Seni az tanıyorum... Az...
Sen de fark ettin mi? Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi...
Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorum, demek, seni kendimden çok biliyorum, demektir. Bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. Belki de az, her şey demektir. Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir...
Düşünüp tasarlayarak yaşamak istediğim için ormana çekildim, sadece hayatın asli gerçekleriyle yüzleşebilmek için, zorunlu öğretilerini öğrenip öğrenemeyeceğimi görmek, ölüm günü geldiğinde yaşanmamışlıklarla karşılaşmamak için. Yaşamak o kadar güzel ki hayatın kendisi olmayanı yaşamak istemedim.
Orhan Seyfi Orhon, Beş Hececi'lerin ağabeyi.
Kendimi bildim bileli şiir okumayı, şiir ile haşır neşir olmayı çok sevdim. Hele okuduğum şiir de hece ölçüsü ile yazılmış, arı bir Türkçe kullanılmış, lirizmin coşkusu ile bezenmiş ise... Ve Orhan Seyfi, bunu noksansız yapıyor, yapıyor diyorum zira dizeler hala diri hala canlı.
Kitap toplamda
"Seni sırf sen olduğun için seviyorum ben. Güzelliğini, tazeliğini, asaletini veya gönlündeki zenginliği kaybetsen yahut bunları senden söküp alsalar bile ben yine seni seviyor olacağım. Seni sevme sebebim sen olduğun içindir. Benim bu diyardaki cennetimsin, hatta cennetlik hayatımsın. Yatmadan evvelki son şeyim, uyandığım zaman ki ilk şeyimsin. Seni görme umuduyla açtığımı bil her sabah gözlerimi. Uyanıkken yanağınla, dudağınla eda ve işvenle mızraba dokunurum; uykudayken zamanım hayalinle geçer. Sen varken dünyamda başka birine yer kalmaz. Yerin gözümün içi, gözümü yumduğumda gönlümün köşesidir."
Sayfa 34 - Kapı Yayınları 916/ İskender Pala Bütün Eserleri - 103
Esselam
"Yıllardır Kudüs'te yaşıyormuş gibi, sabah-akşam başı önünde tövbe ederek geçtiği Hıtta Kapısı'ndan binlerce kez geçmiş gibi, Aksa'nın taşlarını sayısız kere arşınlamış gibi ve her sabah namazı mescide gitmek için sokağa çıktığında Kudüs ayazı içini ürpertirken, az sonra belirecek günün ışıklarıyla her Filistinli Müslüman'ın yeniden filizlenen umutları kadar buraya ait hissediyordu kendini."
Bu alıntıya kalbimi bırakıyorum. Daha 6 gün önce bu hisler zihnimden geçiyordu...
Kitap roman tarzında Aslı'nın Mescidi Aksa ziyaretini anlatıyor. Ayetlerle verilen dersleri, biz unutkan insanlara hatırlatması bakımından ziyadesiyle sevdim. 262 sayfa olması az net öz olması bir insanın kendi özüne dönmesini anlatmasıyla lise dahil herkese tavsiye ederim.
***Aslı'nın hikayesi bu kitapta bitmiyor, serinin ikinci kitabı
Emanet
İyi niyetler, İhlâslı ameller
10.08.23 07.22
Ben yaşamı içimde titrerken ,dilimde,ayak tabanlarımda ,arzularımda veya acı çekişimde hissediyorum.Ben ruhumun yüzlerce şekilde hareket edebilen ,arayan bir şey olmasını istiyorum.Ben kendimi rahipler ,gezginler ,kadın aşçılar,katiller ,çocuklar ,hayvanlar ve daha bir sürü şey olarak,kuşlar ,ağaçlar olarak düşlemek istiyorum.Bu benim için gerekli,yaşamam için gerekli ve eğer bir gün bu olasılıkları kaybedersem ve dedikleri gibi gerçeğe mahkum olursam ölmeyi yeğ tutarım.