...hayatı burada, kıyıdaki meydanın ateşlere boğulmuş, ateşlerle çevrili varlığında belirginleşen kesişme noktasında, geçmiş ile gelecek, deniz ile kara arasında algılamaktaydı, ve kendini de alanın ortasında, sanki kendi varoluşunun odak noktası, dünyaların kesişme noktası, kendi dünyasının odak noktası ve kaderinin tutsağı kılınmak istenmiş gibi algılıyordu. Oysa burası, sadece Brundisium limanıydı...