Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Önünde öyle çok zaman vardı ki! Tek bir yıl bile ona bitmez tükenmezmiş gibi görünüyordu ve güzel yıllar daha henüz başlamaktaydı; yıllar sonu gözükmeyen sınırsız bir diziye, insanın uğruna biraz sıkılmayı göze alabileceği halen hiç el değmemiş ve görkemli bir hazineye benziyordu.
AŞK SENİN SOYADIN MI?
Kalbimde fırtınalar kopuyor aşkım, Bilemezsin bu ağırlığı. Ne Jüpiterim ne buzdan öte Neptün, Senle sımsıcak bir yıldız, Senle bambaşka bur evren. Senin sesinle dinen yağmurlarım var, Gülüşünle kâinatımda mucizeler.
Reklam
Kendimizi yaşıyor sanıyorduk ama her gün biraz daha ölüyor, her gün biraz daha insanlıktan çıkıyorduk.
Az yemekten daha kolay sindirilir tıka basa bir yemek. İyi bir sindirimin birinci koşulu tümden çalışmasıdır midenin. İnsan midesinin çapını iyi t a n ı m a l ı d ı r [kennen]. Öğün arasında bir şey yememeli, kahve içmemeli: kahve sıkıntı verir. Çay ancak sabahları yararlıdır, az ve koyu, çay gereğinden biraz açık olsa dokunur, bütün gün kırıklık yapar, güçten keser. Bunda herkesin kendine göre bir ölçeği vardır, kendi beğenisine göre bir sınır çizer. Çok sıkıcı bir ortamda çayla başlamak öğütlenir gibi değildir: bir saat önceden bir fincan koyu, yağı çıkarılmış kakao ile başlamak yeğlenmeli. – Elden geldiğince a z o t u r m a l ı: açık havada gezinirken doğmayan, kasların katılmadığı bir eğlenceyle bağlantı kurmayan herhangi bir düşünceye inanmamalı. Bütün önyargılar bağırsaklardan doğar. – İ h t i m a m . - Söylemiştim bir kez daha – kutsal tine karşı işlenen gerçek günah kaba ettir.
Daha söylenecek çok söz vardır, çünkü konuşmak için geç kalınmıştır. O kadar çok yarım kalmış yaşantı birikmiş, o kadar çok yaşantı dile getirilmeden kalmıştır ki, konuşan önce büyük boşluğu doldurmak zorunda hisseder kendini. Turgut'un söylediği gibi: " Her gün açıklanamayanlar biraz daha artıyor. Tarifi güç bir yorgunluk geliyor üstüme
Metis Yayınları s. 19-20
Acaba bir gün aklımı kaçırır mıyım? Her gün biraz daha yaklaşıyorum, orası kesin. Tek korkum erken olması.
Reklam
Dünyayı gözlemleyen Ömer Hayyam o dünyayı yöneten nizamülmülk ve aynı dünyaya dehşet satan Hasan sabbah. Birlikte Nisapur da öğrenim gördükleri rivayet edilir. Tabii ki bu doğru olamaz çünkü nizam ömer'den 30 yaş daha büyüktür ve Hasan eğitimini Rey'de yapmış belki doğduğu şehir olan kumda da biraz ders almış ama kesinlikle Nişapur da mektebe medreseye gitmemiştir...
GÖLGELERİN İÇİNDEKİ SESSİZLİK
Herkes keyifle kahvesini yudumlamaya başladığı sırada Burcu artık zamanı geldiğini düşünerek Zeynep’e döndü ve şöyle dedi: ‘’Canım! Bizi gerçekten çok korkuttun. Yine! Bize neler olduğunu anlatmak ister misin?’’ Arkadaşları meraklı gözlerle kendisine bakarlarken, "Tamam, tamam! Elbette anlatacağım.’’ diye cevap verdi. Zeynep. Daha sonra
Tuhaf görünümlü canavarlar gerçek miydi? Yoksa bir hayal miydi?
Büyük hayatı olduğu halde başarılı olmayan insanlar olduğu gibi, küçük hayatlarında çok başarılı işler yapan insanlar da vardır. Erzincan'da 20 çalışanıyla yılda 20 bin dolar kâr eden bir şirket başarılıdır ama ulusal ölçekte bakıldığında büyük değildir. İstanbul'daki 2.000 çalışanı olan ama 20 milyon dolar zarar eden bir şirket büyüktür ama başarılı değildir. Başarının büyüklüğü de önemli bir noktadır. Başarının büyüklüğü baz alınan ölçeğe göre değişir. Türkiye içinde birinci ligde en büyük olanlar, dünyanın ikinci liginde yer alabilirler. Ebatlarına göre küçük boy başarı, orta boy başarı ve büyük boy başarı vardır. Tüm insanlık için tüm zamanlarda geçerli olabilecek bireysel bir başarı tanımı Amerikalı yazar Emerson'a aittir: "Başarı, çok ve sık gülmek; çocukların sevgisini ve akıllı insanların saygısını kazanmak; içtenlikli eleştirilerin kıymetini anlamak ve kötü arkadaşların yoldan çıkarma girişimlerine dayanabilmek; güzeli anlamak; başkalarında en iyiyi bulmak; sağlıklı bir çocukla, güzel bir bahçe ya da saygın bir sosyal durumla biraz daha iyi bir dünya bırakabilmek; hatta bir tek kişi bile olsa, binlerinin siz yaşadığınız için daha rahat nefes aldığını bilmektir."
