Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsan aslında karmaşık bir varlık değil. Çoğunluğu zamanın büyük bir bölümünü yaşamak için kullanıyor, geriye kalanı ise, özgür oldukları küçük zaman diliminden öyle korkuyor ki, ondan kurtulmanın her türlü yolunu deniyor. İşte insanın değişmez yazgısı!
"Her türlü teselli sözü bir ihanet gibi geliyor kulağıma. Parmaklarım alev alev yanıyor. Kâğıt tutuşacak, mektup yanacak diye çekiniyorum. Cehennemden betermiş, seni kazanmak için senden uzaklaşmak. Kırk senedir beklediğimdin, geç bulduğumdun, şimdi yoksun. Daha kaç sene bekleyeceğim Çöldeki kumlar kadar susuzum, gelişin nisan yağmuru olsun. Sözlerin kulaklarımda bala taze, kelimeler yıldız yıldız, cümlelerin mehtapların en şahanesi. Tebessümün geliyor gözümün önüne, vuslat gibi güzel bir sabah güneşi gülüşlerin. Biz birbiriyle genişleyen, kenetlenen ve sonsuzlaşan tek ruhuz. Nasıl bir pınarsın sen Şems? İçtikçe susadığım. Nasıl bir ateşsin sen ey Şems? Yandıkça serinlediğim. Sen görünüşte etten kemikten ibaret bir insan; ama bütün insanlığı kalbinde taşıyan. Senin yüzünü görmedikten sonra, varsayalım ki yüzlerce dünya görmüşüm, ne çıkar?"
Sayfa 205Kitabı okudu
Reklam
sondu ..
Bu, benim insanlarda son sevgi arayışımdı. Bir yandan insanlardan son derece korkarken, bir yandan da insanları bir türlü aklımdan çıkaramadım. Öylece, şaklabanlık sayesinde ince bir çizgiyle insanlarla olan bağımı koruyabildim. Dışarıya karşı, durmaksızın gülümseyen yüzümü gösterirken iç dünyam ölüyordu.
İnsanın çevresinde duyduğu o ürkünç sessizliğe gelince, o da ayrı şeydir. Yedi kattır yalnızlığın derisi; bir şey işlemez içine. İnsanlara yaklaşırsın, dostlarını selamlarsın: Gene bir ıssızlık, gene bir tek bakış yok karşılık veren. Olsa olsa bir başkaldırma. Her birinde başka türlü olmak üzere, bana yakın herkeste gördüm bu başkaldırmayı; sanırım, karşıdakini en çok yaralayan şey, aramızda bir ayrım olduğunu birdenbire sezdirmektir, -saygı duymadan yaşayama yan soylu yaradılışlara pek az rastlanır.
Sayfa 86 - İş Bankası
Daha önce en çok meraklısı olduğumuz şeylerden, günün birinde artık gitgide daha az söz eder oluveririz, ille de konuşmak gerektiğinde de zorlanırız. Hep kendi sesimizi duymaktan gına gelmiştir... Kısa keseriz... Vazgeçeriz... Otuz yıldır konuşup duruyoruzdur zaten... Haklı çıkmayı bile umursamamaya başlarız. Zevkler arasında kendimize ayırdığımız o küçük yeri bile koruma arzusunu yitiririz... Kendimizden iğreniriz... Azıcık karnını doyurmak, birazcık ısınmak ve hiçbir yere varmayan yolda giderken mümkün olduğu kadar çok uyuyabilmek artık yetiyor da artıyordur bile. Yeniden bir şeylere ilgi duymak için başkalarının önünde takınacak yeni surat ifadeleri bulmak gerek... Ancak artık repertuarımızı değiştirecek gücümüz kalmamıştır. Eveleyip geveleriz. Onların, yani dostların arasında kalabilmek için bin türlü numara ve bahane ararız, ancak ölüm de artık buradadır, leş kokulu, yanı başımızda, artık daima orada kalacaktır, bir el pişpirik kadar bile gizemi kalmamış olacaktır. Gözümüzde bir anlam ifade etmeye devam eden tek şey olarak ufak tefek üzüntülerimiz kalmıştır,
Sayfa 468 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Dünyanın neresine gidersen git bazı kalıplar, bazı kaderler değişmiyordu işte; galipler kazanmaya devam ediyor, mağluplar ise bir türlü belini doğrultamıyordu.
Reklam
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka bir türlü hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Sayfa 155Kitabı okudu
Bir türlü istediğine kavuşamamıştı, neydi istediği, niçin istiyordu: bir rahat soluk, sabahleyin asabı bozulmadan uyanmak, gözlerini sabah ezanına açmak, güzel şeyler görmek.
