Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Nehlüdov, toplumun ve genel olarak düzenin varoluş nedeninin, başka insanları yargılayan ve cezalandıran bu yasal suçlular değil, bu derece büyük ahlaksızlığa rağmen insanların yine de birbirlerine acımaları ve sevmeleri olduğunu artık anlamıştı.
Sayfa 562Kitabı okudu
"Müzik bestelemeyi istemişti her zaman. Aradığı şeye, başka yolla bir kimlik kazandıramazdı. Kendine sık sık, onun ne olduğunu bilmek istiyorsan, Çaykovski'nin "Birinci Konçertosu"nun ilk birkaç bölümünü dinle, derdi. Ya da Rahmaninof'un "İkinci Konçertosu"nun son bölümlerini. İnsanlar bu kavrama bir ad bulmamış, bir biçim, bir düşünce de bulmamışlardı, ama müziğini bulmuşlardı onun. Ah, aynı şeyi dünyadaki insanların bir tek hareketinde görebilsem. Onun gerçekleşmiş haliyle karşılaşabilsem. O müziğin vaadine verilen cevabı bir görebileyim, ne olur. Hizmet edenlerle onların hizmet ettikleri değil. Mihraplar ve ayinler değil. Doyuma ermiş o son acısızlığı. Bana yardım etme, bana hizmet etme, yalnızca bir tek kere görmemi sağla, çünkü ihtiyacım var. Benim mutluluğum için çalışma, arkadaşım. Kendi mutluluğunu göster bana. Bunun mümkün olduğunu göster. Kendi başardıklarını göster. Onu bilmek beni de kendi başarılarıma doğru cesaretlendirecektir."
Reklam
Sinema nedir? Çokları buna bir ayna diye cevap verebilir. İnsanların yüzüne ve yaşadıkları hayata tutulan bir ayna. Orada kendimizi, öteki insanları ve yaşadığımız dünyayı görürüz. Elbette insanın böyle uzakta durup kendine, ötekine ve yaşanan hayata bakması enteresandır. Ama sinema acaba sadece bir ayna mıdır? Perdede gerçekten kendimizi ve yaşadığımız hayatı görebilir miyiz? Belki de orada sadece görmek istediklerimizi, olmak istediklerimizi, özlem ve ihtiraslarımızı bulabiliriz. İşte bu umutsuz bir çabadır. Biz elbette biliriz ki aynada oluşan görüntüyü sağlayan şey aynanın arkasını kaplayan sırdır. O sır bütün insanı ve hayatın her yanını kuşatmıştır. Yönetmen kamera arkasına geçmekle, belki de aynanın arkasına geçmiş gibidir. Yani camın sırrı olmuştur. İşte büyük aldanış buradadır. Yönetmenin yaptığı iş, yani en sonunda yapmaya mahkûm olduğu iş, hayatın hakikatını göstermek değil de, bu hakikatı taşıyan sırra, o bilinmezliğe işaret etmektir. Bence sinema meçhule doğru atılmış bir adım olabilir. O kadar.
Sayfa 207Kitabı okudu
"Hayattan istediği şeye bir ad veremiyordu. Onu burada, bu yabanıl yalnızlık içinde hissetmekteydi. Ama doğaya yaklaşımı, sağlıklı bir hayvanın yaklaşımı gibi değildi. Uygun bir nihai sığınak olarak görmüyordu doğayı. O, doğaya sağlıklı bir insan gibi yaklaşıyordu. Üstesinden gelinecek bir zorluk gibi. Araç ve gereçlerin bir topluluğu olarak görüyordu onu. Bu yüzden de, aradığı sevinci ancak bu yabanıl yerde bulmak, insanlar arasına, insanların çalıştığı yerlere döndüğünde onu kaybedeceğini bilmek, kızdırıyordu delikanlıyı. Bu doğru bir şey değil, diye düşünüyordu. İnsanın emeği çok daha yüksek bir basamak olmalıydı. Doğayı daha iyiye götüren bir şey olmalıydı. Onu bozmamalı, aşağıya çekmemeliydi. İnsanlardan tiksinmek istemiyordu genç adam. Onları sevmek, onlara hayranlık duymak istiyordu."
"Müzik bestelemeyi istemişti her zaman. Aradığı şeye, başka yolla bir kimlik kazanamazdı. Kendine sık sık, onun ne olduğunu bilmek istiyorsan, Çaykovski'nin "Birinci Konçertosu"nun ilk birkaç bölümünü dinle, derdi. Ya da Rahmaninof'un "İkinci Konçertosu"nun son bölümlerini. İnsanlar bu kavrama bir ad bulmamış, bir biçim, bir düşünce de bulmamışlardı, ama müziğin içini bulmuşlardı onun. Ah, aynı şeyi dünyadaki insanların bir tek hareketinde görebilsem. Onun gerçekleşmiş haliyle karşılaşabilsem. O müziğin vaadine verilen cevabı görebileyim, ne olur. Hizmet edenlerle onların hizmet ettikleri değil. Mihraplar ve ayinler değil. Doyuma ermiş o son acısızlık. Bana yardım etme, bana hizmet etme, yalnızca bir tekkere görmeni sağla, çünkü ihtiyacım var. Benim mutluluğum için çalışma, arkadaşım. Kendi mutluluğunu göster bana. Bunun mümkün olduğunu göster. Kendi başarılarını göster. Onu bilmek beni de kendi başarılarıma doğru cesaretlendirecektir."
Ve inanmayanların tümünü öldüremezsiniz; insanların üstünü ya da evini arayabilirsiniz belki ama zihinlerini arayamazsınız. İnanmayanların tümünü saptayamazsınız. Şüphecilik artacaktır, çünkü bu yaşayan bir şeydir, gelişmeyle doludur, meşe palamudu gibidir.
