Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Savaşta güçlüler güçsüzleri, barışta da zenginler fakirleri köleleştirir. Yaşamak için çalışmak zorundayız, fakat bize o kadar düşük yevmiye veriyorlar ki, resmen ölüme terk ediliyoruz. Biz onlar için bütün gün eziyet çekerken onlar kasalarına altın yığıyor, bu arada çocuklarımız vakitsizce çöküyor ve sevdiklerimizin yüzü katılaşıp canavarlaşıyor. Üzümleri biz eziyoruz, şarabı başkaları içiyor. Darıyı biz ektiğimiz halde tabaklarımız bomboş. Zincirlerimiz olduğu halde kimsenin gözü onları görmüyor, köle olduğumuz halde insanlar bizi hür sanıyor.
“Yaşamak için çalışmak zorundayız, fakat bize o kadar düşük yevmiye veriyorlar ki, resmen ölüme terk ediliyoruz.”
Sayfa 15 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sonra Nazar Usta'nm dikkati, Baba İlyas'ın elinde akı sıkı kavradığı borusunun içinde dumanlar dolanan, menevişler salan, garip cam fanusa kaydı. Baktı baktı, bir anlam veremedi "Bu nedir ki İlyas Efendi?" diye sordu merakabı yenemeyip. Bordo cepkeninin altındaki kara mintanından pörtlemiş göbeğini bir zaman kaşıyan Baba Ilyas, çok bilindik bir nesneden bahseder gibi sakin. "Nargiledir." dedi. Sonra, söylediğinden bir şey anlamayan Nazar Usta'nın boş baktığını sezince, "Otuz yıl sonra Ceneviz uşağı Kristof nam Kolombus adında bir kefere, dağlarından altın fişkıran bir hayal ülkesi keşfedecek. O ülkeden, nah şurada korun altında yanmaktaki bitkiden getirecek ki adı tütündür. İşte bu tütünü gören ahali, bunu nasıl tüttürsek de keyiflensek diye kara kara düşünürken, kimisi çubuklara dolduracak, kimisi tütsü yapacak, kimisi de ince kâğıtlara saracak. Bir işgüzar zat da çıkıp, "Bunun dumanını sudan geçirsek nasıl olur, diye zikredip, derviş tabiatla olduğundan kelli de üşenmeyip, cam kalıp döktürecek ve aklından geçeni tatbik edecek. İşte bunun adı nargile olacak. Mükeyyifattır ki zorlu. Vaizler ve müftüler, ilk zaman ahaliyi men eyleseler de bir vakit sonra, kendileri de içip beğenecek ve içilmesi caizdir diyecek. Ulemadan ve meşayihten, vüzeradan ve kibardan içmez adem kalmayacak. Hatta bir mertebeye varacak ki vüzera-i azam, akar için kahveler ihdas edip ve yevmiye birer ikişer altın kira alır olacaklar. Benim canım çekti, şimdiden tüttürüyorum. Mahsuru mu var? Hayal benim, zevk benim. Al bu da melanet hırkan. Kime ne dedi!" ve bir kez daha marpuca yöneldi.
Bütün ağırlık köylünün sırtında. Vergi servetle mütenâsip olmalı. Cibâyet sistemi sakat. Memleketin kadastrosu yapılmalı, istatistiğe önem verilmelidir. Bunları başlattık, fakat istediğimiz neticeyi alamadık: maaşlar kifayetsiz, ehliyetli insan az. Demirbaş defteri, yevmiye defteri, kasa defteri olmayan tüccara benziyoruz.
Sayfa 101Kitabı okudu
Dokuz gün önce, 309 yıllık bir yabancının kesesinden çıkan şu sikkeyi yine böyle parmaklarının arasında evirip çevirirken, yaşanmışın bıraktığı kaydın tutkusuyla "Şu bana verdiğin akçe," demişti gezgin Al-Mina'ya. "Kim bilir kimlerin elinden geçti, kimlerin kesesine girip çıkarak bana kadar geldi? Dile gelse ve anlatabilse." Anlatmıştı işte. Bir maaş, bir yevmiye, bir emeğin karşılığı, bir para üstü olduğunu. Elden ele nasıl geçtiğini, düştüğünü, kaybolduğunu, bulunduğunu, aynı keseye iki kez girdiğinin de vaki olduğunu. Sikkenin evleri vardı ve kilise arşivcisi, bir gözün üzerine bir kusurun nasıl indiğini öğrendiğinde kader gerçekleşmişti. Ama Colosseum'a büyük yıldırım düştüğü esnada meselâ III. kapı VIII. sıra I numaralı koltukta kimin oturduğunu hâlâ öğrenememişti. Bir anlatıda onu yazana bile saklı kalan yanlar vardır.
