Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yaşam, kaybetmeyi öğrenmektir
"Yaşam, kaybetmeyi öğrenmektir," diye başlardı rahmet­li Tufan Abi. Genellikle ikinci kadehin dibine darı ektikten sonra felsefe yapma hastalığı tutar, sağ elinin tersiyle dudaklarını kurulayarak, iştahla girişirdi söze: "Kaybetme ma­ceramız daha ana karnından çıktığımızda başlar. Hiç emek harcamadan hüküm sürdüğümüz, dünyanın en
Sayfa 487Kitabı okudu
Onun muhteşem göğsüne bakmak, belden aşağısını ilk defa çıplak görmekten daha az utanç vericiydi. Mitchell'ın elleri Kate'in omuzlarına yöneldi, başparmakla- rıyla sutyeninin askılarını indirdi. Askılar gevşekçe Kate'in kolları üzerine düşerken, ellerini genç kadının arkasına götü- rüp bunu daha önce birçok defa yapmış gibi
Sayfa 168
Reklam
Clayton'ın dudakları, Whitney'in dudaklarını kana kana içerken, tutku ve hasretle serseme dönen genç kadın, içini dolduran vahşi heyecanla kendinden geçiyordu. Whitney, genç adamın öpücüğüne karşılık verirken Clayton'ın elleri genç kadının sırtından aşağı, belkemiğine doğru indi; ardından daha da aşağı inip kalçasının dolgun kıvrımlarında gezindi. Bitmek bilmeyen dakikaların ardından, Clayton dudaklarını ondan ayırdı ve Whitney'in yüzünü ellen arasına aldı. Başparmakları ile Whitney'in al al olmuş yanaklarını okşamaya başladı. Whitney'in parlayan yeşil gözlerine bakarken, gri gözlerine şefkat ve tutku dolu bir ifade yerleşmişti. "Seni güzel, yaramaz, muhteşem küçük aptal," diye fısıldadı sert bir ses tonuyla. Sonra yine ağır ağır dudaklarını Whitney'in dudaklarına götürdü ve onu damarlarında akan kanın alev alev yandığını hissettirinceye dek öptü. Genç kadın Clayton'ı deli gibi arzulamaya başlamıştı. Genç adamın elleri Whitney'in göğüslerinde geziniyor, dokunuşları genç kadının içini ürpertiyordu. Bu dokunuşlar genç kadının bedeninden aşağı kayıyor, Clayton genç kadını kalçasından kavrayıp sert uyluklarına bastırıyor ve onu orada adeta hapsediyordu. Ansızın durdu genç adam. Dudaklarını, Whitney'in dudaklarından bir hamlede ayırdı. Gözlerini ve alnını öpüp çenesini genç kadının başına dayadı. Whitney kımıldayınca, Clayton ona daha da sıkı sarıldı. "Gitme, küçüğüm," diye fısıldadı. "Biraz daha kalalım böyle."
Sayfa 428
Yalnız bir opera
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim imrendiğin, öfkelendiğin kızdığın, ya da kıskandığın diyelim yani yaşamışlık sandığın Geçmişim dile dökülmeyenin tenhalığında kaçırılan bakışlarda gündeliğin başıboş
_Hayat, sürprizlerle dolu bir kumardır ve hayatın ne olduğunu sadece kumarbazlar bilir. _Eğer cesur değilsen samimi olamazsın, sevemezsin, güvenemezsin, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir. Ve diğer her şey onu izler. _Risk al. Belirsizlik deme; merak de. Güvencesizlik deme; özgürlük de. Bu güvencesizlik, hayatın
Kendimi daha fazla rezil etmeden önce durmalı mıydım? Endişemi anlamış olmalı ki bana doğru uzanıp, "Merak etme. Yavaş hareket ederiz," diye kulağıma fısıldadı. Bu sözleri bana inanılmaz iyi geliyordu. Bütün sıcaklığıyla ve davetkârlığıyla bizi karşılayan bu arzular denizine birlikte dalmamız ve başladığımız bu işi bitirmemiz için bana
YABANCI YAYINEVİ
Reklam
Kendimi daha fazla rezil etmeden önce durmalı mıydım? Endişemi anlamış olmalı ki bana doğru uzanıp, "Merak etme. Yavaş hareket ederiz," diye kulağıma fısıldadı. Bu sözleri bana inanılmaz iyi geliyordu. Bütün sıcaklığıyla ve davetkârhğıyla bizi karşılayan bu arzular denizine birlikte dalmamız ve başladığımız bu işi bitirmemiz
Sayfa 134
Sara başını çevirip dudaklarımı yaladı. Ağzını ve dilini dudaklarıma yapıştırıp ağzımın içine inlediğinde daha fazla dayanamadım. Ritmimi kaybetmiştim. Bacaklarım kalçala rina çarparken ateş içinde yanıyordum. Ta ki tüm vücudum gerilip birden rahatlayana kadar. Olduğum yerde kalmış, sersemlemiştim. Orgazm ol duktan sonra yavaşlayan ağır öpücüklerinin tadını çıkarı yordum. Oda yok olmuş, kulağa ne kadar klişe gelirse gelsin zaman durmuştu. Bu geceyle ilgili her şey onun vücuduyla ve dudaklarıyla ilgili oluvermişti. Öpüşürken Sara gözlerini açıp benimkilere baktı. Yavaşça içinden çıkıp yumuşak, aç dudaklarının benimkilerle buluşmasına izin verdim. Ağzının şeklinden zevk alıyordum. İki parmağımı cinsel organında gezdirirken altımda kıvranması hoşuma gidiyordu. İki par mağımı içine doğru bastırdım. Nasıl sıcak olduğunu, ona verdiğim zevkin kalıntılarını hissedebiliyordum. Parmaklarımı biraz daha içine sokarak, “Seni yaramaz kız," diye fısıldadım. Parmaklarımı geri çekerken vücudu gitmeme izin ver mek istemiyor gibiydi. Gülümsedim. Ama kalkıp doğrulması gerekiyordu, böylece ben de geceme devam edebilecektim. Ayağa kalkıp pantolonumu giydikten sonra eğilip Sa ra’nın bacaklarını çözdüm. Sara doğrulup masaya oturduktan sonra beni gömleğimden çekerek bacaklarının arasına aldı. “Şimdi ne yapacaksınız?” Ellerini göğsümde gezdiriyordu. "Herhalde akşam yemeği yeriz."
