Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mobbing Bank Diyor ki;
Türk Fırtınası Nereden bilebilirdim yaşamımın bir fırtına estirmeye ait bir görev olduğunu! Dokuz yaşında aldım ilk yaramı on iki Eylül sabahında! O yara büyüttü beni!
Napoleon savaş hazırlığındaydı. Bu arada gelen istihbarat bilgileri de değerlendirilerek düşmanın gücü hakkında fikir ediniliyordu. Komutanları düşman birliklerinin yüz bini bulduğunu ve bu durum karşısında işlerinin oldukça zor olduğunu belirttiler ümitsizce. Tam bu esnada Napoleon, "Endişe edecek bir şey yok ortada" der sakin bir şekilde, "Bizim de yüz bin kişilik ordumuz var, yani sayılarımız eşit". Üst düzey komutanlar hayretle birbirlerinin yüzüne bakarlar. Ordularının tamamının elli bin askerden oluştuğunu herkes çok iyi bilmektedir. Napoleon onları daha fazla merakta bırakmamak için, kendinden emin bir tavırla sözlerini şöyle sürdürür: "Hesap şöyle: Elli bin ordumuzsa, elli bin de benim!"
Elma YayıneviKitabı okudu
Reklam
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
51. Eyalet ve Gerçekler (uzun ama buna değer)
Jeffrey'ye bakıp yeniden oturmasını işaret etti. Kendisi de yerine geçti. Profesör, Amerika sizce de bir şekilde yolunu kaybetmedi mi? Atalarımızın dağlara taşlara kazıdığı idealler yozlaştırılmadı mı? Unutturulmadı mı? Değersizleştirilmedi mi?" Jeffrey başıyla onayladı. "Bu görüşte olanların sayısı her geçen gün
Napoleon savaş hazırlığındaydı. Bu arada gelen istih­barat bilgileri de değerlendirilerek düşmanın gücü hak-134 kında fikir ediniliyordu. Komutanları düşman birliklerinin yüz bini bulduğunu ve bu durum karşısında işlerinin ol­dukça zor olduğunu belirttiler ümitsizce. Tam bu esnada Napoleon, “Endişe edecek bir şey yok ortada” der sakin bir şekilde, “Bizim de yüz bin kişilik or­dumuz var, yani sayılarımız eşit”. Üst düzey komutanlar hayretle birbirlerinin yüzüne bakarlar. Ordularının tamamının elli bin askerden oluştu­ğunu herkes çok iyi bilmektedir. Napoleon onları daha fazla merakta bırakmamak için, kendinden emin bir tavırla sözlerini şöyle sürdürür: “Hesap şöyle: Elli bin ordumuzsa, elli bin de benim!”
_Her şey algıdır. Herhangi bir şeyi itici ya da çekici kılan tamamen senin zihnindir. Karar veren faktör sensin. _Zihin, aldatıcıdır. Gerçekte ikilem yoktur. Gerçekte sorun yoktur. Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır. Zihinde sorunlar vardır ve sen gerçekliğe zihnin aracılığıyla bakarsın. Böylece gerçeklik sorunlu olur. _Sağlıksız bir zihinle ne
Reklam
"Birkaç sözcük var aslında ama içlerinden en sevdiğim 'Umut'tur. Çünkü insanı ayakta tutan, yaşatan temel şeyin umut olduğuna inanıyorum. İnsan umut ettiği sürece vardır. Umut insan hayatında her şeyi mümkün kılar. Umut yoksa yaşam yoktur, mücadele yoktur, zafer yoktur. Bir yerlerde şöyle bir yazı okumuştum. Aklımda kaldığı kadarıyla söyleyeyim: Umut zaferden daha değerlidir. Şöyle ki; bir savaş kaybedilir, bir zafer şansı kaçabilir, ders alınır, takviye yapılır, yeni zafer hazırlığı yapılır, ama umut kaybedilirse geriye ne yeni bir savaş imkânı kalır ne de ortada uğruna savaşılacak bir değer."
Sayfa 251 - Aryen yayınları
_Hayat, sürprizlerle dolu bir kumardır ve hayatın ne olduğunu sadece kumarbazlar bilir. _Eğer cesur değilsen samimi olamazsın, sevemezsin, güvenemezsin, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir. Ve diğer her şey onu izler. _Risk al. Belirsizlik deme; merak de. Güvencesizlik deme; özgürlük de. Bu güvencesizlik, hayatın
Profesör Wilhelm Liepmann’ın hatıralarından...
