Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İnsanı borçlandırın. Bunun için de işlerliği kanıtlanmış bir yol izleyebilirsiniz. Tek yapmanız gereken, kentlerinizin kaldırımlarında stantlar kurmak ve insanlara, gelirlerinin beş katı harcama limitlerine sahip kredi kartları dağıtmak. Öğrenmeyi öğrenmesini engelleyerek birey olmaktan alıkoyduğunuz insan, haliyle bilinçli bir tüketici de olamayacak ve daima borçlu kalacaktır. Böylece borçlarından başka hiçbir konuyla ilgilenmeyecek ancak yine de telefonu, arabası ya da televizyonunu her yıl yenileyebilmek için kredi kullanmaya devam edecektir. İletişimin bütün kanallarını denetim altında tutun. Denetim altına alamadığınız bir kanal varsa kapatın, yakın, yıkın. Var olmakta ısrar ediyorsa üstüne nükleer bomba atın. Atomik patlama sonrası bir hamamböceği gibi hâlâ hayattaysa ayağınızla ezin. İletişim kanallarında gerçeğe ilişkin tek bir bilginin bile yer almamasına özen gösterin. Bunun için de özellikle "zıt anlam" uygulamasını kullanın. Yani neyi gizlemek istiyorsanız aksini iddia edin. Örneğin, bütün iletişim kanallarını denetlemeye başladığınız günün akşamında şöyle bir açıklama yapın: "Dünyanın en özgür basını burada!" Hatta "Evrenin..." de diyebilirsiniz. Son olarak da yalıtımın sistemlerinin en büyük düşmanı olan duyarlılığın bir kas olduğunu unutmayın. Eğer insana o duyarlılığı çalıştırma isteği ya da imkânı verirseniz bütün çabalarınız boşa gider. Bu noktada duyarlılığın hayati tehlike arz eden bir duygu/düşünce/davranış olduğuna ilişkin düzenli hatırlatmalar yapmakta fayda var.
Sayfa 144Kitabı okudu
"İnsan üstüne yargı verirken durumunu gözönünde bulundurmak şarttır, çünkü olanakları belirleyen, onu biçimleyen bu durumdur. Ama öte yandan tutum ve davranışlarıyla o duruma anlam kazandıran da kendisidir."
Reklam
Yaşamı anlamlandırmada ne gibi hatalara düşülebileceğini anne ve babaların, öğretmenlerin ve psikologların bilerek, kendilerinin aynı hataları yapmamaları durumunda şuna inanabiliriz ki toplumsallık duygusundan yoksun çocuklar, kendilerindeki yetenekleri ve yaşamın içerdiği olanakları daha açık seçik hissedecektir. O zaman yaşamın önlerine çıkaracağı ödevler karşısında uğraşıp didinmeyi elden bırakmayacak, kendilerine kolay bir çıkış yolu aramayarak ödevlere yan çizmeyecek ya da yükü başkalarının üstüne yıkmaya kalkmayacaklardır; kendilerine daha yumuşak davranılıp özel bir yakınlık gösterilmesini beklemeyecek, kendilerini aşağılanmış hissetmeyecek, kafalarından intikam düşüncesini geçirmeyecek ya da "Yaşamanın yararı ne? Ne veriyor bana yaşamak?" diye sormayıp şöyle söyleyecektir: "Biz, kendi yaşamımıza gereken biçimi vermek zorundayız. Bu oldum olası boynumuzun borcudur ve bunun altından kalkabilecek gücümüz vardır. Biz eylemlerimizin efendisiyiz. Yeni bir şey mi yaratılacak ya da eski bir şeyin yerine yeni bir şey mi koyulacaktır, bu yalnızca bizim işimizdir." Yaşam bu şekilde birbirinden bağımsız bireylerin ortak çalışması olarak görüldü mü, insanlığın ilerlemesinde sınır yoktur.
Connie'ye döndü. Connie, yırtıcı, parlak, keskin bir anlam gördü gözlerinde, sevgi değildi bu. Karşı koyma gücü çözülmüştü. Üzerine garip bir ağırlık çökmüştü. Boyun eğecekti. Başka çıkar yol yoktu. Geçilmesi güç, dikenli ağaçların arasından dalarak, küçük bir açıklığın, ince kuru dallardan bir yığının bulunduğu bir yere geldiler. Adam
Sayfa 107
Anılar, garip ya işte, 'geçmiş' şeylerin taşıyıcıları oldukları halde, 'şimdi-burada'ki ilişkinin en önemli temelini oluş­tururlar - 'şu anda' kurduğumuz, hep, 'daha önce' kurulmuşların üstüne kurulur; bunları 'şimdi'ye taşıyanlar da, anılandır. Bu bakımdan, her anı da, ilişki açısından, olum­lu ya da olumsuz -ilişkinin kurulmasını destekleyici ya da köstekleyici- anlam yükleri taşır.
