Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Makul olmayan inançlar Varsayım 1 Bir yetişkinin Ailesi Arkadaşları çevresi ve tüm tanıyanlar tarafından sevilmesi ve kabul görmesi gerekir birçok insanın peşinde koştuğu bu hayal ne yazık ki mümkün değildir Varsayım 2 üzerinize aldığınız bütün işlerde mutlaka o işi en iyi bilen kusursuz yapan ve her zaman en mükemmel kişi olmanız gerekir böyle
Reklam
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer. _Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır. _Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
_Çok defa hem kendimden hem de her şeyden bıkmış bir haldeyim. _Aşık olan körleşir ve evlendikten 8 gün sonra gözleri açılıp gerçekle yüzleşir. _Espri, ince zekalıları ve avanakları ortaya çıkarır. _Dürüstlük, en mükemmel politikadır. _Ahlak bir şahsiyet meselesidir. Kişinin kusurlu olduğunu fark edebilmesi için ahlaklı olması şarttır. _Doğada
Bir zaman, hayatı mânalandıran Doğu dünyası, şimdi sevincini yitirmiş, çilesiyle başbaşa kalmış görünüyorBüyük olanı unutmuş gibi, düşünemiyor gibi sadece dünya sıkıntılarının yükünü büyük olarak tanıyor. Aşk olmayınca meşk olmazmış; şimdi Doğu sevgisiz, hareketsiz, çilesi ile, o büyük dünya sıkıntısı ile başbaşa.. Şüphesiz çekilmez ezici bir şey, bu. Fakat hiçbir sevinç kaynağını da yanaşmıyor. Daha doğrusu sevincini apaçık ortaya koyamıyor, açıklıkla göremiyor, sevmesini bilmiyor. Ama hiçbir şeyi sevmesini bilmiyor. "İn- sanoğlu" denen kendisi, kendi gözünde bir nefret konusu olup çıkmış. Birçok şeyi bilir ve inanır görünür. Bu arada insanoğlunun eşre- fi mahlûkat olduğunu da bilir. Lâkin ona, bir sevgiyle, yaradılmışların en şereflisi olarak uzanamıyor, sevmiyor ve pek tabii olarak da se- vinemiyor. Hayvanları da seven yok gibi. "Falan kimsenin horoz merakı var öyle seviyor ki şu kadar horozu var, hep onunla meşgul diyorlar", gidip bakıyorsunuz adamın sevgisi ne de sevinci var. Bü- tün mesele horoz döğüştürüp geçimini temin etmekte. "Şu adam çiçek seviyor" diyorlar. Biraz yakından görünce diyorsunuz ki “O, yalnız bahçesindeki çiçekleri, sahip olduklarını seviyor, sahip olmadıklarına ilgisiz. Hatta komşu bahçesindeki çiçekler, kıskançlık konusu olmuş, elinden gelse onların kökünü kazıyacak..."
bazen, hayat
Bazen hiçbir şey göründüğü gibi değil. Bazen, ömür dedikleri öyle upuzun saatler, günler, aylar, yıllar, yaşlar, bir sürü suratlar, şehirler, bitmez yollar değil. Seneler bir yolunu bulup geçirilir. Bu şehirden o şehre kaçıp gidilir. Mevsimler değişir. Yağmurlar yağar. Birkaç yabancı gelir ve gider. En sonunda akılda, yürekte, hatırda kalansa
Sayfa 26 - BAZEN, HAYAT / Aysu AltaşKitabı okudu
Reklam
ölümsüz aşk
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak Cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her
Kendini Halkın Sağlığına Adayan Doktor
Bir köye girilince insan şok olur. O durumu gö­renler kendisinden, çevresinden, toplumdan, uy­garlık denilen şeyden utanır. Düşünüyorum, buralardan çok uzak ve zengin yer­lerde, tiyatrolar, konserler, yazarlar, sanatçılar, par­lamento, çarşılar, alışveriş merkezleri, eğence yerle­ri, barlar, gazinolar, bilimler akademisi, üniversite­ler, hastaneler ve birçok uygarlık kuruluşu var. Burada ise sayısız insan, cehennem gibi bir hayat içinde ölümle pençeleşiyor. Mesela bir köy evine girersiniz: Üç çocuk kuru toprak üstünde kızıl hastalığından can çekişiyor. Onların arasında anne yeni doğurmakta olduğu çocuğunun ağrılarıyla acı çekiyor. Sarhoş babaysa bir kenarda oturuyor. Ona: “Evinde bu kadar felaket yaşanırken sarhoş olmaya utanmıyor musun?” diyecek olsanız; alaca­ğınız mırıltı türü cevap şu olacaktır: _ Sen de burada otur da gör! Yalnız sarhoş olmak­la kalmaz, bir de içkiye boğulursun. Bizim hayatı­mız ayıkken çekilmez...
Sayfa 110Kitabı okudu
güzelliğin on'par etmez bu bendeki...desene be
"-Nesine tutuldum bu Engin'in? dedim. Bir kere hoş çocukmuş.Hoş çocuk. Dairede bütün kızların gözü onda imiş. Sadece "hoş çocuk" olmak yetiyor mu? Yoo,dedi sonra çok anlayışlıymış,güzel konuşurmuş,insan ruhunu biliyor.Sonra bir yandan okuyor bir yandan çalışıyor,kimsesiz,korunmaya,desteklenmeye muhtaç. Ben, ne bileyim,arkadaşlarla her çıkışımızda,böyle yalnız. Hayat hiç çekilmez oluyor,gezilmemiş,eğlenilmemiş,sevilmemiş."
Sayfa 27 - dergah yayınlarıKitabı okudu
Kim özlerdi avuç içlerinin kokusunu O kadar da önemli degildir birakip gitmeler, arkalarinda doldurulmasi mümkün olmayan bosluklar birakilmasaydi eger. Dayanilmasi o kadar da zor degildir, büyük ayriliklar bile, en güzel yerde baslatilsaydi eger.
Reklam
I: Hastane Bayram haftası biter bitmez hastalandım ve askeri hastanemize gönderildim. Hastane, kaleden yarım verst ötede, öbür binalardan ayrı, uzun, tek katlı, sarı boyalı bir yapıydı. Yazları onarılırken dehşetli sarı boya harcanırdı. Hastanenin kocaman avlusunda eklenti binalarla lojmanlar ve diğer hastane pavyonları bulunuyordu. Merkez
İslâm İnancının Özellikleri
1) İslam akidesi her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan yüce Allah'a iman etmeye çağırır: ️Ey Resulüm, “Allah’ın nasıl bir varlık olduğunu bize açıkla” diyenlere) De ki: “O Allah, birdir. (Eşi, dengi, benzeri, şeriki, yardım edicisi, ihtiyaç hissettiği, öncesi, ölmesi, acizliği, eksikliği, bilgi yetersizliği ve beceriksizliği asla
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.