Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Yaşamın anlamı gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam, gecenin konusudur."
Midemde öğle yemeği, ensemde güneş, aklımda aşk, ruhumda telaş ve kalbimde de bir sızı vardı..
Reklam
Modern insanın en büyük arzusu ve motivasyonu "başarı" üzerine kurulmuştur. Hayatınızın erken dönemlerinde önünüze bir sürü hedef konulur ve o hedeflere ulaşmak için hayatınız boyunca çabalar durursunuz. Hiç kimse de size, o hedeflere ulaşmak isteyip istemediğinizi sormaz. Çünkü her nasıl oluyorsa, sizin için en iyi olan şeyin ne olduğuna hep başkaları karar verir. En ilginç olanı da bizim bu durumu normal bir şeymiş gibi kabullenmemiz. Şöyle anlatalım: Diyelim ki öğle yemeği için daha önce hiç gitmediğiniz bir mekâna gittiniz. Mekânın garip çalışanları, ne yemek istediğinizi sormadan önünüze bir tabak bezelye ve bir şişe şalgam koyup gittiler. Oysa siz oraya et dürüm yemek için gitmiştiniz. "Boş ver dürümü, madem önüme bezelye koydular en iyisi onu yiyeyim bari" deme ihtimaliniz nedir? Muhtemelen önce yanlış sipariş geldiğini sanırsınız. Ama garson "herhangi bir yanlışlık olmadığını ve bezelyenizi yemeniz gerektiğini" söylesin. Hatta bunun için sizi biraz da zorlasın. Ne yaparsınız? Muhtemelen bezelyeye dokunmadan sinirli söylemler içinde o mekânı terk edersiniz. Yani siz, kendi kararlarını verebilen bir insansınız ve hiç kimse size zorla bezelye yediremez. Keşke hayatımız boyunca zorunlu tutulduğumuz her şeye, gariban bezelyeye verebildiğimiz tepkiyi verebilseydik.
Birlikte öğle yemeği yiyor, baş başa sohbet ediyor, kitapçıya gidip birer kitap alıyorlardı. Ne hoş bir gelenek!
Bu maskaralığı hiç unutmayacağım! Bir millet şairleri tara­fından böylece yüzüstü bırakılabilir mi? Hele bugünlerde ... Bunlar nasıl Türk şairi? - Hayır Bunlar Türk falan değil, tam Osmanlı. .. Bunlar Os­manlı şairi yengeciğim ... Bugün "Osmanlı" demek, "kendisinden başka hiçbir şeye inanmaz" demek. .. Pandeli'de öğle yemeği yediy­ se bütün dünya mutlu. Dişi ağrıyorsa kıyamet çoktan kopmuştur. Birbirlerini çekememeleri de bundan ... Budala, kıyıcı, sapık bir padişah "Dünya iki padişaha yetmez ... " buyurmuş. Oysa, o zaman daha gidilmediği için Amerika' dan, Avustralya' dan haberi de yok. .. Bunlar ondan da beter halde ... Herhal şairlik kendilerini hiç do­yurmuyor. Ihsan anlatıyordu: lçinde yaşadıklan toplumla bir kez ayn düşmüşler. Hayatımızı, insanlanmızı beğenmiyorlar. lstedik­leri gibi değiştirmeye güçleri yetmiyor. Böylece bir boğuşmayı gö­ze alamıyorlar. Üstelik yenilgi de çöktü. Geçmişe saklanıyorlar, Sembole saklanıyorlar. Hiçbirinde, işe yarar, yol gösterir aydınlık yok. . .
Bir gün, Sartre'la öğle yemeği yerken, Giacometti'nin heykelleri konusunda dilime doladığım, "Bronz kazanmış" lafını bir de ona tekrarlıyorum. "En hoşuna gidecek şeyi söylemişsiniz," diyor Sartre. "En büyük hayali, yapıtının arkasından tamamen silinmektir. Eğer bronz kendiliğinden şekillenmiş olsaydı, daha da memnun olurdu."
Reklam
Abdullah Azzam ise Burhaneddin Rabbanî ve Gülbeddin Hikmetyar'a imzalattığı ittifakı Cuma hutbesinde halka açıklamak için bir hutbe hazırlıyordu. Daha sonra oğlu İbrahim, Muhammed ve kendisi Cuma için gusül abdesti aldılar. Abdullah Azzam o gün ilk defa giyeceği yeni elbisesini giyinmiş, oğlu Huzeyfe'ye, "haydi bizi mescide
83 santimden 336 öğle yemeği,38 santimden 336 akşam yemeği, sabah kahvaltısında çikolatalı süt içmesine lüzum gösterilenlere çikolatalı süt; böyle bir iş insana ne bırakır? Besançon'un Valenod'su
Hayatta olma bilinci kendini daha güçlü bir şekilde hissettirir geceleri, ölümün varlığı da öyle. "Yașamın anlamı" gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yașam, gecenin konusudur.
“Yaşamın anlamı” gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam gecenin konusudur.
Reklam
Bir sandviç alıp doğru National Gallery'ye yollandım, savaş sırasında Myra Hess'in öğle yemeği saatlerindeki konserlerine de böyle giderdim. Artık olmayan bir müzik adına dönmüştüm oraya, kimsenin, benden başka kimsenin eksikliğini duymadığı bir müzik adına.
Sayfa 135 - Can YayınlarıKitabı okudu
Çıplak Babalar
Gezintiye çıktığımızda ikili sıra halinde yürüyoruz.Sabahları yan yana dizilip ellerimizi gösteriyoruz.Ellerine yıkamayan ya da tırnakları kirli olanların parmaklarına tahta bir cetvelle vuruyorlar.Saçlarımı kimin ördüğünü hatırlamıyorum. Sabahları tereyağlı mis kokulu sıcak ekmek yiyoruz.Öğle yemeği yememe miz için bir tanede yiyebilirsiniz diyor lar.
Sayfa 72 - YkyKitabı okudu
1. Çizmeleri su alan general, de bana: Kimden gelir bu buyruklar? Laf aramızda: Bugün öğle yemeği yedin mi? Kafanda planlar var mı? Miden boş sadece? Bir bayrağım var, dersin, ama ordun hani nerde? Tek pantolonlu devlet adamı, bir ütü tahtası ister misin? Bakanların nerde toplanırlar? Yoksa köprü altında mı? Papaz oğlanı alır, as alır papazı. Adın tarihe geçer ama kimliğin nerde hani? Dört ediyorsa iki kere iki, tamam, güç sende olacak, (ayaklar baş olacak) ama: Bu gece bir yatağın var mı yatacak?
Yeniden yaşanamayacak ve açıklanamayacak bir duyarlılıkla dolu anlar vardır .O insanlar, Avrupa'nın geri kalanında normal bir öğle yemeği oluşturacak ama çok daha ucuza mal olmuş şeylerle sabah kahvaltısı yapıyorlardı. Ama onlar, etli ve sahanda yumurtalı mükellef bir sabah öğününü hiçbir heyecan göstermeden tüketmekte olan, hayata küsmüş, perişan insanlardı.
O zamandan sonra, öğle yemeği eskiden olduğu gibi ailenin neşeli bir töreni olmaktan çıkmıştı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.