Sayfa 37
Onu özlemiştim. Onunla bu şekilde olmayı özlemiştim. Düğmeleri deliklerinden çıkardıkça, gömleğinin yakaları birbirinden ayrılarak önce güçlü boynunu, sonra da göğsünün birazını ortaya çıkardı. Benimle oyun oynar gibi, göğüs kaslarının hemen altındaki düğmede durup kol düğmelerine geçti. Kol düğmelerini birer birer, yavaş hareketlerle
Sayfa 201
Biraz ağır olmuş
Peter Lorre bir parça onaylanmak için Humphrey Bogart'a bakıp, "Benden nefret ediyorsun, değil mi?" diyerek bu dersi yaşayarak öğreniyor. "Seni düşünecek vaktim olsaydı muhtemelen ederdim" diye cevaplıyor Bogart.
Sayfa 132Kitabı okudu
Reklam
Seferlerde başarısızlıklar baş gösterince, askere ve bilhassa hâkim zümrenin muhafız askerleri olan yeniçerilere zaferli harplerde olduğu kadar ganimet hissesi düşmüyor, maaşları evvelce olduğu gibi bol ve düzenli verilemiyordu. Bununla beraber, saray ve devlet erkânı, yani hâkim zümre eski geçim tarzlarını, israf ve sefahatlerini henüz
Şamil, saldırmayı bildiği gibi geri çekilmeyi de biliyor ve kendine güvenini kaybetmiyordu. Geri çekilme emri vermesi, aşiretlerin gözündeki itibarına gölge düşürmüyordu. Savaşta böyle iniş­li çıkışlı durumlar olurdu. Rusların safına geçip sonra yeniden Şamil'e katılan aşiret mensuplarına, dönek gözüyle bakılmazdı. Böyle birçok durumda
Yabanıl bir çam ağacında, bir sabah, içerideki canın dışarı çıkmak üzere kabuğunu tam çatlattığı anda, bir kelebek kozasını görme fırsatını nasıl elde etmiş olduğumu hatırladım. Bekliyor, bekliyordum; o ise gecikiyordu; benim de işim vardı... Bunun için ona doğru eğildim, soluğumla ısıtmaya başladım. Onu sabırla ısıtıyordum. Mucize benim önümde,
İçinde, hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış, fakat hiçbirin sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı seziyordu. İçi yanarak anlıyordu ki onda gömülü kalmış iyi ve güzel bir şeyler vardı; belki çoktan ölmüş ya da bir dağın derinliklerindeki altın gibi saklı kalmış olan bu hazine çoktan meydana çıkmış olmalıydı.Ama öyle derinlerde kalmış, üzerine öyle pislikler yığılmıştı ki...Sanki dünyanın ve hayatın ona verdiği nimetleri birisi çalmış ve yine kendi ruhunun derinliklerinde bir yere gömüp bırakmıştı.Sanki bir güç onu hayat meydanına atılmaktan, iradesini ve zekâsını alabildiğine açılıp harcanmaktan alıkoyuyordu. Sanki gizli bir düşman daha yola çıkarken onu ağır eliyle yakalamış, insanlığın doğru yolundan uzaklara fırlatmıştı.. Düşünme ve isteme gücü çoktan ve belki de umutsuz olarak felce uğramıştı.
Sayfa 115Kitabı okudu
Macide Hanım, bu kez ağır devinimlerle geviş getirmekte olan bir ineğin de yer aldığı, kırsal duyarlığın, ladin ağaçlarının, küçük bir derenin resmedildiği tabloya bakıyordu. İneğin çenesi kibirli bir hoşnutlukla, az eğri açılmış, öylece kalmıştı. Çocukken annesine sormuş, geviş getiriyor kızım demişti annesi. Sonraları, hayat bilgisi dersinde öğretmeni de anlatmıştı çift toynaklı hayvanların geviş getirdiğini. Aslına vakıf olamadım, hayat gidici dedi içinden. Roma'da mı, nerede, hayvanat bahçesinde, tabelasında lama yazan bir hayvan görmüş, aa, bu inek gibi geviş getiriyor demişti sarışın, bıçkın rehberine, adam gülmüştü. Macide Hanım dalıp gitmesini yorgunca bir gülümsemeyle örtmek istedi. Kamuya mâl olmuş bir eski artistin, çarpıklığı içinde biraz kösnüllük de barındıran, bir cümleyi yarım bırakmış gibi duran gülümsemesini benimsemişti ne zamandır. Bu gülümsemeyi gözlerini tablodan ayırıp herkesin üstünde dura dura gezdirirken başarıyla sergiledi. Bir yandan da, bu kelimeler niye hep negatife dönüyor kafamda, hurdacı duvarının dibinde, eski yağlı çuvallar gibi medet umulmaz, kuş uçmaz kervan göçmez tenhalıklara atılmış. Offf, dedi yavaşça.
Sayfa 45 - Akşam YemeğiKitabı okudu
641 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.