Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Altında doğduğum yıldıza hepten lânet olsun; onu hiçbir gökyüzü korumasın, şerefsiz bir toz yığını gibi mekânın içinde ufalansın! Beni yaratıkların arasına iten hain an da Zaman’ın listesinden ilelebet silinsin! Arzularım, ebediyetin gündelik olarak alçaldığı bu yaşam ve ölüm karışımıyla uyuşamaz artık. Gelecekten bezmişim, onun günlerini katetmiş ve ona karşı kabımdan taşınışım, yanılsamalarımı hükümsüzleştirmem onları daha iyi tahrik etmek içindir. Öngörülemez -ve hâlbuki her şeyin kendini tekrar ettiği- bir evrendeki o azgınlaşmanın sonu hiç gelmeyecek mi yani? Daha ne kadar zaman kendimize, “İlâhlaştırdığım bu yaşamdan tiksiniyorum,” diyeceğiz. Sayıklamalarımızın boşluğu hepimizi yavan bir mukadderata boyun eğen tanrılara çeviriyor. Bizzat Kaos bile ancak bir kargaşa sistemi-olabilirken, şu dünyanın simetrisine niçin hâlâ başkaldırıyoruz? Alınyazımız kıtalar ve yıldızlarla çürümek olduğundan, mütevekkil hastalar gibi ve çağların sonuna kadar, öngörülmüş, ürkütücü ve beyhude bir meraklılığı peşimiz sıra sürükleyeceğiz.
Gelen gelsin ve beraber gülelim diyorum. Çünkü çok uzun zamandır tek başıma güldüğümde tadı çıkmıyor. Ağlamak tek başına olabilir ama tek başına gülmek kuru ekmek yemek gibi, kimsesiz kalmak gibi yavan ve sade. Bazen sadelik iyi olabilir ama herkesi bir zaman sonra sıkar. Sana gülümsemeni kaybetme demeyeceğim çünkü biliyorum çok uzun zaman önce onu kaybettin ve onu arıyorsun. Bir gün gelecek, yine güleceğiz. Söz veriyorum.
Reklam
Adalet maskesi altında genel özgürlüğün zorunluluklara köle edilmiş yaşamın yavan ve etkisiz görünümüne büründüğü doğrudur: Bu, daha ziyade, özgürlüğün en doğru sınırlarına indirgenmesidir, yoksa tehlikeli bir şekilde zincirinden boşanma değildir, ki bu anlamını yitirmiş bir sözdür. Kölelik riskine karşı bir garantidir, yoksa riskleri üstlenme iradesi değildir, bu riskler yoksa özgürlük de olmaz.
"Seni yolundan sadece budalaca bir evlilik çıkarabilirdi.” "Bu senin de başına gelebilir, Gabriele.” Kıpkırmızı oldu ve şiddetle karşı çıktı: "Bunun için Brzeg'li beylerin söz konusu olabileceğini mi düşünüyorsun yoksa? Bugün de hâlâ eskisi kadar yavanlar. ” "Nasıl yavan yani?" diye sordum. "En küçük memurundan tut, subay çevrelerine kadar hâlâ hepsi kibirli, azametli ve dar görüşlü. Konumlarına göre görüntü değişiyor sadece, içerik aynı. Bizim artık annelerimiz ve büyükannelerimiz gibi düşünmediğimiz içlerinden birinin bile aklına geliyor mu sanıyorsun? 'Efendim aşağı, efendim yukarı' diye etraflarında dört dönüp duran kadınlardan değil de artık kendi kendimizin efendisi olduğumuzun, kısacası eski kölece anlayışları rafa kaldırdığımızın farkındalar mı sence?"
Gidilen yerlere dönünce bıraktığımızı bulamayacağımızı hiç bilmiyormuşum o yıllarda. Kalarak yaşamanın ne kadar yavan olduğundan da elbette haberim yokmuş. Gidip keşfetmenin, özlemenin ve kalıp kök salmanın terazisinde bir o yana, bir bu yana savrulup durmuşum.
zıkkım iç..
Uzandım usulca cigarama; Yavan ömrüme katık. Ben o gün öldüm gülüm, Bir daha ölmem artık.
Sayfa 313 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
“Uzun uzun düşündükten sonra bir beyaz gül götürme riskini göze aldı; yavan ve dilsiz oldukları için ötekilerden daha az severdi onları: Hiçbir şey söylemezdi beyaz güller.”
