Macide Hanım, bu kez ağır devinimlerle geviş getirmekte olan bir ineğin de yer aldığı, kırsal duyarlığın, ladin ağaçlarının, küçük bir derenin resmedildiği tabloya bakıyordu. İneğin çenesi kibirli bir hoşnutlukla, az eğri açılmış, öylece kalmıştı. Çocukken annesine sormuş, geviş getiriyor kızım demişti annesi. Sonraları, hayat bilgisi dersinde öğretmeni de anlatmıştı çift toynaklı hayvanların geviş getirdiğini. Aslına vakıf olamadım, hayat gidici dedi içinden. Roma'da mı, nerede, hayvanat bahçesinde, tabelasında lama yazan bir hayvan görmüş, aa, bu inek gibi geviş getiriyor demişti sarışın, bıçkın rehberine, adam gülmüştü. Macide Hanım dalıp gitmesini yorgunca bir gülümsemeyle örtmek istedi. Kamuya mâl olmuş bir eski artistin, çarpıklığı içinde biraz kösnüllük de barındıran, bir cümleyi yarım bırakmış gibi duran gülümsemesini benimsemişti ne zamandır. Bu gülümsemeyi gözlerini tablodan ayırıp herkesin üstünde dura dura gezdirirken başarıyla sergiledi. Bir yandan da, bu kelimeler niye hep negatife dönüyor kafamda, hurdacı duvarının dibinde, eski yağlı çuvallar gibi medet umulmaz, kuş uçmaz kervan göçmez tenhalıklara atılmış. Offf, dedi yavaşça.