Sosyal demokrat bir Alman olan Wilhelm Liepmann 1927 senesinde, Naziler iktidara gelmeden, Almanya’nın kötüye gittiğini fark edip İsviçre’ye yerleşir. Almanya dışında bir yerlerde iş ararken daha sonra, Atatürk’ün İstanbul Üniversitesi için yabancı hoca aradığını öğrenir ve Türkiye’ye gelir. Wilhelm Liepmann, Türkiye’de jinekolojinin kurucusudur. Oğlu Wolfgang Liepmann da babası üniversitede hocayken İstanbul Üniversite’sine başlar, bir müddet burada okuduktan sonra yurtdışına gider, tahsiline Almanya’da devam eder, ardından da Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eder ve dünyanın sayılı uçak mühendislerinden biri olur. Wolfgang Liepmann’ın hatıralarında mealen şöyle bir ifade var: “Her insanın hayatında bir çatallanma dönemi vardır, bizim ailedeki çatallanmanın başında da Çanakkale Savaşı vardır. Zira, Çanakkale Savaşı Mustafa Kemal’i yarattı, Mustafa Kemal de bizim aileyi kurtardı.” Liepmann’ın, Çanakkale Savaşı’nı ele alma sebebi ise, Çanakkale Savaşı’ndan önce Atatürk’ün göze batan bir başarısının olmamasıdır. Sürekli olarak problemleri görüp, bunları çözmek isteyen rahatsız bir insan var ama ele alabildiği bir şey yok ortada. Fakat Çanakkale Savaşı’nda Atatürk ilk defa kendini ispat etti ve savaş, hakkında, “olağanüstü bir komutan” gibi yorumlar yapılmasına vesile oldu.
_Rüya, gören olmadan da var olabilir. Rüya gören olmadan rüya mevcut olduğunda ise bu özgün gerçeklik gibi gelir. Siz yoksunuz ama kozmik bir akıl var. Brahma var. Bu yüzden bütün alemin Brahma'nın gördüğü bir rüya olduğunu söylerler. Bütün bu dünya bir rüyadır, bir mayadır. Ama bu her şeyin, tümün bir rüyasıdır. Kişisel bir rüya değildir.
Reklam
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
"Mecliste böyle konuşulup kayıtlara geçtiğine göre, Enver Paşa aradan neredeyse bir yıl geçmesine rağmen, Sarıkamış Harekâtı'nı bir sır perdesi arkasında tutması gerektiğini düşünüyor. Sonsuza kadar saklayabilecek mi peki bu büyük yenilgiyi? "Saklıyor işte! Dört aydır saklamış" diye cevapladı babasının bu sorusunu Hikmet. Ardından sözlerine açıklık getirdi. "Bırak milleti, sadrazamın bile haberi yok neler olduğundan Ortada gazete yok ki haberleri olsun. Var olanlar da sıkı denetim altında. Durum böyle olunca, siz ne söylerseniz, insanlar ona inanıyor." Haklıydı Hikmet. İttihat ve Terakki, savaş aleyhinde yayın yapmaları ihtimaline karşılık bütün gazetelerin kapısına kilit vurmuş, geride sadece hükümetin resmi yayın organı olarak kabul gören Tanin'i bırakmıştı..
Sayfa 180 - Destek YayınlarıKitabı okudu
Belki henüz ortada yalnız bir buhran var,nefsiyle bir savaş var,Belki yarın üstesinden gelinerek son bulacak bir mücadele var..
Sayfa 256Kitabı okudu
— Öyle, büsbütün korkağım, Lola, savaşı ve içinde ne varsa hepsini reddediyorum... Ben savaş var diye üzülmüyorum... Ben kaderime razı olmuyorum... Ben bu konuda sızlanıp durmuyorum... Onu olduğu gibi reddediyorum, içindeki insanlarla birlikte, onlarla, onunla hiçbir alışverişim olsun istemiyorum. İsterlerse dokuz yüz doksan beş milyon kişi olsunlar ve ben tek başıma kalayım, yine de haksız olan onlar, Lola, haklı olan da benim, çünkü ne istediğini bilen bir tek ben varım: ben artık ölmek istemiyorum. — Ama savaşı reddetmek olanaksız, Ferdinand! Vatan tehlikedeyken savaşı reddetmek için ya deli ya da korkak olmak gerek... — O zaman da yaşasın deliler ve korkaklar! Ya da daha doğrusu bir tek deliler ve korkaklar yaşayabilecek! Örneğin Yüz Yıl savaşları sırasında ölen askerlerden bir tanesinin bile adını hatırlıyor musunuz, Lola?.. Bu isimlerden bir tanesini bile öğrenmeyi denediniz mi hiç?.. Hayır, değil mi?.. Asla denemediniz? Onlar sizin gözünüzde şu önümüzdeki herhangi bir eşyanın sıradan bir atom zerreciği kadar adsız, önemsiz, hatta daha bile meçhul, sabahki dışkınızdan bile değersiz... Gördüğünüz gibi, Lola, boşuna ölmüşler! Bir hiç uğruna ölmüş o salaklar! İddia ediyorum! Kanıtı ortada! Tek değerli şey yaşamdır. Bahse girerim ki on bin yıl sonra, bize ne kadar mükemmel görünürse görünsün, bu savaş tamamen unutulmuş olacak... Olsa olsa bir avuç malumatfuruş, bu savaş ve onu süsleyen belli başlı katliamların kesin tarihi konusunda sağda solda kapışırlar, o kadar... İnsanların birkaç yüzyıl, birkaç yıl, hatta birkaç saat mesafeden birbirleri hakkında anımsanmaya değer buldukları biricik şey budur.
Genelde Türkiye'de haritaya bakma alışkanlığı yoktur. İlkokul ve ortaokul yıllarının dersleri arasında haritaya bakılır ve ondan sonra bir daha da harita ortaya çıkmaz. Neyse ki, son zamanlarda büyük gazeteler kupon karşılığında atlaslar dağıtmaya başladılar ve bizler de evimizin bir köşesine sakladığımız bu atlaslar aracılığı ile biraz biraz
345 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.