Peş peşe üç Livaneli kitabı okudum. Livaneli’nin sevdiğim yönü her kitabının farklı tarzda olması. Arka arkaya bir yazarı okuduğunuz da genelde sıkılır ve aynı şeyleri okuduğunuz hissine kapılırsınız. Ben Livaneli okurken bu hisse kapılmadım, güzel okumalardı. Livaneli kitapları içinde politika ucundan köşesinden hep oluyor ama
Son Ada kitabını bir hayli politik buldum bunun yanı sıra benim bakış açımda demokratik yönetim sistemine karşı farkındalık yarattığını söyleyebilirim.
Balıkçı ve Oğlu kitabı ise mültecilere farklı bir gözle bakmamı sağladı. İçlerinden en beğendiğim ise
Muğla'nın Bodrum ilçesinde, sahile vuran minik bedeniyle göçmenlerin yaşadığı dramın sembolü haline gelen Aylan bebeğin ölümünün üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen, acısı hala ilk günkü gibi yürekleri burkuyor.
1970'li yıllarda Stockholm'de yazdığım Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm romanımda Bülent adlı bir akademisyen bir kehanette bulunur. Ilerde Asya'dan, Afrika'dan insanlar şişme botlara, sandallara binecek ve Avrupa'ya göç edecek. Bunu durdurmaya kimsenin gücü yetmeyecek gibi bir kehanet: "Açlık çeken ülkelerden insanlar sallara, köhne motorlara binecek ve Avrupa kıyılarını zorlayacaklar. Afrika ve Asya kıtalarının insanları, Avrupa'ya, Amerika ya akacak. Bir süre sonra kimse başa çıkamayacak bu göçle." Bugün kehanet gibi görünen bu cümleler, aslında dünyanın gidişini okuyabilmekle ilgiliydi. Bugun her şey daha da kötü...