Sayfa 140Kitabı okudu
Yani eş seçimimizi ve ilişkimizin içeriğini kişilik özelliklerimiz belirler. İlişkilerimizde olumlu ya da olumsuz yönlerimize en fazla benzerlik gösteren partnerleri buluruz. Örneğin geçmişimiz bize, fazla bağlanmadan yaşanan fiziksel yakınlaşmaların bizim için en doğrusu olduğunu öğrettiyse, tam bu kalıba uygun birilerini kendimize çekeriz.
Reklam
Evliliğin amacı
Evliliğin amacı iki kişinin kendi esenliklerini, çocuklarının, ayrıca toplumun esenliğini düşünerek aralarında bir hayat arkadaşlığı kurmasıdır. Evlilik bu üç esenlikten birinde üstüne düşeni yapamıyorsa, yaşamın zorunluluklarıyla uyum içinde olduğu söylenemez.
Öte Dünyalılar Üstüne
Artık başınızı kutsal şeylerin gizine gömmeyin. Tersine, onu özgürce taşıyın. Yaşama anlam kazandıran bir kafa taşıyın.
Sayfa 25
Godot'yu Beklerken
Heidegger'in 'Geworfenheit' -insanın evrene fırlatılmışlığı- düşüncesi üstüne temellendirilen oyunda Vladimir'in Godot'yu bekleme süreci içinde ortaya koyduğu iki temel düşünsel eylem vardır. İlki insanın 'varoluş'unun bir anlam taşıyıp taşımadığı, insanın 'ben' diyebileceği bir 'öz'e sahip olup olmadığıdır; ikincisiyse insan için 'kurtuluş' olasılığının bulunup bulunmadığıdır.
Cambridge'li ilahiyatçının Hristiyanlığın en yaygın biçimine inandığını kabul edersek, muhtemelen şu ifadelerin bir çeşit bileşimine inanıyordu: *Atalarımızın zamanlarında, bir adam herhangi bir biyolojik baba işe dâhil olmadan, bakire bir anneden dünyaya geldi. *Aynı babasız adam, ölümünün üzerinden cesedi kokacak kadar çok zaman geçmiş olan Lazarus isimli bir arkadaşına seslendi ve Lazarus anında yaşama döndü. *Babasız adam öldükten ve üç gün mezarda kaldıktan sonra dirildi. *Kırk gün sonra babasız adam bir tepenin üstüne çıktı ve bedenen gökyüzüne yükselerek kayboldu. *Eğer kafanızın içinde bazı düşünceler mırıldanırsanız, babasız adam ve "babası" (ki babası aynı zamanda kendisidir) düşüncelerinizi duyar ve buna göre davranabilir. Dunyadaki diğer herkesin düşüncelerini eşzamanlı olarak duyma yeteneği de vardır. *Eğer kötü bir şey ya da iyi bir şey yaparsanız, aynı babasız adam bunların hepsini görür, hatta sizden başka kimse orada olmasa bile. Duruma göre ödüllendirilebilir ya da cezalandırılabilirsiniz, ölümünüzden sonra bile. *Babasız adamın bakire annesi hiçbir zaman ölmedi ve bedenen cennete "yükseltildi." *Ekmek ve şarap, eğer bir papaz (testislere sahip olmak zorunda olan birisi) tarafından kutsanırsa, bunlar babasız adamın bedenine ve kanına "dönüşüverir” Objektif bir insanbilimci Cambridge'de saha araştırması yaparken, bu inançlar dizisini daha önce hiç duymamışsa, bunlarla karşılaştığında sizce ne anlam çıkaracaktır?
Reklam
Seneca'nın Stoacıları andırarak söylediği, "mutluluğun sağladığı iyi şeyler özlenmeye değer, mutsuzluğunkiler ise övülmeye değer" sözleri pek yüksek bir anlam taşır.
İnsanı dikkatli bir biçimde ambalajından çıkarın. Doğumunun sorunsuz biçiminde gerçekleşmesi için gereken tıbbi özeni gösterin. Unutmayın ki toplumsal bir inşaat malzemesi olarak yatırım yapacağınız insanın sağlıklı bir bedene sahip olması, kuracağınız yalıtım sisteminin ömrünü uzatacaktır. İnşa edeceğiniz topluma aşılamak istediğiniz dogmalar, ön
Bütün hayatımı gerçek yurdumdan uzak olduğum duygusuyla yaşayacağım. "Metafizik sürgün' sözünün hiçbir anlamı olmasaydı bile , varoluşum ona anlam kazandırmaya yeterdi .
Dâhi her şeyi yapmaya muktedirdir, ama hiç kimsenin kavrayamayacağı bir anlamsızlığa da mahkûmdur; dâhi, mutlak kudretiyle bu anlamsızlığın üstü­ne her şeye kadir bir anlam inşa eder. Böylece bir teğmen, eğer dâhi ise bir imparator olup dünyayı değiştirebilir...
Sayfa 112Kitabı okudu
Toplama kampındaki tutuklular sadece sıradan insanlardı, ancak en azından bazıları, “çektikleri acıya değdiğine” karar vererek, insanın, kaderinin üstüne çıkma yetisini kanıtlamıştır.
Sayfa 10
1.177 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.