Babamın ‘sen artık büyüdün kendine de bir rakı koy’ dediği akşam geldi aklıma. Biraz daha büyümüştüm. Hayatı ve dünyayı sek içecek kadar! İlk dakikalar biraz başım döndü ama sonra alıştım. Suratıma çakırkeyif bir gülümseme yerleşti. Aldığım her nefeste beynim uyuştu. Yürürken ses çıkaran aklımdaki düşünceler, parmaklarımın üzerinde balerinler gibi uçmaya başladılar. Başlamıştı hayat sarhoşluğu. Elbet bunun da koması vardır. Ben ona da girerim. Kalmam üç beş kadehte. Boş şişeleri duvara fırlattığım gibi dibini görmeden bırakmam hayatı da! Ve nefesimi tuttum. En derine, en dibe inebilmek için. Bıraktım kendimi hayat okyanusuna. Beni dibe çeken zihnimin ağırlığıydı. Ve dibe daha çok var. Ama gidiyorum. Yavaş yavaş. Ayaklarına beton dökülmüş bir mafya kurbanı gibi… En derine. Dünya yuvarlak. Hayat da öyle. En derini aynı zamanda en yükseğidir hayatın. Nereden baktığına bağlı. Nerede doğduğuna. Doğduğun yerden ne kadar uzaklaştığına bağlı. Elindeki şişede ne kadar hayat kaldığına bağlı…
Reklam
"Bir düşünün, bütün insanlar okumuş, bütün insanlar doymuş, bütün insanlar kölelikten kurtulmuş ve hür, bütün insanlar güçlerini sonuna kadar biraz daha insan olmaya, biraz daha aydınlığa kavuşturmaya harcıyor. Kim bilir, ne yaşanası dünya olur böyle bir dünya.."
Ben tembelim, ben durduğum yerde pinekliyorum; ya sen? O da öyle. Biz, toptan biribirimize benziyoruz. Övüngenliğimiz de çabasızlığımızdan, daha doğrusu ca­hilliğimizden geliyor. Gerçek yeniye ulaşamayışımız da buradan geliyor. Araştırma gücümüz, çabamız olmadığın­ dan ona buna öykünüp duruyoruz. Bundan da bir şey çık­mıyor. Öykünmek, yeni sandığın bir şeye öykünmek yeni­lik değildir. Durmuş oturmuş geriden farkı yoktur. Belki de biraz daha kötüdür.
Öylece uzaktan senin mutluluğunu izliyorum. Bana kurdurduğun hayalleri, kurduğumuz hayalleri başkasıyla yaşamanı izliyorum. Elimden bir şey gelmiyor. Sana olan güvenimde ya da sevgimde bir değişiklik de olmuyor. Öylece izliyorum gülümsemeni. Dünyada mutlu olmasını en çok istediğim insanın mutluluğunu izliyorum ama neden ben mutlu değilim? Böyle bir durumda benim de mutlu olmam gerekmez miydi? Bilmiyorum... Öylece bütün gün izliyorum. Kimseye ağzımı bile açamıyorum. Öylece bütün gün acı acı gülümsüyorum. Ağlamak istiyorum, yok olmuyor. Biraz rahatlamak istiyorum, olmuyor. Her hayal kırıklığını sırtlayıp ötekini beklemeye başlıyorum. Her aynaya baktığımda eriyişimi izliyorum. Beni sen üzüyorsun, ben insanlara karşı olan güvenimi kaybedip sana güvenmeye devam ediyorum. Beni sen üzüyorsun, ben insanlara küsüp ortadan kayboluyorum, her gün burada buluyorum kendimi. Beni sen üzüyorsun ben seni her geçen gün daha çok seviyorum. Öylece bütün gün gülümsüyorum. Birisini beklediğimi kahkahalarla, gülücük saçarak anlatıyorum. Merhamet ve şefkat istiyorum bütün gün. Öylece bütün gün seni seviyorum. Seni sevmek dışında hiçbir şeye hevesim olmuyor. İnsanlar genellemeler yaparak bana öğütler veriyor sen farklısın diyorum bütün gün. Öylece bütün gün seni savunuyorum, toz kondurmuyorum sana. Öylece bütün gün gece gördüğüm rüyayı düşünüyorum, hep sen oluyorsun rüyalarımda. Öylece izliyorum seni, hayallerimin benden uzaklaştırılışını izliyorum. Öylece izliyorum her şeyimin elimden kayıp gidişini. Ve elimden hiçbir şey gelmiyor. Hiç bu kadar çaresiz kalmamıştım. Ben aslında gittiğin gün öldüm ama hâlâ üzerime toprak atılmadı.
192 syf.
8/10 puan verdi
Uzun zamandır bu tarz bilgi dolu, söylev tarzında bir kitap okumadığım için -
Seneca
Seneca
hariç- düşüncelerimi toparlamakta biraz zorlanıyorum açıkçası. Fakat böyle bir kitap ve böyle değerli bir çeviri bir incelemeyi hak ediyor bence, o yüzden bir not düşmeliyim buraya~ Öncelikle kitabın da adı olan "aptallık duvarı" ifadesini çok beğendim
Aptallık Duvarı
Aptallık DuvarıYoro Takesi · Denizler Kitabevi · 20214 okunma
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.