Sayfa 11 - İz YayıncılıkKitabı okuyor
Anlatmak acı gelmesine acı gelir bana. Ama susmak da bir başka türlü acı.
Sayfa 10 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
“Belki de bir türlü yaşamadığımız için bu kadar büyüdü aşk,” dedi, "aslında kısa bir şeydi, zamana yayıldı.”
Reklam
Eğer yaşamak kelimesinin mânası her şeyden mahrum olmak ve ıstırap çekmekse, her an küçülmek ve bunu nefsinde her lâhza duymaksa, bir türlü aşamayacağıbir çemberin içinde durmadan çırpınmaksa, şüphesiz ben de, benimkiler de en derin şekilde yaşıyorduk. Yok, bu kelimenin içinde biraz ruh ve imkân genişliği, birtakım hakları duymak, o içten sevinmeler, dışa karşı bir parçacık güven, etrafınızla müsavi şartlar içinde rahat bir karşılaşma filân varsa, o zaman iş çok değişir.
Ahmedin gelişine Sofi çok sevindi. Onu kucakladı, öptü. Sonra da çekti kavalını, Ağrının öfkesini çalmağa başladı. Çaldı çaldı... Ahmedin, Musa Bey'in gözlerinden yaşlar geldi. Uzun uzun çaldıktan sonra kavalı Ahmede verdi. Ahmedin içi yanıyordu. Ağrının laneti bu Paşanın başında olsun, beylerin başında olsun, diye başladı kavalı çalmağa. Kaval başka bir türlü, başka bir sesle dile geldi. Gülbahar bu yeni sesi duydu. Bambaşkaydı. Bu da Ağrının öfkesini söylüyordu. Söylüyordu ama dağ taşı ayağa kaldıran, dağı taşı eriten bir sesle
Sayfa 34 - Tekin yayıneviKitabı okudu
Hitler ziyagil
Hitler yanında olmadığı veya onu sık sık göremediği zamanlarda çok hüzünlü bir tavır takınıyor ve hatta kendini öldürmeye bile teşebbüs ediyordu. Hitler’in de onu sevdiği muhakkaktır ama buna rağmen Eva’yı uzun bir zaman sıkıntılı bir durumda bırakmış olması bir türlü izah edilememektedir.
Çevremizde sürekli tanık olduğumuz, ama vurdumduymaz gözlerin bir türlü görmediği olayları, hayatımızı kokuşmuş bir su gibi kuşatan ürpertici, minik minik bayağılıkları, şu dünyada kimi kez acılarla, sıkıntılarla dolu yolumuzun üzerinde adeta kaynaşan bütün o parçalanmış, soğuk, sıradan kişiliklerin derinliğini, acıma bilmez bir heykeltıraş keskisinin sağlam, sarsılmaz gücüyle milletin gözüne gözüne sokma cesaretini gösteren yazardır o!
Büyük bir dinsel zorbalık merdiveni vardır, çoktur basamakları; ama bunlardan üç tanesi en önemlileridir. İnsan bir zamanlar tanrısına insanları, belki de en sevdiklerini kurban ederdi, - tarih öncesindeki tüm dinlerde ilk doğan çocuğun kurban edilmesi buna dahildir; İmparator Tıberius'un Capri Adası'ndaki Mitras mağarasında kurban edilmesi, Roma çağdışılıklarının en tüyler ürperticisi de buna dahildir. Sonra insanlığın ahlaki döneminde, insan sahip olduğu en güçlü içgüdüyü, "doğasını" kurban etti tanrısına; keşişin, bu inanmış "doğallık-karşıtı"nın salim bakışında b u şölen neşesi parıldıyor. Nihayet: ne kaldı geriye kurban edecek? Sonunda her türlü avutucu, kutsal, iyileştirici olanı, her türlü umudu, gizli uyuma, gelecekteki mutluluklara ve adaletlere duyulan her türlü umudu, her türlü inancı kurban etmek gerekmez miydi? Tanrının kendisini kurban etmek ve kendi kendine zorbalıkla, taşa, aptallığa, ağırlığa, kadere, hiçliğe tapınmak gerekmez miydi? Hiçe karşılık tanrıyı kurban etmek - son zalimliğin bu paradoks gizemi, şimdi gelmekte olan kuşağa saklandı: hepimiz şimdiden birazını biliyoruz bunun. -
Sayfa 56
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.