Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...
Anlaşılan sonbahar
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
Babası daha ölmemiş Oktay'ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.
Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz.
Melih Cevdet Anday
şinasi*: şinasi ankarada okurken, bu üçlünün arkadaşları imiş. okul zamanı çıkarttıkları sesimiz dergisinde yazar ve orhan veli gibi gazi oymağında izcilik yaparmış.
şinasinin cebecide oturan bir sevgilisi varmış. bizim kafadarlar şinasiyi ona götürecekler ama ceplerinde dolmuş parası yok. hacı bayram camisine giderlermiş. oradan, bir ölü yakınıymış gibi cenaze arabasına doluşup doğru mezarlığa. mezarlık cebecide ya. kızı görür dönerlermiş. :D
Kim söylemiş beni
Süheyla'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Elene'yi öptüğümü,
Yüksek kaldırımda, güpegündüz?
Melahat'i almışım da sonra
Alemdar'a gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya Galata'ya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, anam babam,
Geç; bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o, Muallâ'yı sandala atıp,
Ruhumda hicranın'ı söyletme hikâyesi?
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralanmda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum.
Anlatamıyorum.