Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Öfkeyle babalık aynı şeydi gözlerinde. o toprağın derinlerine gömdükleri şeyin aslında korkunç bir mutsuzluk, kapkara bir öfke ve el değmedik bir yalnızlık olduğunu kavramamışlardı bile; aşınmış bir kaya gibi yıkılıveren bir babaydı o gözlerinde, o kadar.”:::!!!
Sayfa 28
ne kadar uzun beklersem, seni benden alıp götürecek bir şeylerin olacağına dair korkumda o kadar artacak.
Sayfa 546 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İyi de o ilk anların güzelliği neden sonsuza kadar sürmüyor, neden sonsuz bir ömürleri olmuyor?
Sayfa 82 - Koridor
dünyada evlenmek isteyeceğim çok, çok az sayıda erkek var; bu az sayıda erkekten biriyle tanışma ihtimalim yok denecek kadar az, diyelim ki tanıştım, o erkeğin bekar olma ya da beni beğenme ihtimali daha az.
Sayfa 143 - Can YayınlarıKitabı okudu
“Hayal kırıklığı ne kadar büyüktür? Umut ne kadar büyükse hayal kırıklığı da o kadardır. Büyük umutlar büyük hayal kıtıklığını doğurur.”
Yeni olan davranışı ne kadar sık tekrarlayabilirseniz, beyninizde bu davranışa dair sinaptik bağlantılar o kadar kuvvetlenecek ve bu nedenle bilgiyi hayatımıza katabilmenin en önemli yolu defalarca okumak değil, defalarca uygulamaktır.
Reklam
İnsan ne kadar “ben” diyebiliyorsa yaşam içinde o kadar görülür ve fark edilir.
Sayfa 69 - DestekKitabı okuyor
depresyon
Depresyonda olduğunuzda, kendinizi kesinlikle değersiz hissedersiniz. Depresyon ne kadar kötüyse bu hisleriniz de o kadar fazla olacaktır. Yalnız değilsiniz. Dr. Aaron Beck tarafından son zamanlarda yürütülen bir çalışmada, depresyondaki hastaların yüzde 8o'inden fazlası kendilerini beğenmediklerini ifade etmişlerdir.* Dahası, Dr. Beck, depresyondaki insanların, çok önemli olarak değerlendirdikleri özellikler zeka, başarı, popülerlik, çekicilik, sağlık ve güçlülük açısından kendilerini yetersiz gördüklerini bulmuştur. Depresyondaki kişinin kendisi hakkındaki düşüncelerini dört başlıkta toplayabiliriz: Yenilmiş, Kusurlu, Terkedilmiş ve Yoksun.
Sayfa 75
Fransız filozof Simone Weil de "Bakmakta olduğu varlığı tüm gerçekliğiyle olduğu gibi içine alabilmek için ruh kendini bütün muhteviyatından temizler," diyor. Kalp aynasını o kadar iyi cilalamak gerekir ki, o kalp Allah'in tecelligâhi olsun, Allah'ı aksettirsin. Kalbi dünyalık olan her şeyden boşaltmak lazım ki çalap oraya taht kursun. Aşk, Eşrefoğlu Rûmi" nin de dediği gibi: Cihân hiçe satmaktır adı aşk Döküp varlığı gitmektir adı aşk Elinden sukkeri ayruğa sunup Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk Belâ yağmur gibi gökten yağarsa Başını ona tutmaktır adı aşk Bu âlem sanki oddan bir denizdir Ona kendini atmaktır adı aşk Var Eşrefoğlu Rûmi bil haķîkat Vücûdu fâni etmektir adı aşk
..Dergi bu odada hazırlanır, sonra gizlice elden ele geçerdi. Sarayın korkunç hafiyelerinden biri nasılsa haber alıp curnal eder. Okul nazırı çağrılıp bir güzel azar yerse de okulda böyle şeyler olmadığını söylemekten vazgeçmez. Bir gün kendisi ders odasını bastı, hepsini suçüstü yakaladı. Değerli bir asker değildi. Ama vicdanlı ve namuslu bir kimse idi. Eğer isteseydi hepsinin asker mesleğinin son bulacağına şüphe yoktu. Dergiyi görmemezlikten geldi. - Ne diye başka şeylerle uğraşıp derslerinize çalışmıyorsunuz? demekle yetindi. Fethi, sonradan soyadı Okyar, Mustafa Kemal'in sonuna kadar arkadaşlarından ve bir aralık başbakanı, ateş püskürecek ve bir eli ile Sultan Hamid'in oturduğu Yıldız Sarayı'nı göstererek: - Hep o adamın başı altından çıkıyor bunlar... Sarayı başına yıkılmadıkça rahat yok. Elime fırsat geçerse altına bomba koyardım, diyordu. Tuhaf bir raslamadır ki 27 Nisan 1909'da Sultan Hamid tahttan indirildiği vakit onu Selânik'e götüren muhafız bu Fethi olacaktı.
Reklam
Sevimsiz şeyleri ne kadar rahat söyleyebiliyorsam, güzel şeyler de o kadar boğazımda kalıyor. Ayrıca yazmak söylemekten daha kolay geliyor.
Başımıza bir iş geldiğinde, bunu aksilik olarak kabul edebiliyor ve sineye çekiyoruz; bu aksilik ikinci kez geldiğinde, geldi mi üst üste gelir diyoruz, üçüncüsü tekrar ettiğinde her şey de senin başına geliyor diyerek rahatlıkla kanaat bildiriyoruz, sonraki tekrarlardaysa başına bu kadar çok şey geliyorsa, demek ki tüm bunları hak ediyor diyoruz. O bütün masumiyetiyle yaşamaya devam etse bile…
Sayfa 13
Öner ve Yücel Davası: 31 Mart 1947'de Atsız, Zeki Velidî ve arkadaşlarının beraatıyla sonuçlanan Irkçılık-Turancılık Davası'nın yankıları 1947 yılında başlayan Öner ve Yücel Davası ile devam etmiştir. Dava, 29 Ocak 1947'de İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer'in TBMM'deki bir konuşması ve Fevzi Çakmak'ın 05 Şubat
Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için bir tek çare kendi dünyamıza çekilmek ve muhitle, hiç olmazsa manen, alakamızı kesmekdir!
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Yaşayacaksın,Nefes almak gibi,su içmek gibi,gülmek,konuşmak,görmek gibi bir şey olacak.Böylesine hayatına karışacak sanat. Sanatçının hayatına karıştığı gibi, halkın hayatına da karışacak.Bizimkiler iyi yapmışlar..Sanatı yaşayışlarına karıştırmışlar.Halkınsa sanat zaten yaşayışından çıkmış.Şu çoraba nakışların en güzeli vurulmuş,giymek içindir.O kadar güzelliği hayattadır.Şu kilim sedire serilmek içindir.Nakışlı sofralar vardır.Üstünde yemek yerler. Anadolu’da.Camiler çinilerle bezenmiştir.Selçuktan bu yana durur. Çini tabaklar,küçük küçük çini eşyalar doldurmuştur ortalığı bir zaman.
Sayfa 99 - YkyKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.