Roman ayırt etmeyen bir okuyucu değilim. Sürekli ortada dolaşan, çöp değerinde kitapları küçük görürüm. Beni hiçbir zaman o alakasız ilkeleri birbirine karıştıran ya da faydalı çıkarımlarda bulunmayacak sıradan olayları yavan yavan anlatan çocuksu kitapları överken duyamazsınız.
Yavan ve çekilmez bu varoluş anlayışına bağlı niceliksel temsiller dizisinde yalnızca üreme sorunu ciddi biçimde tartışmaya açıktır, çünkü canlı sayısındaki abartılı artış bireyin payını azaltma riski taşımaktadır. Ama bütünü içerisinde, toplumsal faaliyet üzerine herhangi bir genel yargı, her özel çabanın, geçerli olmak için, üretimin ve korumanın temel gerekliliklerine indirgenebilir olduğu prensibini alttan alta destekler.
Hayır, yaşadığıma inanmıyorum. Hayır, çokça, derinlemesine, yoğun yaşadığıma inanmıyorum. Ben de herkes gibi bir alçak, bir yavan, bir hadımım! Resimlerle tasvir edilmiş koca bir dünya vardır odamda: kartondan adamlar, kıtıktan kadınlar, dumandan dağlar. Bu şeylerin hepsini güzelce düzene koydum ve bazı güneşli günlerde bunların hepsi harika bir görüntü oluşturuyor. Ve odamda kalıyorum. Bu benim bütün dünyam ve bütün hayatım; her gün ev tanrılarına dualar ediyor ve penceremin altından, sokaktan geçen, evlerinde benimki kadar şirin bir yapay dünyacığı olmayan insanların üzerine tükürüyorum.
İmparator Olamamış AdamKitabı okuyor
Reklam
Aşkk
Sadık oturduğu yerden göremiyordu o gözlerdeki çabayı ama hissediyordu. Saçlarından damlayan sular, sırılsıklam olmuş kıyafetleriyle ne kadar da uyumluydu. Bir kahraman gibi dimdik durmaya çalışarak, yanında yürüdüğü süslü kızın güzelliğini yavan bırakacak gerçeklikte bir etkiyle ve bu etkinin varlığından zırnık kadar haberi olmadan girdi toplantı odasına Özge.Sadık, Özge’ye kitlenmiş gözlerinin algıladıklarının etkisiyle gözlüklerini çıkarmaya bile fırsat bulamadan izledi onun yaklaşmasını.
Sıkıcı sıradan yavan
boş boş dolanan, erkek yurdu gençleri gibi barlarda gezindiğini kafamda canlandırdım: sıkıcı, sıradan, yavan. Ama en kötüsü küstahlık ve toyluktu..
Esenlik Bildirisi Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir Duygular paketlenmiş, tecime elverişli gövdede gökyüzünü kışkırtan şiir sahtedir gazeteler tutuklamış dünya kelimesini o dünyadan, o şiirden öcalmalı demektir Ölüm gelir, ölüm duygusuna karşı saygısız ve zekâ babacan tavrıyla tiksinti verir söz yavan, kardeşlik şarkıları gayetle tikiz öcalınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır kin, susturur insanı; adına çıdam denir susulunca tutulan çetele simsiyahtir o siyah öcalmakcasına gür ve bereketlidir Vandal yürek! Görün ki alkışlanasın ez bütün çiçekleri kendine canavar dedir haksızlık et, haksız olduğun anlaşılsın yaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir.
“Duygusal durumların şiddetine usulca boyun eğen akıl, aslında irade bakımından fazla tatmin olmaz. Ondan aldığı yavan emirleri yerine getirmeyi sevmez. Duyumsal gücün, tutkuyla renklendirilmiş duygusal emirlere ihtiyacı vardır.”
Suçu savaşa atmalı mıydık? 1914'ün Ağustos ayında silahlar patladığı zaman aşk, erkeklerin ve kadınların yüzleri birbirlerine çok yavan göründüğü için mi öldürüldü? Şüphesiz ki yöneticilerimizin suratlarını patlayan bombaların ışığında görmek (özellikle de eğitimle ilgili düşüncelere sahip kadınlar için) hepimizi dehşete düşürdü. O kadar çirkin -Almanlar, İngilizler, Fransızlar- ve o kadar ahmak göründüler ki.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.