Sayfa 587Kitabı okudu
Bir somun ekmek pişirip de bir lokmasını yiyebilen, saray inşa edip de ahırda yatan, lüks kumaşlar dokuyup da paçavralar giyen, her şeyi üretip de her şeyden mahrum kalan uygarlaşmış işçi, özgür değildir. Hizmet ve yevmiye değiştokuşunda işçinin ortağı olmayan patron onun düşmanıdır.
Reklam
Baba, ben gidip şehirlerde çalışayım. Bak, köyün yarısı gitti, İzmir'de çok iş varmış. Fabrikalarda adamına göre yarım lira yevmiye bile veriyorlarmış. Kışın burada kalıp yük olacağıma, gidip ekmeğimi ararım, harman zamanında gene gelir, tarlada çalışırım...
-Bir baba oğluna yevmiye verir mi? -Elbette verir. Bir çocuk çalışması karşılığında babasından gündelik almazsa ne işi öğrenir, ne de iş çıkarır. Yaptığı işi baştan savma yapar. Çünkü, babasının kendisini çalıştığı için beslediği gibi bir düşünceye kapılır ve ahlâksız olur. Hâlbuki emeğinin karşılığını aldığı takdirde para kazanmanın ne demek olduğunu ve paranın değerini öğrenir, işte bu yüzden onlara yevmiye veriyorum.
Bir somun ekmek pişirip de bir lokmasını yiyebilen, saray inşa edip de ahırda yatan, lüks kumaşlar dokuyup da paçavralar giyen, her şeyi üretip de her şeyden mahrum kalan uygarlaşmış işçi, özgür değildir. Hizmet ve yevmiye değiştokuşunda işçinin ortağı olmayan patron onun düşmanıdır.
Sayfa 151Kitabı okudu
Yazıklar olsun!
“Annemin ve kardeşimin sıhhat haberini esaretten ancak bir buçuk sene sonra ilk defa olmak üzere aldım. Dört seneye karib hayatı esaretimde (yakın esaret hayatımda) de, ancak on iki kart alabildim. Mamafih dört senede, bir mektup bile alamayanlar mevcuttu. Harp senelerinde korkunç ve tehlikeli anlarda ebeveyn ve akrabaların böyle uzak memlekette
Sayfa 249
Reklam
Savaşta... güçlüler zayıfları, barışta da zenginler fakirleri köleleri yapar. Bizler yaşamak için çalışmalıyız ve onlar bizlere o kadar az yevmiye veriyorlar ki bizler ölüyoruz. Tüm gün boyunca onlar için didiniyoruz, onlar ise sandıklarına altın yığıyorlar, çocuklarımız daha büyüyemeden soluyorlar ve sevdiklerimizin yüzleri mutsuzluktan sertleşiyor, asıklaşıyor. Üzümleri ayaklarımızla bizler ezeriz ama şarabı başkaları içer. Ekini eken bizleriz gene de sofralarımız boştur. Bizlerin zincirleri vardır. kimsenin gözleri onları göremese de; ve bizler bize özgür demelerine rağmen köleyizdir.
Sayfa 99 - Doğu Batı YayınlarıKitabı okudu
Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri geldi aklıma. Genç bir ameleye ne kadar yevmiye aldığını soruyor, delikanlı elli lira diyor. Cevaben, "Evlâdım, gel ben sana her gün 50 lira vereyim, Kur'ân öğreteyim..." Alayım değil vereyim!
..zemini döndürüp gece gündüz sahifelerini yapan ve çeviren ve yevmiye hâdisatıyla yazan değiştiren aynı zat, aynı anda, en gizli, en cüz'î olan kalplerin hatıratlarını dahi bilir ve iradesiyle idare eder..
"O geceyi gündüze, gündüzü de geceye geçirir." Hadîd Sûresi, 57:6. âyetinin sarahatiyle zemini döndürüp gece gündüz sahifelerini yapan ve çeviren ve yevmiye hâdisatıyla yazan değiştiren aynı zat, aynı anda, en gizli, en cüz'î olan kalplerin hatıratlarını dahi bilir ve iradesiyle idare eder.
Sayfa 153Kitabı okudu
Mes'ut bir tesadüf'e birinci mektup
Bu şehre ilk gelişimde bu bankta oturmuştum. O zamanlar yılın dört mevsimi olurdu. Ve yazdı bütün kıyılardan çekilen. Güzdü. Annem bana yalnızca ayrılığı öğretmişti, babamsa stran söylemeyi. İkisini toplayıp içine gül yaprağı düşen şiirler yazmaya başladım ben de. Zordu. Ardında boğaz kuruluğu bıraktı geçip giden her esinti. Susadım. Cebimdeki
Dara yayınları
339 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.