Nispeten az sayıda Jön Türk, oldukça katı bir pozitivizme inanmaktaydı (Ahmet Rıza en bilinen örnekti), fakat hepsi genel anlamda pozitivizmden etkilenmişti. Pozitivizmin bilim aracılığıyla ilerleme ile entelektüel elitizmi birleştirmesi, Le Bon'un kitle psikolojisini hiç de güvenilir bulmayan fikirlerinden etkilenen Jön Türklere çekici gelmişti.23 Bununla beraber, Jön Türk düşünce adamlarının hepsi, istisnasız "gerçek" islam'ın (bunu kendi zamanlarının din adamlarınınkine karşıt bir görüş olarak ortaya koyuyorlardı) bilime açık ve onunla uyumlu olduğunu savundu. Kendileri dindar kimseler olmasalar da dini önemli bir "Milll çimento" olarak görüyorlardı.24 Böyle olunca da Cumhuriyet'in, Batı'dan alınanlar ile İslami değerlerin korunmasını nasıl uzlaştırabileceği sorusu, tartışmanın anahtarı olmaya devam etti.
Ne yazık ki, kelimelerin kurbanı olduk sonunda, hürriyetin değil. Lafızların esir-i hüsnü olduk. Birer tılsım sandık sloganları.
Bazı heceleri telaffuz etmek, cinleri hüddamlaştırmağa, topraktan haizneler fışkırtmağa, bir kelimeyle mucizeler yaratmaya kâfi idi. Pahalıya mal olan bir gaflet. Şunu anlayamadık ki, Doğu ile Batı iki ayrı Dünya, meseleleri başka başka. Biri zenginleştikçe öteki fakirleşmeye mahkûm. Batı bütün zaferlerini yamyamlığa borçlı. Eski Yunan, demokrasi adını verdiği bir avuç insanın hürriyet ve hâkimiyetini, kölelik sayesinde gerçekleştirdi, çağdaş Avrupa, sömürgecilik sayesinde. Ama bunlar maziye ait tahliller. Bugün tek bir Dünya var. Küffarın hükümran olduğu bir dünya. Bir kelimeyle hepimiz Avrupalıyız. Onun dilini konuşmağa, onun silahlarını kullanmağa mecburuz.Avrupa, edebiyatı önce bir sınıf silahı, sonra bir istila vasıtası yaptı. Aşil'in açtığı yarayı, Aşil'in kılıcı tedavi eder. Biz de edebiyatı bir milli müdafaa silahı olarak kullanmaya mecburuz. Edebiyatı derken, Avrupa'nın uydurduğu bütün izm'leri kastediyorum. Topyekûn bir kavga bu. Ama yaşamanın, dayanmanın, direnmenin ilk şartı: şuur.
İncil’i inceleyenlerce İkinci İsaiah adı verilen ikinci peygamber, peygamberlerden en dikkate değer olandır. Tanrı’nın «benden başka Tanrı yoktur» dediğini ilk nakleden odur.
Biri dışında bütün dinlerin lanetlenmiş olduğu ve Tanrının putperestliği cezalandırdığı düşüncesi, görünüşe bakılırsa bu peygamberlerce ortaya atılmıştır. Peygamberler bütünüyle koyu milliyetçiydi ve Tanrı’nın Yahudi olmayanı cezalandıracağı günü gözlüyordu.
"İçinde bulundugumuz şartların kötülüğünü görüyoruz, neden iyi için çalışma ve çıkış yapmayalım? Kaybedeceğimiz bir şey kalmamıştır. Şimdi bize düşen, yeni bir uygarlık doğurmaktır. Kuruluş uygarlığı. Zaten batmakta olan ve bizi de bugüne kadar batırmış olan Batı'dan bir umut yoktur."
Din, sivil toplumun her alanında siyasi olmayan bir konum edindi. İnancın toplumsal boyutta özelleştirilmesi belli açılardan bakıldığında üzüntüyle karşılansa da, siyasi kültür açısından arzu edilen sonuçlara da yol açar.