Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma, o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili, orada benden savrulan parçalar kurusa da, izleri var hâlâ yolun kenarında. izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın. acıyla, geçtiğim yoldan geçiyorsun, ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle "büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin." ne zamandı bilmiyorum, yaşadıklarından sana kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun yerde fırtına koparan korku, kendi sarmalında döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin "kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun."
Bakışlarım Sur'un batı kısmına bakan pencerelere doğru kalktı.Tek hareket eden şey mazgallarda devriye gezen gardiyanların karanlık silüetleriydi.Hawke orada mıydı?Bunu neden merak ediyordum ki? Çünkü küçük bir parçam kalmak istemişti ve bekleseydim ne olurdu diye düşünerek çok uzun geçireceğimi biliyordum.İstediğim her şeyi yapar mıydı? Bunun ne gerektirdiğini bile bilmiyordum.Fikirlerim vardı.Hayal gücüm vardı.Başkalarının deneyimleriyle ilgili hikayeler vardı ama bana ait değillerdi.Onlar sadece gerçeğin ince,şeffaf kopyalarıydı. Dönersem orada olmasını umarak oraya gideceğimi biliyordum.Bu yüzden geri dönmemeliydim.
Reklam
" Dünya var olalı beri, ruhu gerçek bir beyefendi olmayan bir insanın, bir beyefendi gibi davranması imkân yoktur. Babam der ki ne kadar vernik sürersen sür, ağacın damarlarını saklayamazsın; vernik sürdükçe damarlar daha da belirgin hale gelir."
Sayfa 258Kitabı okudu
"Gökler ve zemin; iki mutî' kışla hükmünde ve iki muntazam ordu merkezi suretinde tek bir emirle veya boru gibi bir işaretle, o iki kışlada fena ve adem perdesinde yatan mevcudat, o emre kemal-i sür'atle ve itaatle "Lebbeyk!" deyip, meydan-ı haşir ve imtihana çıkarlar." Mektubat - 392
Ölüm ve Hayat
“Nereye koşuyorsun böyle, Gılgamış? Eline geçmeyecek aradığın yaşam. Tanrılar insanoğlunu yarattıklarında yalnız ölüm oldu onlara verdikleri, kendi ellerinde tuttular yaşamı! Karnın doysun yeter Gılgamış, sen ona bak, gece gündüz eğlenmene bak, gününü gün et, keyif sür, çalgılarla gece gündüz gül oyna, hep güzel giysiler olsun üstünde, başın temiz olsun, bedenin yıkanmış olsun, elinden tutan yavruna bak, karın mutluluğu tatsın göğsünde, budur insanoğlunun tek yapacağı.”
Sayfa 96 - Siduri (İçkicibaşı)Kitabı okudu
Mutluluğun formülünü mü arıyorsunuz? Mutluluğun formülü beş bin yıl önce, ölümden çok korkan ve bundan dolayı ölümsüzlüğü arayan Sümer kralı Gılgamış'a öğüt veren İçkicibaşı Siduri'nin şu sözlerinde saklı: Nereye koşuyorsun böyle Gılgamış? Eline geçmeyecek aradığın yaşam. Tanrılar insanoğlunu yarattıklarında Yalnız ölüm oldu ona verdikleri, Kendi ellerinde tuttular yaşamı. Karnın dolu olsun yeter Gılgamış, Sen ona bak! Gece gündüz eğlenmene bak, Gününü gün et, keyif sür+ Çalgılarla gece gündüz gül, oyna, Hep güzel giysiler olsun üstünde, Başın temiz olsun, Bedenin yıkanmış olsun, Elinden tutan yavruna bak, Karın mutluluğu tatsın göğsünde, Budur insanoğlunun tek yapacağı!"
Reklam
Ey kutlu anne günaydın Ey doğan çocuk günaydın Kabaran deniz Günaydın Koşan muştu kölesi günaydın Günaydın bütün insanlar Günaydın yeryüzünün yüz akı müslümanlar Günaydın Kur'an Cebrail Günaydın Sur İsrafil
Ve artık zaman harcamamak, ihtiyat yerine sür'atı tercih etmek şarttı.
Sayfa 334 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
165 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Bu müthiş tragedya için yazılacak bir inceleme yazısı yine Sophokles'in papirüsünden dökülen alıntılarla olsun istedim. İşte bu harika tragedya oyunundan alıntıladığım bazı bölümler; <<Çünkü insanoğlunun hiçbir icadı para kadar fesat verici değildir. Ülkeleri harap ve yerle bir eden odur; düzenbazlığı öğreterek mertliği bozar ve
Antigone
AntigoneSophokles · Karbon Kitaplar · 20194,691 okunma
MÖ 18. yy. / Hattuşa
Önce geceyi bölen bir çığlık duyuldu. Tıpkı başka geceler, başka evlerden duyulan çığlıklar gibi. Sonra taş evin tahta penceresindeki boşluktan çıkıp, puslu ve soğuk havada uzunca bir yol aldı. Giderek zayıfladı, kentin sur duvarkarına çarpıp, diğerleri gibi kayboldu. Ta ki bir yenisi duyulup, kaybolana kadar... Çığlığın sahibi, ölen kocasının yaralar içinde kalmış yüzünü yavaşça örttü. Korku içinde kendisine bakan çocuklarına dönüp; 'sabah olunca, yakarız' dedi. Her ev ölüm, her gün acı doluydu. Umutsa; sırasını bekleyenler için, korkup saklanmış bir çocuktu...
Reklam
Sen bende hüküm sür daha binlerce sene Ruhum ebediyyen sana mahkûm olsun
Evet Alicim, iki kapıdan geçtik. Bu üçüncüsü... İlki 'Bab-ı Hümayun'du. Sur-u Sultani'nin üzerindeki kapı. O kapı Acem usulüne göre yapılmış, yani İran tarzı, ikincisi az önce geçtiğimiz 'Bab-üs Selam', o da Frenk usulüne göre yapılmış. yani Avrupa tarzı. Önümüzdeki ise 'Bab-üs Saade. Bu kapı da Türk tarzına göre yapılmış. Yani bu üç kapı bize, sarayın, dönemin belli başlı üç uygarlığının, Acem, Avrupa ve Türk mimari kültürünün birleşmesinden oluştuğunu söylüyor. Ama aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun, bünyesinde bütün kültürleri kapsayan büyük bir dünya devleti olduğunu da anlatıyor. Gördüğün her oda, her salon, her bahçe, her ağaç, her çeşme bir anlam taşır. Dini anlamlar, politik anlamlar, sosyal anlamlar. Bu binaların her köşesi çoğu acılarla dolu yüzlerce anıyı saklar, korkunç olaylardan oluşan yüzlerce hikâye anlatır."
Sayfa 380
Her insanın sonu ölümdür...
Dünya hayatı çok kısadır. Her günü geçip hayal olmaktadır. Her insanın sonu ölümdür. Bundan sonrası da, ya daimi azab veya ebedi nimetlerdir. Bunların vakitleri, herkese sür'at ile yaklaşmaktadır.
Bunları yap, sakın unutma, Mum yak bir aşkın sıcak anısına, Suyla hesaplaş, rüzgâra sür yüzünü, Cesedini bul bir yokluğun kıyısında. Bunları yap, sakın unutma...
Otur hele, keyfini sür bekçiliğinin, dervişler gider şad eder.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.