Sayfa 43 - Encore YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
"Hayattan istediği şeye bir ad veremiyordu. Onu burada, bu yabanıl yalnızlık içinde hissetmekteydi. Ama doğaya yaklaşımı, sağlıklı bir hayvanın yaklaşımı gibi değildi. Uygun bir nihaî sığınak olarak görmüyordu doğayı. O, doğaya sağlıklı bir insan gibi yaklaşıyordu. Üstesinden gelinilecek bir zorluk gibi. Araç ve gereçlerin bir topluluğu olarak görüyordu onu. Bu yüzden de, aradığı sevinci ancak bu yabanıl yerde bulmak, insanlar arasına, insanların çalıştığı yerlere döndüğünde onu kaybedeceğini bilmek, kızdırıyordu delikanlıyı. Bu doğru bir şey değil, diye düşünüyordu. İnsanın emeği çok daha yüksek bir basamak olmalıydı. Doğayı daha iyiye götüren bir şey olmalıydı. Onu bozmamalı, aşağıya çekmemeliydi. İnsanlardan tiksinmek istemiyordu genç adam. Onları sevmek, onlara hayranlık duymak istiyordu."
"Yaşama ve üreme savaşının yanı sıra, insanoğlunun en çok istediği şey, geriye kendisinden bir iz bırakmaktır. Kendisinin gerçekten varolmuş olduğunun bir kanıtını bırakmak istiyordur belki. Bu kanıtı bir tahta üzerine, bir taş üzerine ya da başka insanların yaşantıları üzerine bırakır. Bu derin istek herkeste vardır. Tuvalet duvarlarına ayıp kelimeler yazan çocuktan, kendi imajını insan soyunun zihnine kazıyan Buda’ya kadar. Yaşam öyle gerçekdışı bir şey ki! Bence biz var olduğumuz konusunda ciddi kuşkular duyuyoruz ve bunu kanıtlamaya kalkıyoruz.”
Bütün cinlerin ve insanların kıyamet günü, dünyada peygamberleri tarafından kendilerine okunan Allah'ın ayetleriyle kendilerine delil getirilmesi sebebiyle hesaba çekileceklerini ve bu yüzden mazeretlerinin geçersiz kılındığını ve delillerinin boşa çıkarıldığını işitmedin mi?
Evet, eğitim çok uzun... Daha kötüsü, bu uzun eğitim hiçbir işe yaramıyor. Eğitimimizle övünüyoruz ama övündüğümüzle de kalıyoruz. "Artık bir ortaokul çocuğu bile Aristo'nun bildiklerini biliyor," diyorlar. Yok canım! O çocuk Aristo'nun bildiğinin çeyreğini bilmediği gibi, onun yaptı­ğını da yapamıyor. Bu eğitim tam aksine, insanların yaratıcı taraflarını öldürüyor. Üstelik herkes bir yaratıcılık lafı tutturmuş gidiyor. Neymiş, çocukların yaratıcılığını teşvik ediyormuşuz! Kimse kusura bakmasın ama ben çocukların üzerinde böyle bir etki göremedim. Beri yandan sorsan, mangalda kül bırakılmıyor.
Sayfa 18
Reklam
ÇİN VE İNANÇ
Çinliler, usta kimyacılardı. En iyilerinin birçoğu Taoistti; yani MÖ 6. yüzyılla 5. yüzyıl arasında yaşamış Lao Tsu'nun izinden giden bir dini cemaatin üyesiydi. (Tao, "yol" anlamına gelir.) Diğerleri, Konfüçyüs veya Buddha'nın izinden gitti. Bu dini liderlerin felsefeleri, takipçilerinin evrenin araştırılmasına ilişkin tutumlarını etkiledi. Din insanların kendi çevrelerine bakışını her zaman etkiler.
Dost çehreli akıllı sömüren iktidar :
Akıllı iktidar bilinçli ve bilinçdışı düşüncelerimizi okur ve de­ğerlendirir. İnsanların kendi iradeleriyle kendilerini düzene sok­masını ve optimize etmesini bekler. Böylelikle de üstesinden gel­mesi gereken bir dirençle karşılaşmaz. Bu tahakküm büyük bir çabaya, zor kullanmaya gerek duymaz, öylece gerçekleşiverir. Hoşa gitmeye çalışarak ve bağımlılık yaratarak hükmetmeyi amaçlar. Bu da "Beğendim" kapitalizmi için şu uyarıyı gündeme getirir: İstediğim şeyden koru beni.
Sayfa 25 - Metis Yayınları , 3.baskıKitabı okuyor
"Nedense hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz."
Sayfa 15 - Yapı Kredi Yayınlar 95.BaskıKitabı okuyor
Konfor bir mobilya markasıdır.
Dini gruplar, alt tabandaki insanların öteki dünyadaki konforunu arzuladıkları kadar bu dünyadaki konforunu arzuluyorlasa niteliklidir.
78 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Spoiler içerir
Stefan Zweig
Stefan Zweig
'ın
Bir Çöküşün Öyküsü
Bir Çöküşün Öyküsü
eseri başlarda çok güzel ve şaşalı bir hayat yaşayan ama sonrasında yalnızkalan bir kadının hikayesini anlatıyor.Bazıları için yalnızlık çok güzel olabiliyorken bazıları içinse çekilmez bir hal alabiliyor.Her ne kadar bazen insanlardan,seslerden bıksakta aslında yalnız kalınca değerini anlayabiliyoruz.Bazen bir ses,bir
Bir Çöküşün Öyküsü
Bir Çöküşün ÖyküsüStefan Zweig · Oscar Yayınları · 201976,9bin okunma
1.500 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.