyecekler.
Kimileri (bu kez biraz kanla ödedikleri), Turan hayalleriyle kendilerini avutacak.
Kimileri, dillerinden "vatan-millet-Sakarya" laflarını düşürmeden, halkı soymaya devam edecekler.
Sayfa 185 - Çınar Yayınları, 3.Basım Istanbul, Mayıs 1995Kitabı okudu
“Tarihî şahsiyet, hem içinden doğduğu toplumun mahsulüdür, hem bu toplumun kaderine tesir eder ve ona damgasını vurabilir. (…) Mustafa Kemal de bir tarihi şahsiyettir.”
Şevket Süreyya Aydemir, Atatürk’ü hem şahsı hem çevresi hem de ülkenin ahvali içinde öyle güzel anlatmış ki; kendi ifadesiyle şöyle tanımlıyor kitabını “bu kitap, şartlar,
Bugün mekân bilincimiz o kadar eksik ki Osmanlı veya Selçuklu tarzı diye bir şey varken Cumhuriyet tarzı denecek bir şeyimiz yok. Mimaride böyle bir anlayış yok. İnsan ve zaman konusundaki bilinçsizlik mekâna da yansımış durumda... Mimarimiz bu yüzden kişiliksiz. Çirkin apartmanlar dışında bir ev anlayışımız yok. Yapsak bile evi çevreleyen doğa ile, çevresi ile alakası olmayan ucubeler dikiyoruz. Bu, ev için olduğu gibi, resmî veya özel binalar, camiler, köprüler için de geçerli.
Étienne de la Boétie bu eseri henüz 16-17 yaşında Orléans üniversitesinde hukuk öğrencisiyken yazmış. Öyle güzel atıflar var ki tarihi olay ve şahsiyetlere, hadi bunları tarih derslerinden bilirsin de, bu çıkarımları nasıl yaptın, bu zekice bağlantıları nasıl kurdun
Çarpık Oyunlar genelde Twisted Serisini okuyanların favorisi, şimdi ben de çok sevdim ama bir tarafım hala Alex Volkov demiyor da değil.
Kitap iki kısımdan oluşmuş, bunu çok sevdim. İlk kısım; arkadaş çevresi, partileri ve korumasının işi bırakmak zorunda kalmasıyla yerine gelen yunan heykeli Rhys Larsen ile tanışma, alışma, etkilenme ahhdhsh